BİR ADA
BİR DİRENİŞ
KIBRIS
20 Temmuz, Kıbrıs Barış Harekâtının yıldönümü. 1974 yılının 20 Temmuz sabahı Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası garantörlük hakkına dayanarak Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı. Türk Silahlı Kuvvetleri hava ve denizden harekât başlatarak Girne sahillerine çıkarma yaptı. Paraşüt birlikleri Lefkoşa çevresine indirildi.
Doğu Akdeniz’de Bir Ada
Kıbrıs... Akdeniz’in derin maviliğinde bir gönül coğrafyamız, tarihin ve kardeşliğin kadim bir emaneti. Yüzyıllar boyunca doğunun ve batının yollarının kesiştiği, nice medeniyetin iz bıraktığı bir ada.
1571’de Osmanlı fethiyle birlikte bu güzel topraklarda huzur ve adaletin gölgesi yayılmış, Türkler ve Rumlar, yüzyıllar boyunca aynı semanın altında, aynı sokaklarda komşuluk etmiş; bayramlarını, sevinçlerini, acılarını birlikte yaşamışlardı.
Ne var ki 20. yüzyılın ortalarından itibaren esen sert rüzgârlar, bu kardeşliği sarsmaya başladı. Adanın İngiliz idaresinden çıkıp 1960 yılında bağımsız bir cumhuriyet hâline gelmesiyle yeni bir dönem başlamıştı. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğüyle kurulan bu yeni cumhuriyetin anayasasında Türk ve Rum halklarının eşit haklarla bir arada yaşaması esası yer alıyordu.
Fakat Rum milliyetçiliğinin bağrında, çok daha derin ve kanlı bir hayal besleniyordu: ENOSİS, yani adanın Yunanistan’a ilhak edilmesi arzusu.
Ada Nasıl Kana Bulandı?
Bu hedef doğrultusunda, Rum terör örgütü EOKA kurulmuş ve kısa sürede Türk halkına karşı organize saldırılar başlamıştı.
Evler basıldı, köyler kuşatıldı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden masum insanlar kurşunlandı. Camiler yakıldı, mezarlıklar tahrip edildi. Türklere ait kültürel ve dinî ne varsa, silmeye yönelik bir vahşet uygulandı.
Bu süreçte yüzlerce Türk şehit edildi, binlerce insan yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Yüzyıllardır birlikte yaşanılan topraklarda bir millet kendi evinde esir hâline getirildi.
Kanlı Noel
En ağır ve kanlı hadiselerden biri, 1963 yılının Aralık ayında, tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen günlerde yaşandı.
24 Aralık gecesi Lefkoşa’nın Kumsal Mahallesi’nde korkunç bir katliam yapıldı. EOKA milisleri, Türklerin yaşadığı mahalleyi bastı. Silahsız halk evlerinden çıkarılıp makineli tüfeklerin önüne sürüldü.
Birçok aile korkudan banyolara sığınmıştı. Ne var ki o küçük banyo acının, vahşetin ve tarihin kara bir tanığı hâline geldi. 15 kişi kadın, çocuk, yaşlı banyo duvarları arasında kurşunlanarak hunharca katledildi.
O gün banyoları dolduran sadece insanlar değildi; insanlığın onuru, vicdanı da kurşunlandı.
Köy Baskınları ve Toplu Mezarlar
Ne yazık ki bu zulüm sadece Lefkoşa ile sınırlı kalmadı. Muratağa, Sandallar, Atlılar, Taşkent, Gaziveren köyleri benzer vahşetlere sahne oldu. Kadınların, bebeklerin, yaşlıların cesetleri toplu mezarlarda bulundu. Bazı köylerde neredeyse bütün Türk nüfusu yok edilmek istendi.
O günkü mezalim, yalnızca fizikî bir yok etme hareketi değildi. Bir milletin kimliğini, dinini, tarihini silme teşebbüsüydü.
Bir Kahramanın Şehadeti: Cengiz Topel
O karanlık günlerin içinde bir kahraman da doğdu.
1964 yılında Rum milislerinin artan saldırıları karşısında Türk Hava Kuvvetleri zulme karşı bir hava harekâtı düzenledi. Erenköy bölgesine yapılan bu harekâta katılanlardan biri de Yüzbaşı Cengiz Topel’di. Yüzbaşının jeti isabet alınca Lefke yakınlarında paraşütle atladı ve sağ olarak yere indi.
Ancak Rumlar tarafından esir alınan Cengiz Topel, insanlık dışı işkencelere maruz bırakıldı. Vücuduna elektrik verildi, tırnakları söküldü, kaburgaları kırıldı, kolları matkapla delindi, başına beton çivisi çakıldı, iç organları çıkarıldı. Daha nice ağır ve vahşi eziyetlere maruz bırakıldı. Nihayet şehit edildiğinde naaşı tanınmaz hâle gelmişti.
Bu acı haber Türk milletinin yüreğine kor gibi düştü. Onun acı ve şeref dolu hikâyesi Türkiye’de milyonların yüreğine kazındı. “Cumhuriyet Tarihinin İlk Hava Şehidi” olarak anılan Cengiz Topel, adeta Kıbrıs Türklerinin mücadelesinin sembolü oldu. Bugün hâlâ onun adını taşıyan çocuklar, onun adıyla anılan okullar, kışlalar, sokaklar, caddeler, vatan evlatları ve dualar vardır.
15 Temmuz Darbesi ve Barış
Harekâtının Başlangıcı
1974 yılına gelindiğinde Yunanistan’daki cuntanın da desteğiyle adada yeni bir darbe yapıldı.
15 Temmuz günü EOKA üyesi olan ve katliamların komutanlarından Nikos Sampson, adadan Türkleri uzaklaştırmada yetersiz kalmakla suçladığı Rum yönetimine darbe yaptı. Hedef artık açıktı: Kıbrıs’ın tamamen Yunanistan’a ilhak edilmesi.
Adada yaşayan Türklerin feryadı yeniden Türkiye’ye ulaştı. Artık sözün değil, hareketin vakti gelmişti.
20 Temmuz 1974: Zulmün Sonu
20 Temmuz sabahı Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası garantörlük hakkına dayanarak Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı. Türk Silahlı Kuvvetleri hava ve denizden harekât başlatarak Girne sahillerine çıkarma yaptı. Paraşüt birlikleri Lefkoşa çevresine indirildi. Birinci harekât neticesinde Girne ve çevresi güven altına alındı. Fakat Rum tarafının saldırıları sürünce, 14 Ağustos’ta İkinci Barış Harekâtı başlatıldı. Mehmetçik kararlı adımlarla adanın kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturdu. Türk halkının can güvenliği sağlandı.
Bir Zafer Bir Kurtuluş
Bu harekât sadece askerî bir zafer değildi. Zulme karşı adaletin, insan onurunun ve kardeşlik hukukunun yeniden tesisiydi.
Kuzey Kıbrıs Türk halkı, yıllarca maruz kaldığı zulümden, işgal ve tehdidinden kurtuldu.
Bugün var olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), o gün Mehmetçiğin attığı kutlu adımın meyvesidir.
Kıbrıs’ın Öğrettiği Gerçek
Kıbrıs Barış Harekâtı, tarihe bir ders olarak geçti: Zulmün karşısında susmayan bir vicdan, her zaman en büyük zaferi kazanır.
Eğer kardeşlerimizin feryadına kulak tıkasaydık zulüm kök salacak, Müslüman Türk varlığı bu adadan silinecekti. Bu harekât bize öğretti ki: Mazlumun gözyaşı dinmedikçe Müslüman huzur bulamaz. Zulme sessiz kalmak, yalnızca bir hata değil, bir vebaldir.
Mehmetçik o gün Kıbrıs’a yalnız silahıyla değil; duasıyla, imanıyla ve vicdanıyla girmiştir. Orada yalnızca bir coğrafya değil; bir milletin onuru, namusu ve dini korunmuştur. O gün oraya taşınan sadece mühimmat değildi; iman dolu yüreklerdi.
Bugün Kıbrıs’ta dalgalanan bayrak sadece siyasî bir varlığın değil, bir milletin onurunun ve ahlâkının simgesidir.
Unutmamak Gerekir
Adanın dört bir yanında, hâlâ o günlerin sessiz tanıkları vardır.
Gaziveren’de, Muratağa’da, Sandallar’da toplu mezarların üzerindeki toprak hâlâ sıcak.
Kanlı Noel’in mazlum banyosu hâlâ utanç verici bir belge gibi ayakta.
Ve Cengiz Topel...
Onun şehadeti hâlâ yüreğimizdedir.