KUR’AN-I KERİM’DE ÜMMET
Muhammed Ümmeti’nin özelliği itikatta, beşerî münasebetlerde, düşüncede, harcamada, dünya ile münasebetlerde ve “diğerlerine” olan muamelelerinde aşırılıktan uzak durmasıdır. Beden ve ruh arasında fıtrî dengeyi gözetmektir. Allah’ın yaşamamız için bizlere verdiği bedenin ihtiyaç ve zevklerinde aşırıya gitmek kadar, gerekli ihtiyaçlarına kayıtsız kalmak da tersinden aşırılıktır.
Ümmet, kelime olarak “gidilen yol, din” anlamlarına gelir. Aynı yolda yürüyenlerin oluşturduğu topluluğa ümmet denir. (İbn Manzur, 141: 12/126) Farklı grupları toplayan en büyük topluluktur. (Yazır, 1/601)
Bizim gibi ümmetler
Ümmet kelimesi topluluk anlamında insanlar için kullanıldığı gibi diğer canlılar için de kullanılmaktadır. Ayet-i kerimede mealen şöyle buyurulur:
“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.” (En’âm 38)
Bu ayet yeryüzündeki bütün canlıların Allah’ın azametini ve kudretini gösteren birer topluluk olduğunu bildirmektedir. Yani insanın Hak Teâlâ’nın kudretine teslim olması için hayret nazarıyla etrafına bakması yeterli olacaktır. Bütün canlılar Allah’ın koyduğu düzenin bir parçası olarak O’nun sonsuz hikmetlerini gösteren kevnî ayetleridir.
Bir peygamber etrafında
Ümmet kelimesinin daha çok bilinen anlamı, kendilerine bir peygamber gönderilen ve o peygamberin risaletine inanan kimseler topluluğudur. Bu manada ayet-i kerimede mealen buyurulur ki:
“Her ümmetin bir peygamberi vardır. Resulleri geldiği zaman aralarında adaletle hükmedilir ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.” (Yunus 47)
Bu anlamıyla Ümmet-i Muhammed, Ümmet-i Musa gibi kelime terkipleriyle kullanımı yaygındır.
Ümmet-i Muhammed’in, yani İslâm ümmetinin diğer ümmetlerden ayrıldığı en önemli özelliği “vasat” ümmet olmasıdır. Bu husus ayet-i kerimede mealen şöyle bildirilir:
“Böylece sizi (Ey Muhammed ümmeti) vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır. İnsanlara karşı (hakikatin) şahitleri olasınız, bu peygamber de sizin üzerinize tam bir şahit olsun diye.” (Bakara 143)
Yani Muhammed Ümmeti’nin özelliği itikatta, beşerî münasebetlerde, düşüncede, harcamada, dünya ile münasebetlerde ve “diğerlerine” olan muamelelerinde aşırılıktan uzak durmasıdır. Vasat kelimesinin işaret ettiği bir mana da, beden ve ruh arasında fıtrî dengeyi gözetmektir. Allah’ın yaşamamız için bizlere verdiği bedenin ihtiyaç ve zevklerinde aşırıya gitmek kadar, gerekli ihtiyaçlarına kayıtsız kalmak da tersinden aşırılıktır. Vasat ise dengedir.
Ortak iman, ortak hedef
Kur’an-ı Kerim’de ümmet kelimesi altmış dört yerde geçmektedir. Bu ayetlerde ümmet, bütün fertleri ortak inanç, ortak eylem ve ortak amaç etrafında toplanmış en büyük topluluk anlamındadır.
“Yoksa Yakub’a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Yakub) oğullarına: ‘Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?’ demişti. Onlar: ‘Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz; biz ancak O’na teslim olmuşuzdur’ dediler. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara 133, 134)
Bu ayet, Yahudilerin Hz. Yakub ve Hz. İshak aleyhimesselam soyundan gelmelerinden dolayı diğer insanlardan üstün olduklarını iddia etmeleri üzerine nâzil olmuştur. Ayet, üstünlüğün soy veya nesilde olmadığını, onların neslinin gelip geçtiğini, üstünlüğün İslâm’da olduğunu vurgulamaktadır. Bir önceki ayetle birlikte düşünüldüğünde, Hz. Yakub aleyhisselamın ölüm döşeğinde iken çocuklarına İslâm’ı vasiyet ettiği; Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. İshak aleyhimüsselamın da Müslüman oldukları anlaşılır.
Kur’an-ı Kerim’de ümmet, ortak amaç için toplanmış büyük topluluklar anlamında kullanıldığı gibi daha özel küçük topluluklar için de kullanılır. Şu ayet-i kerimede olduğu gibi:
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmran 104) Mealde “topluluk” anlamı verdiğimiz kelimenin orijinali “ümmet”tir.
Bu ayette Müslümanlara ve bütün insanlığa imanı ve vicdanı temsil etmede öncülük edenlerin bulunması emredilir. Böylece İslâm’ın iman, ibadet, ahlâk ve muamelâttan oluşan temel esaslarının temsil ve tebliğ edilmesi bu yönlendirici “merkez şahsiyetlerle” gerçekleşecek, birlik ve beraberliğin korunmasını sağlanacaktır. Merkez şahsiyet, kendisi için dünyevî hiçbir menfaat peşinde olmayan, ilmi ve samimiyetiyle Kur’an’ın emrettiği doğruyu söylediğinde akla ve kalbe tesir eden kimsedir.
Tek kişilik ümmet
Kur’an-ı Kerim, Hz. İbrahim aleyhisselamın hakkı temsil eden önder bir peygamber olması hasebiyle tek başına bir ümmet olduğunu şöyle hatırlatmaktadır.
“Hakikaten İbrahim (başlı başına) bir ümmetti; Allah’a itaatkârdı, (bâtıl dinlerden uzak) muvahhid bir Müslümandı. O (hiçbir zaman) müşriklerden olmamıştır.” (Nahl 120)
İslâm ümmeti tevhidin taşıyıcısı ve temsilcisidir. Hz. İbrahim aleyhisselam gibi tek başına bile olsa. Şu ayet-i kerime bu anlamda hem bir müjdedir hem de sorumluluğumuzu bildirir: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fâsık kimselerdir.” (Âl-i İmran 110)
Müslümanların dışındaki herkes, insanlığın en temel şiarı olan Allah’a ibadet etme yolundan bir şekilde sapmışlardır. Oysa Allah, tüm insanlara kendisine kulluğu emretmiştir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
buyurulmuştur. (Zâriyat 56)
Anne ve çocukları
Ümmet kelimesinin “ümm” kelimesinden türediği söylenilmiştir. Bu kelime “ana esas, kök ve kaynak” anlamlarına gelmektedir. Hz. Havva annemize “ümm” denilmesinin sebebi kelimenin bu anlamından dolayıdır. Yani “tüm insanlığın anası, kökü” anlamındadır.
Ümmet kelimesinin ümm/anne kökünden geldiği kabul edilirse, bizler İslâm ümmetinin çocuklarıyız demektir. Bir çocuk annesinden doğduğu haliyle nasıl saf ve temiz ise bu ümmetin çocukları da saf ve temiz olmak zorundadır. Yani dünyanın, çağın kirlerine bulaşmamış olmalıdır.
İslâm ümmeti kendisindeki tüm özellikleri koruyandır. Bu özellikler ana hatlarıyla ehl-i tevhid olması, hakkın yanında, haksızın karşında olması, Allah’a ibadet etmesi, namazı muhafaza etmesi, oruç tutması ve haccı aslına döndürmesidir.
Yaşadığımız çağın birçok kazanımları olduğu kadar insanı kirleten, fıtratını bozan ve yalnızlaştıran bir yönü de bulunuyor. Düşüncede, vicdanda, ahlâkta temiz kalmak; doğruyu temsil eden, hakkın yanında durma cesaretini gösteren bir ümmet olabildiğimizin göstergesi gibidir. İmanımız, okuduğumuz Kur’an, kıldığımız namaz, tuttuğumuz oruç, başkalarının dertleriyle dertlenmek, çağın kirlerinden bizleri hem arındıran hem de koruyan eylem ve hasletlerdir.