12. yüzyılın meşhur sûfî âlimi, Rifâiyye tarikatının pîri Seyyid Ahmed er-Rifâî kuddise sırruhû “el-Burhânü’l-Müeyyed: Âşıkların Baharı” adlı eserinde şöyle der:
Ey oğul! Hakiki akla sahip olsaydın, dünya sana yönelse bile sen ona yönelmezdin. Çünkü o hain ve yalancıdır. Kendisine yönelenlerle alay eder. Ondan yüz çeviren kurtulur, ona meyleden ise belalara maruz kalır. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 6114)
Onu sevmek her günahın başı olduğu gibi, ona buğz etmek ve yüz çevirmek de her iyiliğin kaynağıdır. O bir yılan gibidir; dokunduğunda yumuşak fakat zehri öldürücüdür. Hazları çarçabuk kaybolur, günleri de hayal gibi gelip geçer. Öyle ise nefsini Allah Teâlâ’dan korkmakla meşgul et. Bir an bile O’nun zikrinden gafil olma. Şayet dünya meşgalesi, az da olsa gaflet kapını çalarsa, Cenâb-ı Hak’tan mağfiret dileyip murakabeye yönelerek Allah’ı zikret ve O’ndan utan. Yalnızken ve kalabalıkta O’na yönel. Fakirlikte ve zenginlikte O’na hamdet, şükret ve mâsivâdan yüz çevir. Nitekim O’ndan başkası bâkî değildir.
Ey oğul! Temiz bir sûfî ol, münafıklar gibi davranma; yoksa helâk olursun. Tasavvuf, mâsivâdan yüz çevirmek, Cenâb-ı Hakk’a tevekkül etmek, bütün halleri Allah Tealâ’ya havale etmek, kerem kapısının açılmasını beklemek, O’nun fazlu keremine güvenmek, her an Yüce Mevlâ’dan korkmak ve bütün hallerde O’na hüsn-i zanda bulunmaktır.
Ey oğul! İlim öğrendiğinde, güzel söz işittiğinde onunla amel et. Bu halde olmayanlar gibi davranma. Âlimin kurtuluşu ilmiyle amel etmesidir. Helâk olması ise ilmiyle amel etmemesidir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Kıyamet gününde insanların azap yönünden en şiddetlisi, Allah’ın ilmiyle kendisini faydalandırmadığı âlimdir.” (Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 29099)
Zamanını oyun ve eğlenceyle geçirme. Çalgı aletlerini dinlemekten sakın, vaktini asılsız ve boş sözlerle zayi etme. Sevinmeyi terk et. Çünkü dünyada sevinmek delilik, hüzünlenmek ise akıllılıktır. Onda ebedî kalmak imkânsızdır. Ona sarılmak ise cehalet ve sapkınlıktır.
Ey oğul! Senden önce gelip geçmiş nebî ve resûllerin, zalimlerin ve padişahların hallerini düşün. Onlar sanki bu âleme hiç gelmemiş gibi geçip gittiler. Onlar bizden önce dünya yurdunu terk ettiler, biz de peşlerinden gideceğiz. Öyle ise sâlihlerin yolundan git ki onların zümresiyle haşrolunup aralarına katılasın. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “İşte onlar Allah’tan yanadırlar. İyi bilinmeli ki kurtuluşa erecek olanlar da Allah’tan yana olanlardır!” (Mücâdele 22)
Kardeşler! Hakikatin sırrı açıktır. Marifetin sancağı dikilmiştir. Vuslat kapısı ortadadır. Sizi bu değerli manaları görmekten perdeleyen, dünya sevgisi ve ölümü unutmaktır. Öleceğini bildiği halde ölümü unutan kimsenin hali ne hayret vericidir! Dünyadan ayrılacağını bildiği halde ona sarılan ve zamanını onun sevgisiyle geçiren kimsenin hali ne şaşılacak bir şeydir! Allah Teâlâ’ya döneceğini bildiği halde O’ndan yüz çevirip başkasına yönelen kimsenin hali ne gariptir! Allah’a yemin ederim ki şu gafletiniz çok büyük bir tehlikedir. Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâhi’l-aliyyi’l-azîm.