Aramak

Ali Yurtgezen

EMANET EHLİ OLMAK

“Emanet” aslında “güvenilir olmak” demektir ve mutlaka özen gösterilmesi gereken bir sorumluluğu ifade eder. Gizlemek, yanıltmak, aldatmak gibi anlamlar taşıyan bir kökten türetilmiş “hıyanet” ise emanet kavramının zıddıdır. Sadakatsizliği, vefasızlığı, ölçüsüzlüğü, nankörlüğü, nâmertliği, sinsiliği, nifakı, haksızlığı ve her türlü istismarı irtikap ettiren bir alçaklığın adıdır.

Mümin emanet ehlidir. Yani her hususta kendisine inanılan, güvenilen; her halükârda kendisinden emin olunan kimsedir. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de cennette ağırlanacakları haber verilen müminlerin vasıfları sayılırken onların, “emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimseler” oldukları (Mü’minûn 8, Meâric 32) bilhassa zikredilir. Hadis-i şeriflerde beyan buyurulduğu üzere, “emanete hıyanetin münafıklık alâmetlerinden” biri olması da müminin mutlaka emanete riayet edeceğine işarettir. 

Hasıl-ı kelâm emanete riayet hassasiyeti dosdoğru ve güvenilir bir mümin olmanın, dolayısıyla imanın iktizasıdır. Hatta Hz. Ömer radıyallahu anh’ın, “Bir kimsenin ne namazına ne orucuna bakın. Konuştuğunda doğru söylüyor mu, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete riayet ediyor mu, dünyalık meselelerle uğraşırken helali haramı gözetiyor mu, siz ona bakın” mealindeki ikazı; dürüstlüğün, ilâhî ölçüleri ve emaneti gözetme hassasiyetinin imanın varlığına, sıhhat ve kemâline en kati delil olduğu anlamına da gelmektedir. 

Böyleyken, “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûl’e hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize de hıyanet etmiş olmayasınız.” (Enfâl 27) mealindeki ayet-i kerimede muhatabın müminler olması hayli düşündürücü. Zira iman iddiasında bulunanların da emanete hıyanet gibi imanla asla bağdaşmayan bir kötülüğe düşebilecekleri tehlikesine dikkat çekiliyor. Kast-ı mahsus olmasa bile gaflet, cehalet, asabiye, nefse ve dünyaya aldanmak saikiyle bazen emaneti zayi eyleyebileceğimiz hususunda uyarılıyoruz. 

Bugün bu uyarıya emanet ve hıyanet kavramlarını ne ölçüde doğru anladığımızı gözden geçirmek için de kulak vermemiz gerekiyor. Zira emanet ve hıyanet konusundaki hassasiyet kaybımıza, bu kavramların asıl ve geniş anlamlarını unutturacak derecede dar anlamlarına indirgenerek kullanılması da yol açıyor sanki.

Emanet ve Hıyaneti Nasıl Anlamalı?

“Emanet” aslında “güvenilir olmak” demektir ve mutlaka özen gösterilmesi gereken bir sorumluluğu ifade eder. Gizlemek, yanıltmak, aldatmak gibi anlamlar taşıyan bir kökten türetilmiş “hıyanet” ise emanet kavramının zıddıdır. Sadakatsizliği, vefasızlığı, ölçüsüzlüğü, nankörlüğü, nâmertliği, sinsiliği, nifakı, haksızlığı ve her türlü istismarı irtikap ettiren bir alçaklığın adıdır. 

Kişinin güvenilir, yani emanet ehli olup olmadığını ortaya çıkaran, “bir şeyin mülkiyeti asıl sahibinde kalmak kaydıyla geçici bir süre korunması veya kullanılması için birisine bırakılması” işlemindeki “şeyler”e de anlam daralmasıyla emanet denir. Bunların korunması “emanete riayet”, gasp veya zayi edilmesi “emanete hıyanet” diye nitelenir bu yüzden. 

Lakin korunan veya zayi edilen şeyler sadece geçici bir süre için alınıp verilen maddi nesnelerden ibaret değildir. 

• Bazen yerine getirilmesi taahhüt edilen bir yükümlülüktür. Kişinin bu yükümlülüğünü lâyıkıyla yerine getirmesi emanet; inkâr, ihmal veya terk ederek ahdine sadakatsizliği hıyanettir. 

• Bazen kişiye ikram edilen bir imkândır. O imkânı ikram edenin muradı ve rızası istikametinde kullanması emanet, ikram sahibinin muradı ve rızası hilafına kullanması hıyanettir. 

• Bazen din, can, mal, akıl, namus gibi korunması gereken değerlerdir. Bu değerleri muhafaza gayreti emanet, laubalilikle zayi eylemek hıyanettir. 

• Bazen kişiye tevdi edilmiş bir sır ya da mahrem dairede kalması gereken söz veya davranışlardır. Sırrı saklamak, mahremiyeti korumak emanet; ifşa eylemek hıyanettir. 

• Bazen bize verilmiş bir görevdir. O görevi adaletle ve en güzel şekilde yapmak emanet; savsaklamak yahut kötüye kullanmak hıyanettir. 

• Bazen de birisine tevdi edilmesi gereken bir yetki yahut makamdır. Bu defa o yetki veya makamı güvenilir, liyakat ve ehliyet sahibi kimselere vermek emanet; hak etmediği halde eşe dosta peşkeş çekmek hıyanettir. 

Bu Dünyadaki Her Şey Bize Emanet

Yeri gelmişken, aynı anlama geldiği zannıyla olmalı, “hıyanet” yerine “ihanet” kelimesini tercih yanlışına da işaret edelim. Arapçadan dilimize geçen bu kelimelerin yazılışları da anlamları da farklı. Hıyanet “hainlik etmek” demek. İhanet ise aynı kökten gelen “ehven” kelimesinden de anlaşılacağı üzere “bir şeyi değersizleştirmek, çok da muteber saymamak” anlamını taşıyor. Gerçi özellikle mukaddesat esaslarımızın hafife alınarak değersizleştirmesi tarzındaki bir ihanet pekâlâ hıyanet sayılabilir ama yine de bu iki kavramın farklılığını ortadan kaldırmaya yetmez. 

Bu dünyadaki her şey bize emanet. Kendi bedenimizden ömrümüzün her anına, aldığımız her nefese, sahip olduğumuzu zannettiğimiz mal mülkten kabiliyetlerimize, içinde yaşadığımız sosyal çevreden tabii çevreye kadar her şeyin emanetçisiyiz.

Ancak bizim hıyanet konusunda düzeltmemiz gereken bununla kıyaslanamayacak vahamette başka yanlışlarımız var. Emaneti sadece maddi nesnelerin geçici süreliğine alınıp verilmesinden ibaret sanmak gibi hıyaneti de sadece kanun nezdinde suç olan vatana hıyanetten, eşlerin birbirini aldatmasından ibaret sandığımız için diğer hıyanet çeşitlerini sıradanlaştırabiliyoruz mesela. Sürekli tekrarlandığı, alışıldığı için artık tepki gösterilmeyen hıyanetleri hıyanet saymamaktan öte adeta meziyetmişçesine kabullenenlere rastlayabiliyoruz. 

Böyle bir tehlikeden sakınmak için küçük büyük, önemli önemsiz bütün hıyanet çeşitlerini belirlemek mümkün değil. Çünkü bu dünyadaki her şey bize emanet. Kendi bedenimizden ömrümüzün her anına, aldığımız her nefese, sahip olduğumuzu zannettiğimiz mal mülkten kabiliyetlerimize, içinde yaşadığımız sosyal çevreden tabii çevreye kadar her şeyin emanetçisiyiz. 

Bu sayılamayacak kadar çok emaneti zayi eyleyerek hıyanete düşmenin yol ve yöntemi de sayılamayacak kadar çok. Üstelik tasavvurlarımızın giderek daha fazla bulandırıldığı şu son zamanlarda bir davranışın hıyanet olup olmadığını tespit de kolay değil. O yüzden emanet ve hıyanet konusunda bizi bütün emanet türlerine riayete, bütün hıyanet türlerinden de sakınmaya sevk edecek kuşatıcı bir duruşu kuşanmamız gerekiyor. 

Hıyanetin En Büyüğü

O kuşatıcı ve bağlayıcı duruşa başta zikrettiğimiz “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûl’e hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize de hıyanet etmiş olmayasınız.” (Enfâl 27) ayet-i kerimesinde işaret buyurulmuş. Bu demektir ki bütün hıyanetlerin sebebi Allah’a ve Resûlü’ne hainliktir. Kul ancak bu en büyük ve en ağır hıyanetten sakındığı müddetçe emanet ehli olacak, hıyanet ehli olmaktan korunabilecektir. 

Allah’a ve Resûlü’ne hıyaneti nasıl anlamalıdır peki? Mesela kelime-i şahadetle Allah’tan başka ilâh olmadığına, Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem’in risaletine şahitlik ikrarımıza, bu ikrarla aynı zamanda Allah’a ve Resûlü’ne kayıtsız şartsız ittiba taahüdünde bulunmamıza rağmen o şahitlik ve taahhüdün gereklerini yapmamak yahut hilafına davranmak Allah’a ve Resûlü’ne hainliktir. 

Resûlullah aleyhissalâtü vesselam’ın, “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla dalalete düşmezsiniz: Bunlar, Allah’ın Kitab’ı ve Peygamberi’nin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader 3) hadis-i şeriflerinde biz Müslümanlara bıraktığı iki emanete, Kur’an ve Sünnet’e riayet etmemek Allah ve Resûlü’ne hainliktir. 

Kur’an ve Sünnet emanetine riayet ise, dinimizin bu iki kaynağına, hadis metninde vurgulandığı gibi “sımsıkı sarılmak”tır. Sımsıkı sarılmaktan murat hem her konuda Kur’an ve Sünnet’e uyma, hem de ayet ve hadisleri keyfî ve bâtıl yorumlarla tahriften koruma hususunda azami hassasiyet göstermektir. Çünkü Müslümanlar olarak birbirimizin kuyusunu kazmaktan tabii çevreyi tahribe varıncaya kadar “kendi emanetlerimize hıyanetimizin” temel sebebi Kur’an ve Sünnet’e uyma noktasındaki gevşekliğimizdir. Pek kabule yanaşmasak da bu dahi Allah’a ve Resûlü’ne hainliktir. 

Kur’an’a ve Sünnet’e uymakta gevşeklik göstererek Allah’a ve Resûlü’ne hainlik edenlerin böylece “kendi emanetlerine hıyanet etmesi”, o hıyaneti aslında kendilerine etmesidir. Zira hem akıl ve irade emanetini heba eylemekte, hem de kendilerini âhiret azabına müstehak kılmaktadırlar. 

Hülasa, hainliğin her çeşidine tevessülden kurtulup emanet ehli olmak ancak Allah’a ve Resûlü’ne tam ve şeksiz şüphesiz bir ittiba ile mümkündür. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy