Aramak

M. Raşit Bilici

Gözetleyen Biri Var

Bir gün Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e gelen Cebrâil aleyhisselâm önce imanı, sonra İslâm’ı sormuş, verilen cevapları tasdik ettikten sonra da: “İhsan nedir?” diye sormuştu. Efendimiz aleyhisselâm bu soruya şöyle cevap verdi:

“İhsan, Allah’ı görüyor gibi O’na kulluk etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görüyor.

Evet; ihsan kulu günahlardan uzaklaştıran, kalbi gafletten uyandıran bir uyanıklık hâlidir. Müminin bir vasfı ve seyr-i sülûk yolunda ulaşmaya çalıştığı bir makamdır. Gönülden, içtenlikle ve samimiyetle davranmaktır. Sadece ibadetlerde değil, hayatın her anında ilâhî rızayı gözetmektir.

Bir müminin maksadı, yalnızca insanların takdiri olamaz. Asıl niyeti Rabbi’nin hoşnutluğudur. Bu hoşnutluk yalnızca namazda oruçta değil; camide, evde, iş yerinde, pazarda, yalnızken ya da kalabalık içindeyken her an geçerlidir. Kısacası, Allah’ın huzurunda olduğu bilinciyle yaşamaktır.

Asr-ı Saadet döneminde, Sahabe-i Kirâm’ın büyüklerinden Muâz b. Cebel radıyallahu anh, Halife Hz. Ömer radıyallahu anh döneminde zekât memurluğu yapıyor, geçimini bu vazifeye karşılık aldığı az bir ücretle sağlıyordu. İnsanlardan zekâtları topluyor, olduğu gibi halifeye teslim ediyordu. Fakir olmasına rağmen kendisine hiçbir şey ayırmıyor, eve eli boş dönüyordu.

Bir gün eşi evdeki geçim sıkıntısından dolayı üzüntüsünü dile getirdi, ona şöyle sitem etti:

– Günlerdir çöllerde dolaşıyor, zenginlerden zekât topluyorsun. İnsan bu kadar yolculuk yaparken kendi ihtiyacı için de bir şeyler ayırır. Hem kim bilecek, kim duyacak ki?

Muâz b. Cebel radıyallahu anh, bu sözlere vakur bir edayla cevap verdi:

– Bunu nasıl yapabilirim? Çünkü beni gözetleyen var. Biri beni her an gözetliyor. Onun korkusundan hiçbir şeyi kendime alamam.

Hanımı bu sözlerden Halife Ömer radıyallahu anh’ın bir gözcü tayin ettiğini zannetti. Öfkelendi. Çünkü daha önce Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ve Hz. Ebû Bekir radıyallahu anh eşine güvenmişti. Şimdi Halife Ömer neden güvenmemişti de peşine gözcü takmıştı?

Bu düşüncelerle hemen evden çıktı, Halife Ömer’in huzuruna vardı ve gözcü tayin etmesinin sebebini sordu. Hz. Ömer radıyallahu anh böyle bir şey yapmadığını söyleyince mahcup bir şekilde evine döndü. Eve vardığında bu kez mahcubiyetin öfkesiyle sordu:

– Beni halifenin huzurunda mahcup ettin. Neden halife peşime gözcü taktı dedin?

Muâz b. Cebel radıyallahu anh şöyle cevap verdi:

– Hayır, yalan söylemedim. Ben, peşimde gözcü var, biri beni gözetliyor, dedim. Ama o gözcüyü halife tayin etti demedim ki. Peşimdeki gözcü halifenin değil, Rabbim’in gözcüsüydü. O’nun Kirâmen Kâtibîn melekleri iyi kötü her şeyi yazıp kaydetmiyor mu? Allah Teâlâ her yaptığımız işten haberdar değil mi? Zerre kadar hayrın da zerre kadar şerrin de hesabı âhirette sorulmayacak mı?

Bu sözler üzerine hanımı bir an durup düşündü. Fakirliğin zorluğundan dolayı yanlış düşüncelere kapıldığını fark etti. Nefsinin onu kandırdığını, haktan uzaklaştırdığını anladı. Pişman oldu ve eşine hak vererek bir daha bu konuda sitem etmeyeceğine söz verdi.

Bu arada Halife Hz. Ömer radıyallahu anh da kadının sitemi karşısında hayret etmiş ve üzülmüştü. Muâz b. Cebel radıyallahu anh’ı huzuruna çağırarak;

– Hanımının söylediği bu sözlerin aslı nedir, diye sordu. Hz. Muâz olup biteni anlatınca, Hz. Ömer tebessüm etti, birtakım hediyeler vererek;

– Al bunları eşine götür, dedi.

İşte ihsan budur: Kimsenin görmediği yerde bile Allah’ın huzurundaymış gibi davranabilmek. Kimse fark etmese de O’nun meleklerinin her hâlimizi görüp kaydettiğini unutmadan yaşamak. Dünyevî ihtiyaç durumunda bile haktan sapmamaktır ihsan.

Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle: “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.” (Hadîd 4) 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy