Suriye Artık Özgür
Takvimler 17 Aralık 2010’u gösteriyordu. Tunus’ta seyyar satıcı Muhammed Buazizi, meyve sattığı tezgâha güvenlik güçlerinin el koyması üzerine kendisini ateşe verdi. Aslında yaktığı kendisi değil, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da artık milleti canından bezdiren diktatörlerin tahtlarıydı. Olayla birlikte Tunus’ta sokak eylemleri başladı. Kamu binaları işgal edildi. Ardından protestolar dalga dalga yayıldı. Cezayir, Lübnan, Ürdün, Moritanya, Sudan, Umman, Yemen, Mısır... Mevcut düzenden yaka silken halk hep bir ağızdan haykırıyordu: “Eş-şaab yurîd iskat en-nizâm: Halk rejimin yıkılmasını istiyor!” Adına Arap Baharı denilen bu süreçte bölgede rejimler yıkıldı. Diktatörlükler devrildi. Fakat ortaya çıkan tablo pek de istenildiği ve beklenildiği gibi olmadı. Bugün ismini zikrettiğimiz ülkelerin çoğunda istikrarsızlık ve kaos devam ediyor.
Bahsettiğimiz ülkelerin halkları içerisinde en çok çile çeken, devrimin sancısını iliklerine kadar hisseden kuşkusuz Suriye idi. Rusya ve İran’ın desteğini arkasına alan BAAS Rejimi muhaliflere çok sert cevap verdi. Yüzbinlerce masum, vahşete maruz kalarak toplu mezarlara gömüldü. Yerlerini yurtlarını terk etmek durumunda kalan milyonlar sığınmacı durumuna düştü. Küçücük canlar Akdeniz’in soğuk sularında son nefesini verdi.
Nihayet, onca vahşetin ve ıstırabın sonucu olarak Suriye’nin zalim devlet başkanı Beşşar Esad geçen ay Rusya’ya kaçtı. Ve bugün, eylemlerin başladığı günün üzerinden 14 yıl geçtikten sonra Suriye özgürlüğüne kavuştu. Şimdi Esad ailesinin ölüm kamplarının yerinde yeller esiyor. Kelimenin tam anlamıyla zulüm ile âbâd olmaya çalışanın âhiri berbat oldu. İnşallah yeni kurulacak hükümet geçmişten ve Arap Baharı’yla yüzleşen diğer ülkelerden ders alarak bağımsız ve özgür Suriye’yi inşa eder. İnşallah Suriye; Mısır, Yemen ve Tunus’un akıbetini yaşamaz.
İkinci Ebu Gureyb: Sednaya
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Irak işgalinin ardından geriye büyük bir enkaz kaldı. Amerikan askerlerinin bu topraklardan çekilmesinin üzerinden 13 yıl geçti ve Irak daha yeni yeni kendisini toparlayabiliyor. Saddam Hüseyin’den kurtuldukları için sevinç çığlığı atanlar uzun bir süre bedel ödemek durumunda kaldılar. Kuşkusuz Saddam Hüseyin zorba bir liderdi. Kitlesel ölümlere neden olan olaylara imza attı. Kimyasal silah kullanarak Halepçe’de 5 bin kişinin ölümüne, 10 binden fazla insanın da yaralanmasına neden oldu. Fakat ABD ülkeye huzur getirmedi. 2003’ten 2011’e kadar Irak tam bir kâbus yaşadı. Saddam Hüseyin’in gidişini alkışlayanlar, heykellerini devirenler pişmanlıklarını dile getirdiler. Ebu Gureyb hapishanesinde insanlık onurunu ayaklar altına alacak işkenceler yapıldı. Irak halkı büyük bir travmaya maruz kaldı.
Beşşar Esad’ın devrilmesinden sonra Sednaya hapishanesinde tutuklu bulunanları dışarı çıkarmak için harekete geçen eylemciler, korkunç manzaralarla karşı karşıya kaldılar. Yıllardır güneş yüzü görmemiş, bir mezarı andıran hücrelerde ölümü bekleyen mahkûmlar, dışarı çıktıklarında Saddam Hüseyin’in Hafız Esad’ı devirdiğini ve o nedenle salıverildiklerini zannettiler. Takvimden haberleri yoktu. Zaman kavramını yitirmişlerdi. Adını unutanlar bile vardı. Konuşmayı da. Hapishaneye düştüğünde tecavüze uğrayan kadınlar hamile kalmış ve çocukları hücrelerde doğurmuşlardı. 4-5 yaşlarına gelen çocuklar dünyaya dair hiçbir şey bilmiyordu. İnsanlara yemek için yalnızca un veriliyor, mahkumlar foseptik çukurunun suyuyla unu birleştirip yiyerek hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Çoğu da bu nedenle ölüyordu.
Sednaya’da olan bitenler, Esad rejiminin neden yıkılması gerektiği sorusuna tek başına cevap olabilir. ABD’nin Guantanamo’da ve Ebu Gureyb’de yaptıklarını mumla aratacak böyle bir vahşet, üzerinden yüz yıl geçse de unutulmayacak. Bunca zulmün bir numaralı faili Beşşar Esad bakalım nasıl ölecek?
Batı Medyası Gösteri Peşinde
Suriye iç savaşı başladığı günden beri batılı devletler, Müslümanlara ait her konuda olduğu gibi yine iki yüzlü davrandılar. İnsanlar hunharca katledilip toplu mezarlara gömülürken sesini çıkarmayan Avrupa, milyonlarca kişi sığınmacı durumuna düştüğünde de benzeri bir tavır sergiledi. Belirli sayıdaki sığınmacıyı kabul edebileceğini söyleyerek, güç bela kendilerine yönelen kişileri Yunanistan sınırından geri püskürttü. İnsan ticareti ve çocuk istismarı gibi konularda yüzü kara olan Avrupa, Türkiye gibi milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapan bir ülkeye verdiği sözlerin çoğunu yerine getirmedi.
Açıkça söylemek gerekirse, Esad’ın düşüşü Avrupa için de sürpriz oldu. Hiç kimsenin beklemediği bu hadisenin ardından Almanya başta olmak üzere diğer ülkeler sığınmacılara ülkelerine geri dönmeleri halinde 1000 Euro yardım yapacağını açıkladı. Az sayıdaki sığınmacının varlığına dahi tahammül edemeyen Batı, şimdi ülkedeki hapishanelerden dünyaya yayılan içler acısı görüntüler üzerinden dünyaya insanlık rolleri kesmeye kalkıyor. Beşşar Esad’ın ülkesini terkettiği günün hemen ardından Suriye’ye gelen batılı medya kuruluşları, geride kalan enkazı görüntüleyerek vicdan rahatlatmaya çalışıyor.
Fakat bunu yaparken bile komik duruma düşüyorlar. Amerika’da yayın yapan CNN, üç aydır hücrede tutuklu olduğunu söyleyen bir adamın kurtarılış anının görüntülerini servis etti dünyaya. İddiaya göre adam ülkede neler olduğundan habersizdi. Fakat kıyafetleri son derece düzgündü ve görüntüsü gayet iyiydi. Olay öyle bir trajediymiş gibi aktarılıyordu ki, haberi sunan muhabir adama sarılıyor ve batının sözde vicdanının temsilcisi gibi davranıyordu. Fakat kurtarılan kişinin tutuklu değil, Esad rejiminin istihbarat görevlilerinden biri olduğu ortaya çıktı.
Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğünde görevli Muhammed Salama’nın hapishaneye nasıl girdiği yahut gerçekten girip girmediği bilinmiyor. Batı ise, Salama nedeniyle dünyaya şirin görünmek isterken ne kadar iki yüzlü olduğunu ortaya koyuyor.
D-8’in Gündemi Gazze
Uluslararası kuruluşların küresel siyasetteki etkisi tartışılır hale gelse de, özellikle İslâm ülkelerinin oluşturduğu teşkilâtlar geleceğe yönelik az da olsa umut vaat ediyor. Az da olsa diyorum, çünkü üzülerek belirtmeliyim ki İslâm dünyası bölünmenin etkisinden bir türlü kurtulamıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın peşi sıra irili ufaklı çok sayıda devletin ortaya çıkışı, savaşın gâliplerinin bilerek çizdiği bir tabloydu. Kaynak, zaman ve para harcamaktansa, vali atayıp ipleri elinde tutarak uzaktan kontrol etme usulü, batılılara her açıdan cazip geldi. Ve bugün, anayasalarında bağımsız olduğu yazılı pek çok İslâm ülkesi batılı ülkelerce yönetiliyor. Dolayısıyla bugün batının izni ve müsaadesiyle “evet” dedikleri bir durumu yarın kabul etmeyebiliyorlar. Beşşar Esad’ın Suriyesi de bu tanımlamaya bire bir uyan son devletlerden biriydi.
Merhum başbakanımız Necmettin Erbakan’ın liderliğinde 1997’de kurulan ve merkezi İstanbul olan ekonomik ilişkiler temelli Gelişen Sekiz Ülke Teşkilatı (D-8), her şeye rağmen çalışmalarını istikrarlı bir şekilde sürdürüyor. Bu yılki toplantı Mısır’ın başkenti Kahire’de gerçekleştirildi. Özellikle Suriye’de yaşanan devrimin ardından toplantıda verilen mesajlar önemliydi. Artan krizlerin, çatışmaların ve savaşların karşısında küresel güçlerin sorumluluklarını yerine getirmediğinin altı çizilirken, Gazze’de sürdürülebilir ateşkesin tesisi için Türkiye ve Mısır’ın ortak hareket etmesi gerektiği ifade edildi. Özellikle insanî yardımların sağlıklı bir şekilde bölgeye ulaştırılması için Türkiye ve Mısır’ın aktif rol alması konusunda mutabakata varıldı.
Gazze, Ümmet-i Muhammed’in kanayan ve bir türlü tedavi edilemeyen yarası. İsrail terörünün kati bir şekilde nihayete erdirilmesi için bütün İslâm ülkelerinin birlikte ve kararlılıkla hareket etmesi şart. Bunun için de söz konusu devletlerin bağımsız olmaları lazım. Allah, güçlü bir İslâm birliği inşa etmeyi en kısa zamanda nasip etsin.
Rusya-Ukrayna Krizi Yeniden Alevleniyor
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş dördüncü yılına giriyor. Putin son derece kritik hamlelerle mücadeleyi bugüne kadar sürdürdü. Ukrayna’nın Rusya karşısında dayanamayacağı herkesin malumu. Fakat Biden yönetimindeki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ısrarla Ukrayna’ya para ve silah desteğinde bulunmaya devam ediyor. Eylül ayında yaklaşık sekiz milyar dolarlık yardımı onaylayan ABD Başkanı Biden, gider ayak 988 milyon dolarlık ek yardım yaptı.
Amerikan Savunma Bakanlığı’nın açıklamalarına bakılırsa ABD’nin hedefinde açıkça Rusya var. Ayrıca Donald Trump’ın konuyla alakalı yaklaşımı göz ardı edilerek, ABD’nin yaklaşık elli müttefik ve ortağıyla bu desteği sürdüreceğinin altı çizildi. Rusya ise Trump’a odaklanmış durumda. Trump’ın oldukça zeki biri olduğunu ve Beyaz Saray’ı yeniden ele geçirmek gibi bir zorluğun üstesinden gelebildiği gibi çözüme ilişkin adım atacağını beklediğini söyleyen Putin, Trump döneminden umutlu.
Krize dair böyle gelişmeler konuşulurken Moskova’da ilginç bir suikast yaşandı. Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal Savunma Güçleri Komutanı İgor Kirillov ve asistanı bombalı saldırıda öldürüldü. Bir Özbek vatandaşı cinayetle ilgili tutuklandı. Yapılan sorguda Ukrayna özel servisleri tarafından işe alındığını, Kirillov’u öldürmesi karşılığında 100 bin dolar ödül ve Avrupa Birliği’ne taşınma izni garantisi verildiğini söyledi. Ukrayna’nın talimatıyla Moskova’ya gitmiş, Kirillov’un evini gözetlemek için bir araba kiralamış. Konutun girişine park ettiği elektrikli scootera bomba yerleştirmiş ve Kirillov çıktığında bombayı patlatarak suikastı gerçekleştirmiş.
Kirillov önemli bir isim. Çünkü Ukrayna’daki laboratuvarların ABD’li ilaç firmaları tarafından hatta Biden’ın oğlunun şirketince fonlandığını ortaya çıkardı. Biden, Trump’ın başına iş açarcasına pervasızca Ukrayna-Rusya savaşını körüklüyor. Ukrayna ise ateşle oynuyor, çünkü ABD desteği kestiği anda çaresiz ve yalnız kalacak.
ABD’nin Filistin Politikası
İsrail’in Emrinde
Gazze’de 15 aydır insanlık tarihinin en büyük kıyımlarından biri yaşanıyor. Konuyla ilgili analizler ve yorumlar artık tekrarlardan öteye geçemiyor, çünkü söylenecek söz kalmadı. Vahşet görüntülerine her gün yenileri ekleniyor. İsrail, âmiyane tabirle canı sıkıldıkça özellikle sivillerin bulunduğu bölgeleri bombalıyor. En son bir okul binasına saldırdı ve onlarca çocuk şehit oldu. Gazzeliler direniyor. Üstelik, Türkiye’nin açık yüreklilikle ortaya koyduğu tepkinin haricinde ciddi destek görmemelerine rağmen. Uluslararası kuruluşlar kanı durdurma gayretinde olacaklarına “ipteki cambazla” oyalanıyorlar. İsrail’i durdurabilecek belki de tek devlet Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ise hizasını İsrail’e göre belirliyor. Halkların tepkilerini, yaşanan trajediyi görmezden geliyor. Bu durumu artık saklamıyor da. Özellikle Biden dönemi diplomatları yaptıkları açıklamalarda ABD’nin Filistin tutumunu net şekilde gözler önüne seriyor.
Gazze konusunda siyasî danışman yardımcılığı görevinden temmuz ayında istifa eden Mike Casey geçen ay The Guardian’a röportaj verdi. İlginç değerlendirmelerde bulunan Casey, Biden yönetiminin Gazze ile alakalı planları İsrail sebebiyle kabul etmediğini söyledi. Ortaya atılan her fikrin Biden tarafından “İsrailliler böyle düşünmüyor” diyerek reddettiğini ifade etti. Çocuklar dahil tüm sivillerin ölümüne ilişkin yazılan raporların Washington’da görmezden gelindiğine de değinen Casey, Beyaz Saray’ın Filistin politikasını iki cümleyle özetliyor: “Bir politikamız yok. Biz sadece İsrailliler ne yapmamızı istiyorsa onu yapıyoruz.”
Bu ay itibariyle Biden yönetimi sona erdi. Koltuğa Donald Trump oturdu. Savaşları bitireceği iddiasıyla seçimlere giren Trump, bakalım nasıl bir pozisyon alacak.