Kalabalık ve Yalnız
Evimiz, etrafımız, sosyal ağlarımız bizi kalabalık olduğumuza ikna etse de aslında yalnızız. İnsansızlıktan kaynaklanan bir yalnızlık değil bu, varoluşsal bir yalnızlık. Her birimiz başka gezegenler gibiyiz, kendi biricik dünyamızda kendimizi yaşıyoruz. Belki sevmek başka. Dünyana birini gerçekten almak demek, ama bir dereceye kadar. Seven ve sevilen belki kavuşur ama birbirinde erimez, ayrılık devam eder. Sonuçta herkes kendi ölümünü yaşar, hepimiz yalnız ölürüz.
İş, sanat, spor, sosyal aktiviteler, kurduğumuz bütün oyunlar bu yaraya pansuman arayışı. Herkes, hepimiz aslında bir tek şeyi arıyoruz, bütün şarkılar sadece onu söylüyor. Mesnevî-i Şerif’in tarif ettiği sazlıktan yani yurdundan kopartılmış kamışlarız biz. Ney olup inlemelerimiz bu yüzden. Bunca kalabalık arasında yalnız hissetmemiz bu yüzden.
“Üns” demiş sûfîler; üns yoksa yalnızsın. Başını unutuşlara vursan da yalnızsın. Üns neredeysek O’nunla olmak, ne yapıyorsak O’nunla yapmak, O’nunla sevinmek, O’nunla üzülmek. Kalbimizin o kimsenin erişemediği, bilemediği derinlerinde O’nunla almak, O’nunla vermek. O’nu, O’nunla yaşamak.
Bu bir hayal değil. Niyet, samimiyet, dua ve biraz gayretle olur diyorlar. Bir adımlık çabana on adımla, yürümene koşarak karşılık verilir diyorlar. O seni seviyor, seni kendisine seçti, seni istiyor diyorlar. O’na dönmen için verdi hayatı, iç-dış donanımı. Aklını, duygularını, kalbini, lâtifelerini. Bunu bizzat O söylüyor, insanlığın en doğru sözlüleri söylüyor.
Biliriz, aklıselim sahipleri her geleni Hızır, her geceyi Kadir bilirler. Bilmeyenler için adıyla sanıyla mübarek, bereketli, feyizli günler geceler var. Üç Aylar. Özellikle kandiller, Ramazan... Âgâh olanların sonsuzluğa kanat açtığı, kendi miracını yaşadığı zamanlar. Yalnızlığın mutlak olarak sonlandığı yâr ile bayram edildiği zamanlar. “Kulluğum, hayatım ve ölümüm O’nun içindir” sırrına erme zamanları. Hayırlı, bereketli, mübarek olsun.
Mart sayımızda buluşmak üzere inşallah.
SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com