Aramak

Derviş Bohçası

NAMAZ

Sözlüklerde “tâzim için eğilmek, kulluk, ibadet” gibi anlamlara gelen ve Farsça bir kelime olan “namaz”, Arapçadaki “salât” kavramının karşılığı olarak Türkçemizde yer bulmuştur. Allah’a karşı övgü, saygı ve şükrün ifadesi olan namaz, en genel tanımıyla tekbir ile başlayıp selam ile sona eren belli fiil ve sözleri içeren bir ibadettir ve Miraç gecesinde farz olmuştur. Namaz; zikir, kıraat (okuma), rükû, kıyam (ayakta durma), kuûd (oturuş) ve secdeden ibarettir.

Namaz kılma emri Kur’an-ı Kerim’de sıkça tekrarlanır. Namaz İslâm’ın en açık şiarlarında biridir. Farziyeti ve önemi hakkında en küçük bir şüphe yoktur. Namaz emriyle ilgili sadece iki ayet-i kerimenin mealini verelim: 

“Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” (Bakara 43)

“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût 45)

Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem de “Hangi ameller daha faziletlidir?” sorusuna “Vaktinde kılınan namaz” buyurmuş ve İslâm’ın beş temelinden birinin “Namazı dosdoğru kılmak” olduğunu belirtmiştir. 

Hakîm et-Tirmizî hazretleri namazın farz kılınmasını şöyle açıklar: “Allah, namazı kulların nefslerinin şehvetlerini hapsetmek için farz kıldı. Bu şekilde namaz hatalarına kefaret, günahlarına temizlik olur ve onları Allah’ın bağışlamasına erdirir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” buyurmuştur. (Bakara 45)

Ebu Nasr Serrâc hazretleri buyurur ki: “Sûfîlerin namazında ilk edebi namaza ait bilgileri öğrenmek, farz, sünnet, âdâp, fazilet ve nafilelerini bilmektir. Namaz için gerekli konuları araştırmak, bunları ilim ehlinden sorup öğrenmektir. Çünkü namaz dinin direği, âriflerin gözünün nuru, sıddıkların neşesi, mukarreblerin tâcıdır. Namaz vuslat makamıdır. Hakk’a yakınlık, heybet, huşu, haşyet, tazim, vakar, müşahede ve murakabe makamıdır. Allah’a münacattır. O’nun huzurunda durmak, O’na yönelmek ve O’ndan gayrı her şeyden yüz çevirmektir.” 

Bu sözler “Namaz müminin miracıdır” hadis-i şerifine telmih mahiyetindedir. Namazın miraç olmasını, zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah Teâlâ ile manevi buluşma imkânı olduğu şeklinde anlayabiliriz. Peygamber Efendimiz’in “Gözümün nuru (aydınlığı) namazda kılındı.” hadis-i şerifini ise İbn Arabî hazretleri şöyle açıklar: “Göz aydınlığı, bir şeyi görme sebebiyle gerçekleşen sevinçtir. Öyleyse namaz kılan kişi namazında Hakk’ı giyinir, O’nu görür ve O’nunla konuşur. Böylece namaz bu üç hali birleştirir.” Bu sözde de namazın miraç olma özelliği vurgulanmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de de; “…Secde et ve yaklaş.” (Alâk 19) buyurulmaktadır. Bu ayet-i kerimeyi İmam Kuşeyrî; “Nefsin ile secde eyle ve sırrın ile yaklaş” diye tefsir etmiştir. Nimetullah-i Nahcuvânî rahmetullahi aleyh de bu ayetle ilgili der ki: “Ey Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmak ve ulaşmak isteyen Hak yolcusu! Sen, sana emredilen bütün taat ve ibadetlere ihlâsla ve tam bir teslimiyetle devam et. Çünkü Allah Teâlâ’ya yaklaşmanın tek yolu kalp kırıklığı, boyun büküklüğü, yalvarma ve bütün beşerî şeylerden kalbi çekip Allah’ın muhabbetinde fani olmadır. Bir de iradeli olarak nefsi öldürmek, onun bütün kötü arzularını ve boş isteklerini kalpten silip atmak gerekir. Böyle yaparsan Cenâb-ı Hakk’a kavuşur, O’nunla ebedi bir hayat bulursun.” 

Allah’a yönelmek, O’ndan korkmak ve itaat etmek ve bu itaat esnasında ihlâslı, saygılı ve sakin olmak anlamlarına gelen huşû ile ilgili olarak Ebû Saîd Harrâz hazretleri şöyle der: “Namaza durmak demek, kıyamette Allah’ın huzurunda bulunmak gibi O’na yönelmektir. Sen ve O karşı karşıyasınız, arada tercüman yok. Sen O’na yönelmiş münâcat ediyorsun. Kimin huzurunda bulunduğunun bilinci içinde olmalısın.” Ve şöyle örneklendirir: “Tekbir için ellerini kaldırdığında, gönlünde Zât-ı Kibriyâ’nın azametinden başka büyük olmamalıdır. Tekbir sırasında senin nezdinde Allah’tan daha büyük bir şey kalmamalıdır ki, O’nun büyüklüğü ile gözünden ve gönlünden dünya ve âhiret duyguları silinip gitsin.”

İmam Gazâlî hazretleri, kalbin namaza katılması (huzur) da denen huşûdan uzaklaşmanın dört sebebi olduğunu söyler: “Namaz kılanın düşüncelerinin namazdan uzaklaşması ve tamamen kopması. Fikirlerin, zihnin dağılması başka tarafa yönlenmesi. Kalbin Allah’a ibadetten, münâcattan, yakarıştan gafil kalması. Zihne doğan iç ve dış havâtırların (düşüncelerin, hayallerin), uyarıcıların etkisiyle namazda olduğunun unutulup, ibadet bilincinin kaybedilmesi.” Namaza kalbin iştirakini sağlamanın yolu, sayılan bu dört halin kalpten uzaklaştırılmasıdır. Yani kişi namaza durduğunda gaflet hali gelirse hemen o gafleti kalbinden atmalı ve bilinçli şekilde namazına devam etmelidir. Etrafı ile ilgilenmemeli ve namazın Allah’a yakınlaşmayı sağladığını unutmamalıdır. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem; “Kul namazında etrafı ile ilgilenmediği sürece Allah kuluna yönelir. Kul namazında etrafıyla ilgilenmeye başladığında, Allah da ondan yüz çevirir” buyurmuşlardır.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem sevindiğinde, üzüldüğünde, başına bir musibet geldiğinde, yolculuğa çıkmadan önce ve yolculuktan geldiğinde ilk iş olarak namaz kılardı. Hz. Aişe radıyallahu anhâ velidemiz der ki: “Resûlullah bizimle konuşur, biz de onunla konuşurduk. Ama namaz vakti gelince sanki bizi tanımıyor gibi bir hale gelir, bütün varlığıyla Allah’a yönelirdi.” 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy