Aramak

Tarih

TÜRK GİBİ GÜÇLÜ

Batı dünyasının Müslüman Türk veya Osmanlı karşısında içinde bulunduğu ruh halinin en bariz göstergesi hiç kuşkusuz “Uyvar kalesi önünde Türk gibi güçlü olmak!” deyimidir. Yaşanan birkaç asırlık korku ve ona eşlik eden hayranlık duygusu ile dile yerleşen bu söz bugün de varlığını sürdürmektedir.

Takvimler 16’ıncı yüzyılı gösterdiğinde Avrupa’da dinî, sosyal, siyasî, ekonomik, kültürel ve daha pek çok alanda köklü değişikliklere neden olan en önemli etken Osmanlılar, yani Türklerdi. İlginç bir örnek olması açısından İspanya’nın güney sahillerinde, aynı zamanda kale görevi gören kiliselerin pencerelerinin giderek küçülmesi, Türk etkisinin oralarda mimariyi bile değiştirecek denli etkili olduğunu gösterir. Bu aslında Batı dünyasında yaşanan Türk ve Müslüman korkusunun nereye kadar vardığının da bariz göstergesidir. 

Batı dillerinde imajımız

İspanyollar, Türkler ve Kuzey Afrikalılar arasında ayrım yapmaya gerek görmedikleri, o yüzyıllarda tehlike alarmı vermek için bir deyim kullanırlardı. Bu deyim bugün hâlâ dildeki varlığını korur ve halkın bir zamanlar yaşadığı korkuyu net bir şekilde anlatır: “Sahilde Mağripliler (Kuzey Afrikalı Müslümanlar) var!” 

Belki de en can alıcı örneklerden biri halen Yunancada kullanılan ve “çabuk çabuk” anlamına gelen “Türkler gelmeden önce!” deyimidir. Bu deyimle Yunanların bilinç altına kendi kendilerine ektiği korku tohumlarını fark etmek hiç de zor olmasa gerek. 

Elizabeth dönemi İngiltere’sine gittiğimizde de karşımıza Türklerle ilgili farklı bir deyim çıkar: “Türk kafası!” Dönemin İngiltere’sinde okçular hedef tahtası olarak “Türk kafası” kullanırlardı. Bugün pek çok Latin dilinde bulunan ve “günah keçisi” anlamına gelen “Türk kafası” deyimi de bu ok talimlerinden bugüne miras kalmıştır. 

Bu seçtiğimiz örnekler daha detaylı bir çalışma ile çoğaltılıp belki de yüze yakın örnek bulunabilir. Bu deyimlerin ve söz öbeklerinin hepsinin bir kullanım alanı olduğu gibi bir de söyleniş hikâyesi vardır. 

Uyvar kalesi önünde

Bu deyimlere ekleyebileceğimiz ve Batı dünyasının Müslüman Türk veya Osmanlı karşısında içinde bulunduğu ruh halinin en bariz göstergesi hiç kuşkusuz “Uyvar kalesi önünde Türk gibi güçlü olmak!” deyimidir. Yaşanan birkaç asırlık korku ve ona eşlik eden hayranlık duygusu ile dile yerleşen bu söz bugün de varlığını sürdürmektedir. 

Peki, Uyvar Kalesi nerededir, özelliği nedir ve bu kalede ne yaşandı ki asırlarca söylenecek bir söz ortaya çıktı?

Günümüzde Slovakya sınırları içerinde kalan Uyvar Kalesi, farklı zamanlarda Macaristan Krallığı, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti’nin eline geçmiş fakat değişen zaman içinde önemini yavaş yavaş yitirmiş bir kaledir. Osmanlı Devleti tarafından nihayet fethedilmeden önce altı defa muhasara altına alınan kale, 16’ıncı yüzyılın sonunda Macaristan’ı Osmanlı’dan korumak amacıyla İtalyan mimar Ottavio Baldigara tarafından altı uçlu bir yıldız şeklinde inşa edilmişti. 

Dördüncü Mehmed döneminde Osmanlı’nın başarılı sadrazamlarından Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, kumanda ettiği ordu ile kaleyi kuşattığında Batı dünyası kalenin önceki kuşatmalardaki gibi alınamayacağını ve başarısız olunacağını düşünüyordu. 

18 Ağustos 1663 günü Fazıl Ahmed Paşa kumandasında başlayan muhasara harekâtı, Avrupa’nın en dayanıklı kalesine karşı yapılıyordu. Fakat ordunun çok iyi idare ve sevk edilmesi ve kuşatmanın tüm zor şartlara rağmen gevşetilmeden ısrarlı bir şekilde sürdürülmesi neticesinde kale sadece 37 gün dayanabilmişti. Fetihten sonra yapılan Vasvar Antlaşması ile Osmanlı’ya bırakıldı. 

Uyvar Kalesi’nin düşüşü Avrupa’da büyük ses getirdi. Türkler yine her zaman yaptıklarını yapmışlar ve onlara göre olmayacak bir işi oldurmuşlardı. Bu kadar sağlam ve iyi savunulan bir kalenin bir aydan biraz daha uzun bir sürede ele geçirilmesi hepsini şaşkınlığa düşürmüştü. Belki de bu nedenle, bir konuda tüm gücünü ve kuvvetini ortaya koyup kararlılık ve kahramanlık gösteren birine “Uyvar önünde Türk gibi kuvvetli” demeye başladılar. Bu söz zamanla deyim halini aldı ve yüzyılları aşıp bugünlere ulaştı.

Peki, Osmanlı ordusu kaleyi aldıktan sonra ne oldu? Uyvar Kalesi sadece yirmi iki sene Osmanlı’da kaldıktan sonra Avusturya ordusu tarafından ele geçirildi. 1699 yılında imzalanan Karlofça Anlaşması ile kale resmen elimizden çıktığında ise artık önemi azalmaya başlamıştı. 18’inci yüzyılda sığınak olarak kullanılmasını engellemek için kalenin büyük bir bölümü yıkıldı. Geri kalan kısım ise çok daha yakın bir tarihte, II. Dünya Savaşı sırasında Müttefik uçakları tarafından bombalanarak yıkıldı. 

Günümüzde kalenin çok az bir bölümü ayaktadır. Ancak, bugün dahi birçok Batı dilinde bulunan “Türk gibi güçlü” deyiminin Avrupa’nın hafızasına kazınmasına sebep oldu. 

“Türk gibi güçlü” deyimini biz genellikle bu kısa haliyle biliyoruz. Aslında tam söyleniş biraz daha uzun; “Uyvar önünde bir Türk gibi güçlü” şeklinde. 

İsmi gibi bir devlet adamı

Zorlu işlerin karşısında geri çekilmemeyi, mücadele etmeyi anlatan bir deyim olarak söylenen bu söz, Girit savaşının sonlandırılması için kuşatılan Kandiye kalesinin kuşatılmasında da karşımıza çıkar. Fâzıl Ahmed Paşa, bütün olumsuzluklara rağmen kış ortasında dahi kuşatmaya devam eder ve 6 Eylül 1669 yılında Girit’i Osmanlı topraklarına katar. Böylece “Uyvar önünde Türk gibi güçlü” deyimi bir kez daha Batı dünyasının gündemine girer. 

Uyvar ve Girit savaşlarının komutanı olan Fazıl Ahmed Paşa da tıpkı bu deyimdeki gibi azimli ve sebatkâr bir kişiliğe, çelik gibi bir iradeye sahipti. İsmi gibi fazilet sahibi, askerlikte yetenekli, karşılaştığı zorluklar karşısında yılmayan, diplomasi sahasında da son derece başarılı ve ileri görüşlü gerçek bir devlet adamıydı. Ne yazık ki genç yaşta vefat etti. 

Dönüp baktığımızda tarih bizi böyle güzel sıfatlarla anıyor. Şimdiki halimizle yabancı dillerde nasıl deyimlerin konusu olacağız acaba? 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy