İYİLERLE BERABER
Yüce Rabbimiz Müberra Kitabımız’da mealen şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.” (Araf 56)
İmtihan yurdunda bazı kullar Allah Celle Celâluhû’nun emri üzere yaşar, rızasını kazanır, cenneti hak eder. Bir kısmı da rızasının dışına çıkar, kötü amellerle cehennemi hak eder.
İnsanlar, işledikleri iyi ve kötü amellere göre bazı sıfatlar kazanır. Yüce Allah bu sıfatları haber verir. Kötülerin yolundan gidilmesin diye onların çirkin amellerini ve kötü sıfatlarını açıklar. İyilerin yolundan gidilsin diye de onları örnek olarak gösterir, ahlâkından haber verir.
Allah Teâlâ’nın güzel ahlâkı övdüğü örnek kullarından bir kısmı “muhsinîn: iyilik edenler” olarak tarif ettiği kişilerdir. İyilik edenler ve onların kazandığı mükâfatlar Kur’an’ı Kerim’de pek çok ayette zikredilir:
“Biz iyilik edenlere daha fazla vereceğiz.” (Bakara 58)
“Muhakkak Allah iyilik edenleri sever.”
(Bakara 195)
“Şüphesiz Allah iyilik edenlerin emeğini asla boşa çıkarmaz.” (Tevbe 120)
“Muhakkak Allah iyilik edenlerle beraberdir.” (Nahl 128)
“İyilik edenleri müjdele.” (Hac 37)
İyilik yapmak, iyilerden olmak, Allah Teâlâ katında iyiler sınıfında yer almak ne büyük bir şereftir! Bu büyük kıymeti kazanabilmenin gayretini, mücadelesini ortaya koymalıdır.
Her hal ve durumda iyilerden olmalı, hem öfke anında hem de sevinçli ve neşeli olduğu anlarda iyi olabilmeli, iyi kalabilmelidir.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Asıl pehlivan güreşte rakibinin sırtını yere getiren değil, öfke anında kendisine hâkim olandır.” (Buhârî, Edeb 76)
Mekke’nin fethinde Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem Kâbe’nin kapısına geldi, insanlara döndü ve: “Size nasıl muamele etmemi bekliyorsunuz?” buyurdu. Mekkeliler; “Biz senden hep hayır ve iyilik gördük, hiç kötülük görmedik, hayır umuyoruz” dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem herkesi affetti. Bunun üzerine Mekkelilerin neredeyse hepsi iman etti.
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, kendisine ve ashabına türlü eziyet ve işkenceler eden, kimini de öldüren bu insanlardan istese intikam alabilir, yaptıklarının hesabını sorabilirdi. Ancak onlara iyi davrandı, affetti ve çoğunun Müslüman olmasını sağladı.
Kur’an-ı Kerim, en zor zamanda bile iyi olabilmenin örneğini şöyle haber veriyor: Hz. Âdem aleyhisselamın oğlu Kâbil kıskançlık yüzünden kardeşini öldürmek istediğinde Hâbil ona şu cevabı verdi: “Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da andolsun, ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben Âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.”
(Mâide 28)
İyi olmak, güzel davranmak sadece başkası ile sınırlı değildir. Kişi kendisine de iyi davranmalıdır. Allah Teâlâ’nın kendisine ikram ettiği bedenini korumalı, sağlığına, yeme içmesine, istirahatine dikkat etmelidir. Manevi olarak da kendisini günahlardan, haramlardan, Allah ve Resûlü’nün razı olmadığı şeylerden uzak tutmalıdır. Çünkü günah işlemek onu ilâhî azaba sevk edecektir. Bu yüzen günah işlemek “kişinin kendisine zulmetmesi” olarak tarif edilir.
Tarih boyunca Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin izinden giden, şeriatından asla sapmayan Hak dostlarının en bariz hususiyetlerinden biri de iyi insanlar olmalarıdır. “Allah dostu” denildiğinde kişinin gözünün önüne ilk olarak iyi bir insan gelir.
Onlar, kendilerine düşmanlık eden, kin ve nefret besleyen, kötülük yapan kişilere karşı da müsamahakâr olmuş, af ve tahammül etmiş, kötülüğe sabır ve iyilikle karşılık vermişlerdir.
Feridüddin Attar kuddise sırruhû anlatıyor: Mâlik b. Dinar rahmetullahi aleyhin Yahudi bir komşusu vardı. Evinin kirli sularını onun evine doğru akıtıyordu. Ancak o buna tahammül gösteriyordu. En sonunda Yahudi dayanamayıp kendisine geldi ve; “Bu sıkıntıya niçin katlanıyorsun?” dedi. Malik b. Dinar rahmetullahi aleyh cevaben; “Allah Teâlâ; ‘Ve öfkelerini yutup insanları affederler’ (Âl-i İmrân 134) buyurduğu için” deyince, Yahudi dayanamayıp Müslüman olmuştur. (Tezkiretü’l-Evliyâ, 89)
Başta Hz. Mevlânâ olmak üzere Anadolu topraklarında yaşayan evliyaullahın bu topluma bıraktığı ahlâk mirası müsamaha olmuştur.
İyi olmak sadece insan ile sınırlı değildir. Hayvanlara, tabiata karşı da iyi olmalıdır. Hiçbir canlıya zarar vermemeli, eziyet etmemeli, yardıma muhtaç diğer canlılara da merhamet etmelidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Bir kadına hapsettiği bir kedi yüzünden azap edildi, cehenneme girdi. Hayvanı ölünceye kadar hapsetmiş, ona bir şey yedirip içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin vermemişti.” (Buhârî, Enbiyâ 54)
Dinimiz bize yolda yürürken görülen bir taşı, gelip geçeni rahatsız edecek ufacık bir engeli dahi kaldırmayı öğretmiştir.
Ölüm anında musallâya konulan kişi hakkında cemaatin kanaati sorulur. Komşularına, akraba ve yakınlarına, dost ve arkadaşlarına şu ibretlik soru yöneltilir: “Bu musallâda yatan kişiyi nasıl bilirdiniz?” O kişi hayırla yad edilir, hakkında samimiyetle “iyi biliriz” denilirse cenneti hak eder. Kötü yâd edilirse de cehenneme gider. Çünkü insanlar yeryüzünde Allah Teâlâ’nın şahitleri sayılır. (bkz: Buhârî, Cenâiz 86) Bütün gayretimiz, ardımızdan insanların “iyi biliriz” diyebilecekleri ahlâkı yaşamak olmalıdır.
İyilik yapmanın, güzel davranmanın mükâfatı da çok büyüktür. Gücü yettiği halde affetmenin, kötülük yapabilecekken vazgeçmenin, darda kalanın ihtiyacını gidermenin ayrıca manevi huzuru da vardır. Bu, iyiliğin dünyadaki peşin mükâfatından biridir.
Allah Teâlâ’nın rızasına muvafık güzel amel, ibadet ve hasenat yapanlara, iyiliklerine karşılık olarak sevap verilmekle birlikte Allah’ın lütuf hazinesinden mağfiret, cennet, cemâliyle müşerref olmak gibi daha fazlası da verilecektir. Bir güzel amelin karşılığı on katından yedi yüz katına ve daha fazlasına kadar artacaktır.
İslâm’ın emir ve tavsiye ettiği iyilik ahlâkı her olumsuzluğu gideren, dertleri bitiren bir ilaçtır. Güvenli bir kale, bir sığınaktır. İyilik ahlâkıyla her türlü hukuk korunmuş olur. Aile, akraba, komşu, arkadaş, toplum ilişkileri düzene girer.
Bize düşen vazife, iyilik edenlerin tarafında yer almak, “muhsin” sıfatını taşıyan kulların yanından ayrılmamak ve onları kendimize rehber edinmektir. Onların sabrını, sükûnet halini, iyiliklerini görenler de onlar gibi olur. Sabırsız, kindar; sözlerinden nefret, düşmanlık, haset, aşırılık, azgınlık ve gıybet taşan kişilerden uzak durmalıdır.
Rabbim bizleri iyilerden kılsın ve iyi kullarından ayırmasın. Tevfîk ve inayeti ile...