Aramak

Timur Karahan

Sadece Nefes Tüketmiyor Olabiliriz

Hikmetin, selametin, rahatlığın, şeytanı mağlup etmenin ve kurtuluşa ermenin anahtarı dilimizi kilitlemek. Fakat kapılarımızı sıkı sıkıya kapattığımız gibi ağzımızı kapatamadığımızdan, geliyor başımıza çoğu dert. Düşünmeden ve aceleyle konuşarak büyük günahlara kapı aralıyoruz.

Hz. Mevlânâ Mesnevi’de şu hakikati hatırlatıyor bize: “Ey insanoğlu, sen de yer yüzünün bir parçasısın. Onun üzerinde yaşıyorsun. Allah’ın buyruğuna, kaza ve kaderine karşı gelme, toprak gibi sus. ‘Sizi topraktan yarattık’ (Tâhâ 55) ayetini duymadın mı? Cenâb-ı Allah senin de toprak gibi olmanı istiyor. O zaman sen de ilâhî takdire itiraz etme. Toprak gibi sessiz ol.” 

Toprak gibi olmak, insan için her bakımdan en iyisi sanırım. Toprak gibi verimli, mütevazı, toprak gibi sessiz olmak... Yaratılışı gereği insan iletişim kuran ve kendini ifade eden bir varlık. Elhak doğru. Allah dil nimetiyle bize kendimizi anlatma, düşüncelerimizi aktarma ve dünyayı anlamlandırma imkânı sunmuş. Böylece birbirimizle iletişim kuralım, birbirimizi anlayalım ve anlaşalım diye. 

Ancak her şeyde olduğu gibi sözün de fazlası kârdan çok zarara, iyilikten çok kötülüğe sebep oluyor. Çok konuşarak ve boş konuşarak zamanı israf ettiğimiz gibi bilerek yahut bilmeyerek yalan yanlış cümleleri sarf ediyor, çoğunlukla da altından kalkılması güç hadiselerin yaşanmasına neden oluyoruz. Oysa “çok bilen az konuşur”, “boş teneke çok ses çıkarır” demiş büyükler. Teknolojinin dayattığı yeni düzene uymak zorunda hissettiğimizden midir nedir, muhatabımıza söz hakkı vermeden ilgili ilgisiz her şeyi konuşuyor, etrafımızdaki herkesi kendimizden soğutuyoruz. 

En kolay ibadet

Nefsimize en zor gelen şeylerden biri de ibadet etmek. Dünyalık ne varsa elde edebilmek için sınırları zorlamaktan geri durmayan nefsimiz, sıra ibadete geldiğinde yapmamak için bahane üretiyor. Oysa susmanın da ibadet olduğunu “En kolay ibadet susmak ve güzel ahlâktır.” kutlu sözüyle müjdeliyor Efendimiz. (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 2844) Belki de bunun için susmak zor geliyor bize. 

Hikmetin, selametin, rahatlığın, şeytanı mağlup etmenin ve kurtuluşa ermenin anahtarı dilimizi kilitlemek. Fakat kapılarımızı sıkı sıkıya kapattığımız gibi ağzımızı kapatamadığımızdan, geliyor başımıza çoğu dert. Düşünmeden ve aceleyle konuşarak büyük günahlara kapı aralıyoruz. Etrafımızdaki insanların, dostlarımızın itibarını zedeliyor, onları rencide ediyor, kalplerini kırıyor ve toplumun geneline sirayet edecek kötülüklerin fitilini ateşliyoruz. Boş ve anlamsız sözlerle vakit geçirerek yönümüzü, yüzümüzü Allah’tan gayrısına çeviriyor, zikirden ve tefekkürden geri kalıyor, faydalı ilimlere harcayacağımız ömür sermayemizi boş ve hatta zararlı işlerle heba ediyoruz. 

Halbuki Müslümanın en önemli özelliğidir hikmet sahibi olmak. Allah hikmeti dilediğine vereceğini Kur’an-ı Kerim’de beyan ediyor. Fakat “aramakla bulunmaz, bulanlar arayanlardandır” gerçeği mucibince hikmet sahibi olabilmek için çabalamak; ilim, hilm ve teenni ile susmayı da, gerektiğinde gerektiği kadar konuşmayı da öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü yine ayet-i kerimede işaret buyurulduğu gibi “Hikmet kime verilirse o birçok hayra nail olur. Ve bunu ancak derin kavrayış sahibi olanlar anlar.” (Bakara 269)

Çağın ayartmasına teslim olmadan

İçerisinde bulunduğumuz çağ, her şeyin aşırısının makbul görüldüğü bir toplumsal düzeni dayatıyor bize. İnsana mahsus en güzel hasletlerin hasır altı olduğu bu dönem, her türlü sınırın zorlanması gerektiğini tavsiye ediyor. Mesela sosyal medyada çatlayana kadar yemek yiyenlerin videolarına denk geliyoruz. Sabah akşam uyumak marifetmiş gibi anlatılıyor. Lüks giyinmek, lüks yaşamak cazip hale getirilerek olmadığı halde harcamanın bile lüzumlu bir şey olduğu mesajı veriliyor. Televizyon kanallarındaki programlarda konuklar birbirini dinlemiyor, karşısındakinin sözünü keserek, dahası sesini yükselterek sözüm ona haklı olduğunu savunuyor. 

Biz Müslümanız. Silkelenerek ve kendimizi toparlayarak hayatımıza devam etmek, kendimizden sonraki nesillere tıpkı bizden öncekiler gibi güzel bir miras bırakabilmek inancımızın omuzlarımıza yüklediği kıymetli bir sorumluluk. Bu sorumluluğu taşıyabilmek için, ayrıca kendimiz için, daha da önemlisi ilâhî rızayı kazanabilmek için az konuşmalı, yerinde ve faydası olacak şeyleri söylemeli, içerisinde bulunduğumuz dönemin ayartmalarına teslim olmadan Müslüman gibi yaşamaya gayret etmeliyiz. 

Bunun için de âhirette her bir sözümüzden hesaba çekileceğimizi hatırlamalıyız. İmam-ı Gazzâlî rahmetullahi aleyh’in ifadesiyle; “çoğu dinimizle ve dünyamızla alâkalı olmayan şeylerle doldurduğunuz amel defterinizin ortaya döküleceğinden” korkarak açmalıyız ağzımızı. Vaktimizi boş ve gereksiz lakırdılarla geçirmek yerine zihnimizin sis perdesini yırtmak, pusu dağıtmak için ilim ve irfan sahiplerinin izinden giderek onlar gibi konuşmakta hayır ve hikmet aramalıyız. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy