Aramak

Hüseyin H. Arslan

ONUNLA OTUZ YIL

Gidip gidip gelmelerimden, tökezleyip düşmelerimden sonra kaç kez tuttu ellerimden bilmiyorum. Fırtınalı denizlerde yolunu kaybettiğimde kaç kez onun ışığı ile buldum yolumu, bilmiyorum.

İnsan bazen bir gün mutlaka yaşanacağını bildiği bir şeyi günü geldiğinde, olup bittiğinde inanamaz ya da inanmak istemez. “Bugün o gün mü?” der kendi kendine. “Yani gerçekten bu oldu mu şimdi?” Evet, bugün o gündür ve olması mukadder olan şey olmuştur. 

Bu şaşkınlık, nerede duracağını, ne yapacağını bilememe hali özellikle bazı ölüm haberleriyle yaşanır. “Her nefs ölümü tadacaktır” hakikati acı bir şekilde kendini kabul ettirir. Kalp hüzünlenir, göz ağlar ama ne fayda? Tarifsiz bir acı gelip oturur can evinize. Bir yolcu son kez ama bu kez el sallamadan, veda bile etmeden sessizce ayrılır aramızdan. 

Onu ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum hayal meyal. Rahmetli Seyda hazretlerinin ziyaretine gittiğimiz bir seferinde cami çıkışında babamla ziyaret etmiştik. Heybetini göstermemek için –babam öyle derdi, mürşidi hayatta iken edebinden dolayı– giyindiği küçük, dar duran bir pardösü ya da cübbe vardı üzerinde. Sakalları daha simsiyahtı, elleri ise yumuşacık; tuttuğunuzda hemen fark ediyorsunuz. 

Daha küçük bir çocuktum. Seyda hazretlerine intisap nasip olmadı ama o dünyasını değiştirdikten sonra bu ilk karşılaşmayı unutmadığım bu zâta intisap nasip oldu. Yıl 1993’tü. 

Rahmetli babam Seyda hazretlerinin ardından çok üzülmüştü. Beklemiyorduk, diyorlardı, anlayabiliyordum ona çok düşkünlerdi, çok seviyorlardı. Bir gün ayrılacağınızı bilseniz de çok sevebilmenin mümkün olduğunu, bir temmuz günü o yakıcı güneşten bir parça kopmuş da gelip kalbinizin orta yerine düşmüş gibi hissedince anladık. 

Onca gidip gelmelerin arasında belki sadece on cümle döküldü dudaklarından. Ama sessiz sedasız ne kadar sohbet ettik, bilmiyorum. Ne çok anlattım derdimi dilsiz dudaksız ve ne çok nasihat etti sessiz, kelimesiz. Gidip gidip gelmelerimden, tökezleyip düşmelerimden sonra kaç kez tuttu ellerimden bilmiyorum. Fırtınalı denizlerde yolunu kaybettiğimde kaç kez onun ışığı ile buldum yolumu, bilmiyorum. Çocukça, ergence, yeni yetmece yaptığım cahilliklerime rağmen kaç kez usanmadan, yargılamadan elini uzattı bilmiyorum. 

Onunla geçen otuz yılın ardından aslında onu hiç tanıyamadığımı anladım. O otuz yılı heba ettiğimi anlıyor gibiyim şimdi. Meğer babasının varlığına sığınıp şımaran bir çocuk gibiymişim. Meğer “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum / Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” dizeleri benim için söylenmiş. O benim gökyüzümmüş de haberim yokmuş. 

Hiç kimseyi çağırmamıştı, çağırmıyordu. Onun varlığı bir davet olmalıydı ki yine de dergâhı dolup taşıyordu. Herkese yer vardı. Mesleği, rengi ve dili fark etmeksizin her kesimden insan. Milleti birbirine düşürmek için her türlü tezgâhın kurulduğu yıllarda doğulusu, batılısı, zengini, fakiri aynı çorba karavanasına kaşık uzatıyordu. Aynı safta omuz omuza huzura duruyordu. “Halim olmak lazım, sabırlı olmak lazım…” diyordu. “Hizmet edin, biz de hizmetçiyiz” diyordu. 

Eviyle camisi arasında kutlu bir ömürdü onunki. Kimsenin kendisinden başkasını düşünmediği çağın dertlisiydi. “Ucundan tutuşturulmuş ekinler gibi yanan” kitlelere bir kurtuluş ümidiydi. Görüldüğünde Allah’ı hatırlatan simasıyla sefil hayatlara ebediyet ufuklarını anlatıyordu. Sukûtu en etkili vaazlardan daha etkiliydi. Ondan öğreniyorduk din anlatılan, iddia edilen değil, yaşanandır. Kalbi sadece Rabbi’ne bağlı birini görmenin, ona görünmenin nasıl bir şifa olduğunu öğreniyorduk.

Kur’an-ı Kerim’e, Sünnet-i Seniyye’ye, edebe tutunmayı tembihliyordu. “Odadan odaya geçerken dahi niyetinizi kontrol edin” diyordu. Uyanık olun, gafil olmayın, diyordu; zikir esnasında bile. Biz onun duasına girebilmenin çabasındayken o bize “bize de dua edin” diyordu. Kurtuluşun ve istikametin adresini “sâdatlardan ayrılmayın” diyerek gösteriyordu. 

Ne büyük bir devlettir onunla aynı havayı teneffüs etmiş olmak. Kim bilir, belki tek sermayemiz bu olacak. 

Şimdi bize kalan ayrılık hüznü ve kavuşma hasreti. Rabbim bizi dostlarının yolundan ayırmasın. Halleriyle hallenmeyi nasip etsin. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy