İmtihanlar Karşısında
İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû’nun üç evladı 1615 senesinde aynı gün veba hastalığı sebebiyle vefat etmiştir: Muhammed Sâdık, Muhammed Ferruh ve Muhammed İsa rahmetullahi aleyhim ecmaîn. Bu hususta kaleme aldığı bir mektubunda halini, sabrını ve kadere teslimiyetini dile getiren İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû hazretleri şu satırları kaleme almıştır:
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ve O’nun seçtiği kullara selam olsun.
Kardeşimiz Molla Sâlih, başımıza gelenleri herhalde duymuştur. Büyük oğlum, iki küçük kardeşi Muhammed Ferruh ve Muhammed İsa ile birlikte âhirete göç ettiler. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz yine O’na döneceğiz.” (Bakara 156)
Öncelikle, geride kalan yakınlarına güç ve sabır ihsan ettiği için, ikinci olarak da bu musibetin içine bir sır yerleştirdiği için Allah Teâlâ’ya hamdolsun.
Merhum oğlum (Muhammed Sâdık) Allah Teâlâ’nın bir rahmetiydi. Yirmi dört yaşına geldiğinde çok az kişinin ulaşabildiği mertebelere nail oldu. Aklî ve naklî ilimleri mükemmel seviyede öğretme melekesi kazandı. O kadar ilerlemişti ki onun talebeleri mükemmel bir şekilde Beyzâvî ve Şerhu’l-Mevâkıf dersleriyle meşgul olmaktadır.
Marifetini ve irfanını anlatmaya, müşahedelerini ve keşiflerini açıklamaya ne hacet! Sizin de bildiğiniz üzere o henüz sekiz yaşındayken halin baskınlığını yaşamıştı. Öyle ki, Şeyhimiz kuddise sırruhû hazretleri, halini teskin etmek için çarşı ve pazarlardaki şüpheli yemekleri ona yedirirdi. Bir defasında şöyle demişlerdi:
“Benim için hiç kimsenin sevgisi Muhammed Sâdık’ın sevgisi gibi olmadı. Aynı şekilde o da hiç kimseyi bizi sevdiği kadar sevmez.”
Onun büyüklüğü bu sözden anlaşılmalıdır. Sürekli olarak huşû ve hudû ile Hak Sübhânehû’ya iltica ederek, yalvararak, mütevazi ve kırgın bir hal içinde yaşardı. Şöyle derdi:
“Bütün Allah dostları, Hak Sübhânehû’dan bir şey talep etmiştir. Ben O’na iltica etmeyi ve O’na yalvarmayı istedim.”
Muhammed Ferruh’a gelince; onunla ilgili ne yazayım ki...
On bir yaşında bir çocuktu ve ilim tahsili ile meşgul oluyordu. Anlayarak Kâfiye okurdu. Âhiret azabından devamlı korkardı. Bunun için çocuk yaşında dünyadan ayrılmak için dua ederdi. Ölüm döşeğindeyken kendisiyle ilgilenen bazı dostlar, kendisinden acayip hallerin sâdır olduğunu görmüşler.
Henüz sekizine ulaşmadan kerametleri görülen Muhammed İsa hakkında ne yazayım...
Hülasa, onlar bana emanet edilmiş değerli cevherlerdi. Allah Sübhânehû’ya hamdü senâlar olsun ki emaneti sahibine gönül rahatlığıyla teslim ettim.
Allahım! Peygamberlerin Efendisi sallallahu aleyhi vesellemin hürmetine bizi onların ecirlerinden mahrum bırakma. Onlardan sonra bizi fitneye düşürme yâ Rabbi!
Her Durumda Zikir
Yine İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû bir mektubunda Nakşibendî yolunda zikre verilen önemi şöyle dile getirmiştir:
Bu yola girmek isteyen kişinin, Hak ehlinin görüşleri doğrultusunda akideyi düzeltmesi, fıkhî hükümleri öğrenmesi, bildiklerinin gerektirdiği şekilde amel ettikten sonra bütün vakitlerini zikirle geçirmesi gerekir. Tabii ki o zikir mutlaka kâmil ve kemâle erdiren bir şeyhten alınmalıdır. Çünkü kendisi eksik olandan mükemmel bir şey meydana gelmez.
Vakitleri zikirle doldurmak gerekir. O kadar ki farzların ve müekked sünnetlerin edasından sonra zikirden başka hiçbir şeyle meşgul olmamalıdır. Abdestli ya da abdestsiz, ayakta veya oturarak zikirle meşgul olunmalıdır. Gelirken, giderken, yerken, uyurken her daim zikir yapılmalıdır.
Kâinatın Rabbi’ni zikredin. Çünkü zikir, kalplerin ışıltısı ve ruhların gıdasıdır.
Bu yolu isteyen kişi daimî olarak zikirle meşgul olmalıdır. Hatta onun gönlünde, zikredilenin dışında hiçbir isim ve alamet kalmamalıdır. Hatırlamak için olsa bile, kalbine zikredilenden başka bir şey gelmemelidir. Allah Teâlâ’nın dışındakileri kalbine getirmek için zorlansa bile, kalp zikredilenin dışında her şeyi bütünüyle unuttuğu için, başka şeyler kesinlikle onun kalbine gelmez. Unutmanın böylesi, yani kalbin matlubun dışındaki her şeyi unutması matlubun elde edilmesinin başlangıcı ve ona kavuşmanın müjdecisidir.
Matlubun hâsıl olması ve hakiki vuslatla ilgili ne yazayım! Çünkü bu ötelerin ötesidir.
Selam, hidayete tâbi olanların üzerine olsun.