Aramak

Dünya Hali

Gazze’de Kazanan Kim?

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırı girişimleriyle başlayan savaşın bilançosu son derece ağır. Başta siyasi Büro Şefleri İsmail Haniye ve Yahya Sinvar olmak üzere çoğunluğunu kadınların ve çocukların oluşturduğu on binlerce insan şehit oldu. Bu katliam yeni değil; terör devleti İsrail, Filistin’e neredeyse bir asrı geçkin süredir saldırıyor. Fakat, bir buçuk yıla yakın zaman zarfında devam eden katliamın bugüne kadar benzeri görülmedi. Soğuktan ve açlıktan ölen bebekler, havadan atılan bomba ve füzelerle vurulan hastaneler, güvenli bölge olduğu zannedildiğinden sığınılan mekânlar, camiler ve ibadethaneler… Gözü dönmüş İsrail ordusu, önüne gelen her şeyi hedef haline getirdiği için hiçbir değer, kural ve kanun tanımadan resmen bir soykırıma imza attı. Uluslararası toplumun tepkilerine, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin çıkardığı tutuklama kararlarına, dahası kendi halkının bile isyanına rağmen üstelik. Gelinen noktada, taraflar arasında ateşkes anlaşmasına varıldı.

Ateşkes konusunda da temkinli olmak lazım bence. Çünkü sapkın ruhlu cani Netanyahu ateşkes kelimesi ağızlara alındığı anda dahi tepki göstermiş ve anlaşmayı imzalamayacağını dile getirmişti. Sonrasında ikna edildi ve kabullenmek zorunda kaldı. İşgal kabinesinden savaş yanlısı üç bakan hükümetten istifa ettiklerini açıkladı. Tabii olarak İsrail her an ateşkesi bozup yeniden saldırmaya devam edebilir. 

Her ne olursa olsun, Gazzeli kahramanlar üzerlerine bomba yağdığında bile topraklarını, davalarını ve mücadelelerini terk etmediklerini göstererek bütün dünyaya unutamayacağı bir mesaj verdi. On binlerce kişi şehit olsa da füzelerin karşısında sapan taşları bir kez daha kazandı. Dileğimiz ve ümidimiz o ki, bölgenin kalbine hançer gibi saplanan İsrail en kısa zamanda bu topraklardan tasını tarağını alıp gitmek zorunda kalır. İslâm Dünyası da bu beladan kurtulur.

ABD Yangına Teslim

Irak, 2003’te Amerikalılar tarafından işgal edilmişti. Yıllarca Saddam Hüseyin’in kurduğu baskı rejiminden canı yanan milyonlarca Iraklı, ABD işgalinin ardından bambaşka bir Irak kurulacağı hayaliyle başlangıçta sevinç naraları atıyordu. Tıpkı Stalin zulmünden kurtulmak için Hitler Almanyası’nın topraklarını işgal etmesini alkışlarla karşılayan Sovyetler Birliği halkı gibi. Fakat Naziler asker sivil ayırmaksızın vurmaya başladığında vaziyetin gerçek yüzü anlaşılmıştı. Irak’ta da aynısı oldu. Saddam heykellerini yıkanlar, araçların kasasında “zaferi” kutlayanlar Ebu Gureyb işkencelerine, tecavüzlere, soygunlara ve cinayetlere maruz kaldı. Heykelleri devirenler pişmanlıklarını dile getirdi. Medeniyet beşiği Bağdat’tan gelen görüntüler, başta Türkiye olmak üzere pek çok ülkedeki Müslümanların vicdanlarını yaralıyordu. Bunların birinde de Amerikan askeri hurma ve meyve bahçelerini kahkaha atarak ateşe veriyordu. 

Yalnızca bahçeleri değil, Irak ve Afganistan gibi pek çok ülkeyi yangın yerine çeviren ABD, hafızalardan uzun süre silinmeyecek bir yangının etkileriyle mücadele ediyor şimdi. Ülkenin batısında bulunan Kaliforniya eyaletindeki Los Angeles’taki felaket, süper güç olarak tarif edilen Amerika Birleşik Devletleri tarafından uzun süre durdurulamadı. 7 Ocak’ta başlayan yangın, rüzgârın da etkisiyle bir anda yayıldı. 27 kişi hayatını kaybetti. Bu satırlar kaleme alınırken 31 kişi hâlâ aranıyordu. Yaşanan maddi kayıp milyar dolarlarla ifade ediliyor. Bölgeden gelen görüntüler yaşananların ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne seriyor. Sinema sektörünün merkezi, ABD’nin neredeyse bütün zenginlerinin ve sanatçılarının evlerinin bulunduğu Los Angeles, zalim İsrail’in yerle bir ettiği Gazze’yi andırıyor. Türkiye’den de pek çok ismin bölgedeki evinin de yangında yok olduğu söyleniyor. 

Ekranlarda olan biteni izlediğimde aklıma rahmetli babamın da sık sık dile getirdiği şu özlü söz geliyor: “Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter.”

Trump’ın Ukrayna Stratejisi
Ne Olacak?

Rusya ile Ukrayna arasında 2022’de başlayan savaş hâlâ devam ediyor. Ukrayna’nın kaybı oldukça fazla. Arkasına ABD ve Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkelerini alan Ukrayna, Rusya’ya karşı direnebileceğini düşündü. Ama yanıldı. Açıkçası, Washington ve Avrupa da uyguladıkları ambargo nedeniyle Rusların uzun süre dayanabileceğini düşünmüyordu. Fakat Putin 2014’ten bu yana zaten yavaş yavaş sürdürdüğü mücadeleyi son derece kritik adımlarla kendi lehine çevirmeyi başardı. Yeni pazarlar oluşturarak Batı’yı muhtaç hale getirdi. Böylece ekonomik anlamda kırılmaya sebep olacak bir darboğazla da karşı karşıya kalmadı. 

Mücadele devam ediyor. Tek farkla: Ukrayna’nın arkasında artık kendisini her şartta destekleyecek bir ABD yok. Biden son demlerinde yeni bir yardım paketini imzaladı. Lakin Trump’ın Biden kadar cömert olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Daha seçim sürecinde Trump açıkça söylemişti Ukrayna savaşını bitireceğini. Çünkü, her şeyi ekonomik çıkarlar üzerine planlayan Trump’a göre bu mücadele ABD’ye ekonomik açıdan kazandırmayacak. Daha önce Afganistan’dan benzeri gerekçelerle Amerikan askerlerini çekmişti ABD Başkanı. 

Yeni döneme ilişkin beklentiler böyleyken, Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, Biden’ın Trump’la yaptığı görüşmede Ukrayna’ya destek verme konusunda ikna ettiğini açıkladı. Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak, ABD’nin binlerce kilometre ötelerde yaşanan mücadelelerin tarafı olmasından rahatsız olan halk, yeni başkanı savaşları bitireceği vaadi nedeniyle desteklemişti. Eğer uluslararası siyasette Trump Biden’ın bayrağını devralıp yoluna devam ederse Cumhuriyetçilerin sonraki seçimde işi zor olacak. ABD’de seçilmiş başkanın müesses nizamın kararlarını uygulamaktan öte bir vazifesi bulunmuyor. Dolayısıyla Trump’ı sıkıntılı günler bekliyor.

Rusya Ortadoğu’dan Çıkabilecek mi?

Suriye’de Baas rejiminin devrilmesi, en çok Rusya’nın planlarını alt üst etti. Beşşar Esad’a verdiği destek sonrasında ülkenin hâmisi pozisyonuna bürünen Rusya, Akdeniz siyasetinin de etkin aktörlerinden biri haline gelmişti. Ne var ki Ukrayna ile sürdürdüğü savaşı kendi lehine nihayete erdirmek için Esad’ı da alarak ülkeden büyük ölçüde ayrıldı. Suriye’de Rus üsleri ise duruyor. Dolayısıyla Rusya’nın bu topraklardan kesin bir şekilde ayrıldığını söylemek mümkün değil. Dışişleri Bakanı Lavrov da “Orta Doğu’dan ayrılmıyoruz. Suriye’de bazı olaylar yaşandı. Bunun nedeni de on yıl içinde siyasî sürecin frenlenmesi. Bir şey değiştirme isteği vardı.” ifadeleriyle bu durumu teyit ediyor. Dışişleri Bakanı, Rusya’nın yeni yönetimle de temas halinde olduğunu, ülkede vaziyetin iyileştirilmesi için yapılan çalışmalara katkı vereceklerini; sürece yalnızca Rusya’nın değil, İran ve Çin’in de katılması gerektiğini de söylüyor. Lavrov’a göre Rusya, Suriye’de bir hesaplaşma yerine sürdürülebilir ve sonuç odaklı bir sürecin başlatılması gerektiğini vurguluyor. 

Açıklamalardan anlamamız gereken şu: Tarihinde belki de ilk defa Akdeniz’de etkili bir pozisyon elde eden Rusya, tamamen stratejik gerekçelerle terk ettiği bu topraklardan gözünü ayırmayacak. Yıllarca Beşşar Esad’ı himaye eden, yaptığı zulümlere çanak tutan Kremlin yönetimi, Suriye’de istikrar vurgusuyla aslında “ben de buradayım, unutmayın” demeye çalışıyor. Eski kurt Putin, Rusya lehine ele geçirdiği böyle bir fırsatı kaçırmak istemeyecek. Esad’ı Moskova’da “misafir” etmesi de boşuna değil. 

Türkiye’nin yürüteceği politika bu noktada çok önemli. Yeni yönetimin güçlü temeller üzerine kurulması, içeride gerçekleşecek olası çatışmaların bertaraf edilmesi ve ABD, İran, Rusya, Türkiye ve Çin gibi ülkelerle yürütülecek siyaset Suriye’nin geleceğinin rotasını belirleyecek.

Afrika’dan Fransa’ya Bir Darbe Daha

“Birisinin boyunduruğu altında bulunmak her zaman özgürlük özlemini doğurur. Bunun içindir ki sömürgecilik kendi mezarını kendisi kazar” diyor Mohandas Gandi. Neredeyse yüz yıl önce dile getirilen bu cümlelerin hakikati bugünlerde ortaya çıkıyor. 

Fransa Afrika kıtasında pek çok ülkeyi asırlardır sömürüyor. Yalnızca yer altı kaynaklarına yönelik bir sömürü de değil. Diller, kültürler, inançlar, hatta ırz ve namus… Avrupa’nın ortasından insanlık tarihinin beşiği sayılan bir coğrafyaya yönelik bu vahşi eylem, post-modern dönemde yeni usullerle varlığını sürdürüyor. Yalnızca güdümünde bulundurduğu ülkelerin parasını basarak bile milyarlarca dolar kazanıyor Fransa. Maddi açıdan zora düşmesi çok mümkün değil. Çünkü kazanlarla aldığı Afrika’nın halklarına kaşıkla bile vermiyor. Kölelik düzeni sona erse de vahşi Batı’nın en önemli mümessillerinden Fransa, Afrikalıları Afrika’da köleleştiriyor. Afrikalılar, yüzlerce yıl sonra bu iğrenç düzene “dur” demeye başladı artık. Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti, Gine, Mali, Çad ve Nijer gibi ülkelerde nüfuzunu bir bir kaybediyor. Rusya’nın desteklediği askerler Fransa’nın kontrolündeki yönetimleri devirerek, askerlerini ülkenin dışına çıkartıyor. 

Bu ülkelerden biri de Burkina Faso. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, vaziyetin verdiği telaşla Afrika ülkelerinin liderleri için aşağılayıcı sözler kullanmış ve “Afrikalı liderler Fransa’ya teşekkür etmeyi unuttular” demişti. Burkina Faso Cumhurbaşkanı İbrahim Traore bu açıklamaya; “Macron Afrika’yı ve Afrikalıları işte böyle görüyor. Biz onun gözünde insan değiliz. Eğer bu sömürgeci güçlerden uzaklaşmak istiyorsak, anlaşmaları feshetmemiz lazım. Nankör biri varsa o da kendisidir. Fransa bugün atalarımız sayesinde var. Bize dua etmeliler” cümleleriyle aynı sertlikte cevap verdi. 

En önemli gelir kaynağı Afrika’nın yer altı ve yer üstü zenginliği olan Fransa için önümüzdeki günler hayli zor geçecek. Rusya kıtada varlığını daha belirgin bir şekilde hissettirdikçe Fransa’nın izleri silinecek.

Suriyeliler Vatanlarına Geri Dönüyor

Birinci Dünya Savaşı 600 küsur yıl dünyaya adalet dersi veren koskoca bir imparatorluğun tarihin tozlu sayfalarına karışmasına neden oldu. Hep söylüyoruz, yineleyelim: Bugün özellikle içerisinde bulunduğumuz bölgedeki krizlerin en temel sebebi Osmanlı gibi güçlü bir devletin bulunmuyor olması. İsrail bu nedenle bu kadar pervasızca saldırıyor. Irak istikrarı ve huzuru arıyor. Suriye darmadağın durumda. 1. Dünya Savaşı’nın ardından bir de İstiklal Harbi’ni yaşayan büyüklerimizin ağzından sıkça duyduğumuz şu söz son derece kıymetli: “Allah kimseyi vatansız bırakmasın!” Basit bir cümle gibi görünen bu ifadenin kıymetini Suriye savaşından sonra bir kez daha anladık. Milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu. Kiminin hayatı Akdeniz’in sularında son buldu. Yabancı ülkelerde sığıntı durumuna düşen Suriyeliler bu travmayı hayatlarının sonuna kadar atlatamayacak.

Ülkede kurulan yeni yönetim, evini barkını bırakıp gitmek zorunda kalan masumlar için umut oldu. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeden mülteci Suriyeliler yavaş yavaş ülkelerinin yolunu tutuyor. Harabeye dönen topraklara birden geri dönmek zor. Ülkenin yeni lideri Ahmed Şara, önümüzdeki iki yıl boyunca yapılacak çalışmalar ve kurulacak istikrar ve huzur ortamının ardından 14 milyon Suriyelinin Suriye’ye geleceğini beklediğini açıkladı. Adalet dağıtacak kurumlar inşa edeceklerinin altını çizen Şara’ya göre devlet zayıf olursa vatandaş da güçlü olamaz. Dolayısıyla Suriye halkının başının dik ve güçlü olması için kurulacak yeni rejimin adaleti vadetmekle kalmayıp hayata geçirmesi gerekiyor. 

Hiç kimse doğup büyüdüğü yeri bir hevesle bırakıp gitmez. Suriyeliler de hayatlarını kurtarmak için canlarını tehlikeye atma pahasına ülkeden ayrılmıştı. Şimdi gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönecekler. Allah bir daha yaşatmasın.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy