Aramak

Ahmet Enes Bilge

Yürümeyen Merdiven

Bir yerden bir yere gitmek çok zorlaşmış vaziyette. Eskiden sadece tabanvayla her yere gidebilirdik. Bugünse aynı mesafeyi katetmek için üç vasıta değiştirmek gerekiyor. Şikâyet ettiğimden değil, sadece durumu izah ediyorum. 

Metro denilen ulaşım aracı 1846’da bulunmuş. İcat edilmiş demiyorum, çünkü zaten kullanılmakta olan treni biraz aşağı indirmişler. Treni aşağı indirmişler ama insanları aşağı indirmekte zorlanıyorlar hâlâ. 

Yürüyen merdiven diye bir ulaşım aracı var. Fakat varlığını unutmuşlar galiba, sabahtan beri çalışan örneğini bulmak için İstanbul’da gezip durdum. Harcadığım yol ücreti ile en az iki tanesini yeniden yapabilirlerdi ama tercih meselesi tabi. 

Ayrıca bu makinanın ismi hatalı. Merdiven yürümüyor, merdiven yürümez, zaten neden yürüsün? Belli bir elektrik tahriki neticesinde hareket eden merdiven denebilirdi. Bu da uzun oldu derseniz elektrikli indirgeç denebilirdi. Ama sadece indirmiyor bazen de yukarı çıkarıyor derseniz yine haklısınız. Ama kardeşim siz 100 yıldır düşünmemişsiniz, benim iki dakikada bulduğum önerileri eleştirmek yerine siz de mi biraz çabalasanız!

Evet, bulduğum ilk çalışan merdivene bindim. Kimse yoktu. Hemen sağa yanaştım. Kenara da ayakkabı temizleme fırçası koymuşlar. Hem ulaşım aracı hem de ayakkabı temizliyor. Üstelik ücretsiz. Harikulade, muhteşem, benzersiz! Keşke bu Şehr-i İstanbul’u baştan sona yürüyen merdivenle donatsalar da vatandaş ücretsiz seyahat edebilse!

Ben mutlu mesut dünyanın merkezine doğru yolculuğumu gerçekleştirirken, çocukluğumda okuduğum “Dünyanın Merkezine Seyahat” romanının yazarı Jules Verne’i yad ettim. Adam ta 1864’de sanki bir sinema perdesinde izlemiş de geleceği anlatmış. Bunu da bilmiş yani, helal olsun! 

Bence İstanbul’un ortasında Şişhane’den, Sirkeci’den dünyanın merkezine inebildiğimiz bu alet metrodan daha önemli bir icat. Yürüyen merdivenlerin metrolara ulaşmak için bir araç olduğu zannediliyor ama bence metrolar şehrin en güzel yerlerindeki yürüyen merdivenleri birbirine bağlayan basit birkaç vagon! 

Zeminden magma tabakasına kadar ahenkle inip çıkan merdivenin son basamaklarıyla vedalaştıktan sonra perona ulaştım. Yer yer öbeklenmiş insan kalabalıkları vardı. Meğer gelecek trenin kapısını denk düşürebilmek için peron kolonlarına göre hesap yapıp tam doğru noktada beklemeyi öğrenmişler. Ben de bir insan öbeğinin arasına dâhil oldum. Tren geldi, yavaş yavaş durdu, kapıları açıldı. 

Bizim grubun önderi olan 45-50 yaşlarındaki bir hanımefendi içeriden çıkmaya çalışanları sert bir şekilde uyardı. “Binenlere bir öncelik verin, siz inersiniz zaten!” İnenler grubu durağa yaklaşmadan önce bir lider belirlemedikleri için birkaç cılız itiraz dışında güçlü bir cevap veremediler. Bu şekilde metronun içine girdik. 

Sonra binenlerin lideri zaferine güvenerek inmeyip oturanlara; “Arkadaşlar siz hep oturuyorsunuz, binenlere yer verin!” diye sesini yükseltti. İçeri girerken vagonun dört bir yanına dağıttığımız “inenler” veya yeni isimleriyle “inemeyenler” yine birlik oluşturamadığı için bize yer verdi. Farklı ulaşım araçlarında örneği yaşandı mı bilmiyorum ama bu başkaldırı sanırım ilk tren kaçırma vakası olarak tarihe geçecekti. 

Bu baskıcı rejim altında ilerlediğimiz sekizinci durakta liderimiz kendisinin de artık inenler grubuna geçmesi gerektiğini fark etti. Bizim vagonda ona inanmış gruplar sessizce trenin en arkasında liberal kalmış son kapısına doğru yürümeye başladı. İlerlerken geriye gitmenin, geriye gittikçe ilerlemenin, ilerledikçe amacına yaklaşmanın, amacına yaklaştıkça ülküsünden uzaklaşmanın resmini çizdi yürürken liderimiz.

Uzun bir merdiven gününden sonra eve dönmüş bulunuyorum. Uyuduğumda muhtemelen gün devam edecek, merdivenli metrolu rüyalarla macera sürecek. Şimdilik herkese iyi uykular. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy