Aramak

Dünya Hali

Zelenski’nin ABD ile İmtihanı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, kuşkusuz yalnızca Moskova yönetiminin yayılmacı politika izlemesiyle alâkalı değildi. Önceden de zaman zaman Rusya ile mücadele etse de Zelenski’nin iktidara gelişiyle birlikte artık daha sistematik ve cüretkâr bir Ukrayna görüntüsü ortaya çıktı. Avrupalı devletler ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin desteği ile galeyana gelen Zelenski, Putin liderliğindeki Rusya’yı alt edebileceğini düşündü. Çünkü arkasında Joe Biden ve Rusların muhtemel tehdidini Ukrayna karakoluyla bertaraf edeceğini düşünen Avrupa vardı. 

Neticede Biden seçimi kaybetti, Donald Trump ABD’nin yeni başkanı oldu ve Ukrayna için 180 derece farklı yeni bir rota çizildi. Daha bir yıl öncesine kadar Beyaz Saray’da kahraman gibi karşılanan Zelenski, ABD başkanı Trump’la yaptığı görüşmede bütün dünyanın gözleri önünde aşağılandı. Bir liderin asla düşmemesi gereken bir duruma düştü. Neticede Beyaz Saray’ın talimatlarına boyun eğmek zorunda kaldı. 

Ukrayna artık post-modern bir sömürge ülkesi. Borcu trilyon dolarlarla ifade edilen ABD, Avrupalı devletlerin Ukrayna’ya para ve silah yardımı yapma niyetlerini yüksek sesle dillendirmelerine rağmen, daha fazla para aktarmamak için Rusya-Ukrayna savaşını Rusların lehine bitirmek üzere. Batılı devletler bitkisel hayata girmiş Ukrayna’yı yeniden ayağa kaldırmaya gayret etse de bu çaba, ABD yönetiminin bizzat müdahalesiyle boşa çıkacak. Ve Ukrayna yer altı kaynaklarını Amerikan yönetiminin hizmetine sunarak hezimeti kabul etmiş olacak. 

Kendisini dev aynasında görüp fili yiyebileceğini zanneden kurbağa misali, Rusya’yı Batı’ya yem edebileceğini düşünen Ukrayna için bu hikâye hüsranla sonuçlandı. Zelenski, ABD ile olan imtihanını ona fazla güvenerek kaybetti. Bu tablo inşallah başka ülkelere ve sözde liderlere ders olur.

Yeni Şam Yönetiminin Yol Haritası

Suriye 14 yıl süren büyük bir kıyımın ve yıkımın ardından özgürlüğüne kavuştu. Beşşar Esad, ailesiyle birlikte insanlık tarihinde bazı diktatörlerin sonunu yaşamamak için Rusya’ya kaçtı. Ahmed Şara liderliğinde yeni bir yönetim, ülkedeki enkazı kaldırıp daha özgür bir Suriye için mücadele ediyor. Geçici hükümet, civar ülkeler başta olmak üzere tüm dünya ile yeni bir sayfa açmaya çalışıyor. 

Bu elbette göründüğü kadar kolay değil. Üzerine yapışan HTŞ etiketi kimilerini ürkütse de Ahmed Şara son derece stratejik hamlelerle süreci yönetmeye gayret ediyor. Liderlerle bir araya geliyor ve Suriye’nin artık daha demokratik bir ülke olacağının altını çiziyor. Devrik rejimin ajanlarınca kışkırtılan etnik ayrımcılıkla da mücadele ediyor. Operasyonların yapılan provokasyonları ortadan kaldırmak için gerçekleştirildiğini de şeffaf bir şekilde uluslararası kamuoyuna anlatıyor. 

Suriye’nin tam anlamda bir devlet olabilmesi için öncelikle anayasa yapılması şart. Yeni anayasanın da toplumsal mutabakat sağlanarak oluşturulması gerekiyor. Bu konuda son derece hassas olan Şam yönetimi, böyle bir kuruluş metninin kaleme alınacağı tarihe kadar 53 maddelik bir beyanname ile geçiş sürecini idare edecek. Düşünce ve inanç özgürlüğü, kadın hakları, güvenlik ve özgürlük dengesi, halk komiteleri gibi vurgu ve kavramları haiz geçici metin, yeni anayasa için de öncü bir rol üstlenecek. Ve yıllardır hasreti çekilen Suriye Devleti toplumun her kesiminden temsilcilerin bulunduğu bir heyet tarafından hazırlanacak anayasa ile inşa edilecek. 

Ortadoğu’da yeni devletler ve yeni yönetimler kurulurken haritalar da çoğunlukla yeniden çiziliyor. Burada esas olan Suriye’nin bütünlüğünün korunması. İsrail aç kurt gibi pusuda beklerken, inşallah Suriye ülke bütünlüğü korunmuş bir şekilde tam bağımsızlığa kavuşabilir.

Beyaz Saray’dan Uygur Türkleri Hamlesi

Uygur Türkleri, yarım asırdan fazla bir süredir Çin Halk Cumhuriyeti’nin zulmüne maruz kalıyor. Asimilasyon politikası neredeyse soykırıma dönüşmüş durumda. Yıkılan yuvalar, ailelerinden koparılan masum çocuklar, Uygur Türkleri’nin kadınları ve mezalimi dünyaya duyurmaya çalışan masumlar Çin’in insafına terk edilmiş durumda. 

Hiç şüphesiz, ortaya çıkan tablo öncelikle İslâm Dünyası’nın ayıbı olarak kayıtlara geçiyor. Dünyanın pek çok yerinde zalimlerin pençelerinde can çekişenlerin kâhir ekseriyeti Müslüman. Daha önce defaatle ifade ettiğimiz gibi bu durum güçlü bir Müslüman devletinin olmamasından kaynaklanıyor. Mevzuya ilişkin çok kafa yoruluyor, konferanslar tertipleniyor, kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. Lakin bu gayretler samimi olsa da sadra şifa olamıyor. Çünkü üzülerek söyleyelim ki masaya yumruğunu vuracak, gücü ve etkinliği ile kıtalar ötesine müdahale edebilecek bir İslâm ülkesi yok. Türkiye’nin etki alanı açısından daha da büyümesi ve küresel bir güç haline gelmesi bunun için önemli. 

Hal böyle olunca iş, düşmanına vurmak için meseleyi gündeme getiren ve sırf kendi çıkarları için kullanmak isteyen birilerine kalıyor. O birilerinin başında da Çin’i düşman olarak gören Amerika Birleşik Devletleri (ABD) geliyor.

Uygur Türkleri ABD’de ve Avrupa’da lobi oluşturarak zulmü dünyaya anlatmaya çalışıyorlar. Bu mücadele okyanus ötesinde karşılık da buluyor. Trump yönetimi yeni bir adım atarak, Uygur Türklerinden bazı grupların sınır dışı edilmesi kararını veren Çinli yetkililere vize kısıtlaması uygulayacağını duyurdu. Ayrıca Çin’in bazı ülkelere Uygur Türklerini geri göndermeleri konusunda baskı yaptığını, bu baskıya karşı olduğunu ve tedbir alacağını dile getirdi. 

Açıkça söylemek gerekirse, ABD meseleye zalim-mazlum penceresinden bakmıyor. Böyle olsaydı, Irak’ta, Afganistan’da ve şimdilerde Yemen’de ellerini Müslüman kanına bulaştırmazdı. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” prensibiyle hareket eden ABD, Uygur Türkleri üzerinden Çin’i köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Allah mazlumların yardımcısı olsun.

Trump’ın Küstah Gazze Planı

İsrail’in tarihin görebileceği en büyük katliamlarından birine imza atması yaklaşık bir buçuk yıldır uluslararası kamuoyunun gündeminde. Sözde büyük devletlerin hiçbiri, Ortadoğu’nun kalbinde on binlerce masumun göz göre göre acımasızca katledilmesine ses çıkarmadı. Dahası, maalesef destekledi. Zalim İsrail kimilerine göre “son derece haklı gerekçelerle” katletti masum çocukları. Evlerin, okulların, hastanelerin, camilerin ve güya güvenli bölgelerin üzerine “son derece haklı gerekçelerle” bomba yağdırdı. Buna rağmen bir avuç kahraman, topraklarını terk etmedi. Ramazan’da bütün dünyaya ders verircesine yeniden kurdu iftar sofralarını. Yıkıntıların arasında müminler acılarını yüreklerine gömerek iftar etti. Sözde ateşkes uzun süre devam edecek gibi de görünmüyor. İsrail kana doymuyor, Gazzeli Müslümanlar da destan yazmaya devam ediyor. 

Trump güya savaşları bitirecekti. Ancak Gazze ile ilgili tam anlamıyla rezalet bir planı devreye soktu. Gazze’yi bir tatil köyüne çevirmeyi hedefleyen Trump, Gazzelilerin burayı boşaltmasını istiyor. Başta Türkiye olmak üzere bazı devletler bu plana sert tepki gösterdi. Ancak Trump başka mevzuları gündeme getirerek adım adım Gazze’yi tatil köyüne çevirip para kaynağı oluşturma fikrini hayata geçirmeye doğru yürüyor. Her ne kadar “Gazzeliler sınır dışı edilmeyecek” dese de bir taraftan Gazzelilerin yerleştirilmesi için Somali, Somaliland ve Sudan’lı yetkililerle görüşülüyor. Ortaya konulan tepkileri de umursamayan ABD Başkanı, İsrail’den savaş bitiminde Gazze’nin inşa edilmek üzere kendilerine bırakılmasını isteyecek. 

Trump’ın planı var. Fakat tarihin çöplüğü böyle nice küstah planlarla dolu. İnanıyoruz ki Allah’ın da bir planı var. Umarız Müslümanlar bu gaflet uykusundan uyanıp tek yumruk olur, Gazze’ye reva görülen vahşete dur der.

Kim İnsan Kim Canavar?

Katil İsrail, 1948’den beri sistematik olarak sürdüregeldiği insanlık dışı eylemlerini zirveye çıkardı. 7 Ekim 2023 saldırıları bahane edilerek başlatılan operasyonlarda geçici ateşkes sağlansa da, katillerin yarın yeni bir saldırının fitilini ateşlemeyeceğinin garantisi yok. Netanyahu ve şürekası, İsrail’de öldürülen ve sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek bir grup insanı bahane ederek Gazze’de resmen soykırım yaptı. Ve Gazze’nin akıbetinin ne olacağı da muamma. Dünyaya medeniyet dersi verdiğini düşünen ABD, Gazze’de Hamas’ın esir aldığı İsraillilerin derhal bırakılmasını istiyor. Gazze’de toprağa düşen, füzelerle paramparça edilen minicik bedenlerle ilgili tek bir kelime bile etmeksizin üstelik. 

Kimin daha insan olduğunu anlamak için serbest bırakılan esirlerin durumlarına bakmak yeter. Hamas’ın elinde bulunan İsrailli esirler adeta otelde ağırlanmış gibi ortaya çıkıyorlar. Kendilerine ne kadar insancıl yaklaşıldığını bizzat kendileri dile getiriyorlar. Diğer taraftan, işkenceleriyle bilinen İsrail hapishanelerinden gelen Gazzeli esirlerin vücudundaki işkence izleri görenlerin yüreğini parçalıyor. 

Uluslararası kamuoyunu yönlendirmede İsrail kadar başarılı bir devlet yok. Ortalığı velveleye veren, savaş alanına çeviren, kan gölüne dönüştüren İsrail öyle bir imaj çiziyor ki, sanki bütün bunların faili değil de maruz kalanıymış gibi anlaşılıyor. Fakat yönetimleri ikna etme konusunda başarılı olsa da toplumlar artık uyanmış durumda. Her güzelliğin olduğu gibi her küstahlığın ve kötülüğün de bir sonu var. İnsanlar ve toplumlar kendi yaptıklarıyla belayı üzerlerine çekerler. İsrail de bu yaptıklarının bedelini bir gün çok ağır bir şekilde ödeyecek.

Fransa Kafkasya’da Ateşle Oynuyor

Afrika deyince akla önce Fransa geliyor. Napolyon’un torunları Afrika’da öyle bir sömürge düzeni kurmuş ki yönetimler, liderler Paris’ten haber gelmeden yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Sadece yer altı kaynaklarını da değil, insan kaynağını, kültürü, inancı, hatta namusu bile sömüren böyle bir alçaklık, yavaş yavaş bu topraklardaki hakimiyetini kaybetmeye başladı. Afrika toplumunun uyanışı elbette serüvenin böyle devam etmesinde önemli. Rusya faktörünü de unutmamak lazım tabii ki. Ruslar paralı milis gücü Wagner’i Afrika’ya göndererek Fransa’nın hükümranlığını yerle bir etti. Fransız askerleri asırlardır köleleştirdiği bu insanların topraklarından kovuluyor. Afrikalı için “beyaz adam” söyleminin anlamı da değişmeye başladı. Artık kıtada kendilerini her anlamda ezen değil, kaynaklarını sömürse de değer veren beyaz derili sarışın adamlar var.

Fransa da kendisine yeni sahalar aramanın peşinde. Gelir kaynaklarının önemli bir kısmını “kara kıta”daki sömürgelerine borçlu olan Fransa için söz konusu kayıp son derece önemli. Fransızlar belki Ruslardan intikam almak yahut yakın coğrafyasını karıştırmak için Kafkaslar’da yeni bir yangına zemin hazırlamaya çalışıyor. Ermenistan yeni silahlar ediniyor. Ve sanki yeni bir savaşa hazırlanıyor. Kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak kadar küçük bir devlet olan Ermenistan’ın bu yeni girişiminin arkasında Fransa var. Parasal bir yardım da değil üstelik. Paris yönetimi Erivan’a Sezar Obüs’leri göndererek ortalığı toz duman edeceğini düşünüyor. Ancak yanılıyor. Ukrayna meselesinde faka basan Fransa, Rusya’nın hedefine girmişti. Şayet barış kelimesinin çok sık kullanıldığı bugünlerde Kafkasya’da savaş kavramını yeniden gündeme getirirse, muhtemelen altından kalkamayacağı bir işe girişmiş olacak.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy