Aramak

Hikmet

Kötü Ahlâkın Tedavisi

12. yüzyılın meşhur sûfî âlimi İmam Gazâlî rahimehullah “Kimyâ-yı Saâdet” adlı eserinde şöyle der:

Kötü ahlâkından sıyrılmak isteyen kimsenin ancak bir yolu vardır: O da nefsinin emrettiğinin aksine davranmak. Nefsin istek ve yönlendirmelerini ona muhalefetten başka bir şey kırmaz. Zira her şeyi zıddı kırar. Sıcaklıktan ileri gelen hastalığın ilacı serinliktir. Öfkeden meydana gelen her hastalığın ilacı tevazudur. Cimrilikten doğan hastalığın ilacı infaktır. Bütün huylar bunun gibidir.

O halde güzel işleri âdet edinen kimsenin kalbinde güzel ahlâk meydana gelir. Şeriatın iyi işleri yapmayı emretmesinin sırrı da işte budur. Bu iyi amellerden maksat da kalbi çirkin sûretten güzel sûrete çevirmektir. İnsanın başta zorlamayla âdet edindiği her şey onun tabiatı haline gelir. Kumar oynamayı âdet edinenler, bunlar artık tabiatları haline dönüştüğünden bütün dünya rahatlığını ve ellerinde olan her şeyi kumara verirler, bundan el çekmezler. Çünkü insan, tabiatına uygun olmayan şeyleri yapa yapa onları huy edinir.

İnsanların malını çalıp çırpan eşkıya bu davranışına alıştıktan sonra artık dayak da yese, eli de kesilse bunlara göğüs gerer; hatta övünür. Bu, âdet edinmenin neticesidir. İnsan tabiatının zıddına olan bir şey âdet haline getirildiğinde tabiat haline geliyorsa, tabiata uygun olan şeylerin âdet edinilerek ahlâk haline getirilmesi daha faziletli ve kolay olur.

Cenâb-ı Hakk’ı tanımak, O’na ibadet ve itaat etmek, nefsin tutkularına ve öfkeye hâkim olmak insanın tabiatının gereğidir. Çünkü kalp melekler cinsindendir ve gıdası bunlardır. Meyli bunların zıddına olan kimse hasta olmuş demektir; aldığı gıdalar kalbini bozmuştur. Bazı hastalar kendisine faydalı olan gıdaları sevmeyip sağlığına zararlı olanları ister. O halde Allah’ı tanımaktan ve O’na itaatten başkasını seven kimse hastadır. Nitekim Yüce Mevlâ, “Onların kalplerinde bir hastalık vardır” (Bakara 10) buyurmuştur.

Yine Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir ki: “Ancak Allah’a selim (temiz) bir kalp ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuarâ 89)

Beden hastalığının kişiyi bu dünyada ölüm tehlikesine sürüklemesi gibi, kalbin hastalığı da insanı âhiret yurdunda helâk olma tehlikesine götürür. Nasıl ki bedeni hasta olan kişi hekimin sözüyle nefsinin hilafına olan acı ilacı içerek sağlığına kavuşma ümidi elde ediyorsa, kalbi hasta olan kimsenin de kalplerin tabibi olan şeriat sahibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin buyruğu üzere nefsinin hevâsına muhalefet etmekten başka çaresi yoktur.

Kısaca bedenin de kalbin de sağlığa kavuşmasının bir yolu vardır: Harareti serinletmek, serinliği hararetlendirmek. Bunun gibi kibri çok olan kimse zorlamayla tevazu ederse şifa bulur. Yine bir kimsede tevazu gâlip olur da onu alçaklık haddine düşürürse, zorlamayla kibirlenmekte şifa bulur. O halde güzel ahlâkın üç sebebi vardır:

Birincisi yaratılışın aslıdır. İnsanın fıtratının güzel ahlâk üzere yaratılması Cenâb-ı Hakk’ın ihsanı ve fazlıdır. Mesela kişi cömert olarak yaratılır ya da mütevazi... Böyle kimseler çoktur.

İkincisi, başta zorlanarak güzel işler yapıp bunların âdet haline getirilmesidir.

Üçüncüsü, ahlâkı ve davranışları güzel kimselere bakıp onlarla yakınlık kurmak ve farkında olunmasa bile etkileşimle o güzel sıfatların tabiat haline gelmesini sağlamaktır.

Fıtratının aslında güzel ahlâklı olmak, iyi kimselerle arkadaşlık etmek ve hayırlı işleri âdet haline getirmek şeklinde olan bu üç saadete kavuşan kişi en yüksek dereceyi elde eder. Bu üçünden mahrum kalan kişi ise fıtratı noksan olmakla, kötülerle arkadaşlık etmekle ve çirkin işleri âdet edinmekle bahtsızlıkta zirve derecede olur. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy