Aramak

Tasavvufun Özü

Cenâb-ı Mevla müberrâ kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Nefsini kötülüklerinden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems 9-10)

Âlimlerimiz ‘tasavvuf ilimlerin en şereflisidir’ buyurmuşlardır. Çünkü bir şeyin şerefi ve fazileti akıl veya nakil yoluyla yahut bir faydası ortaya çıktığında belli olur. Bu hususlar tasavvuf ilminde tam manasıyla bir araya gelmiştir.

Tasavvufun akıl yoluyla en faziletli oluşu şöyle belli olur. Bir şey, konusunun ve onu ortaya koyan kişinin şerefi ile yücelir. Tasavvufun konusu da âlimlerin ittifakıyla Allah Teâlâ’nın yüce zâtıdır. Şüphesiz Allah Teâlâ’nın yüce zâtı da en şerefli ve en faziletlidir. Âlimlerin buyurduğu üzere tasavvufun başı Allah Teâlâ’dan haşyet duymak, yani korkmaktır. Ortası, Allah Teâlâ’nın kulundan hoşnut olması kulun da O’na muhabbet duymasıdır. Sonu ise O’nu tanımaya ve bütün dünya bağlarından kurtulup kendini O’na adamasıdır.

Nakil yoluyla tasavvufun şeref ve fazileti ise şöyle belli olur: Tevbe, takva, istikamet, sıdk, ihlâs, itiminan, zühd, vera’, tevekkül, rıza, teslimiyet, muhabbet, murakabe ve müşahade gibi tasavvufun bütün meseleleri Kur’an-ı Kerim’de, Sünnet-i Seniyye’de ve ümmetin icmaında methedilmiştir.

Faydalarının ortaya çıkması bakımından tasavvufun şeref ve fazileti, sûfîlerin emir ve yasaklara tam uymaları, mezheplerine tâbi olarak amel etmeleri, azalarının günahlardan, nefslerinin kusurlardan temizlenmiş halde görülmeleri, sağlam bir iman ile yakîn haliyle ihsan makamına yükselmeleri gibi nice sebeptir.

Tasavvufun özü Allah Teâlâ’nın emirlerine uymak, men ettiği şeylerden kaçınmak ve tam manasıyla Sünnet-i Seniyye’ye sarılmaktır.

Sûfîlerin büyüklerinden Sehl b. Abdullah et-Tüsterî kuddise sırruhû şöyle buyuruyor: “Bizim esasımız şunlardır:

  • Allah Teâlâ’nın Kitabı’na sımsıkı sarılmak.
  • Allah Resûlü’nün sünnetine tâbi olmak.
  • Helal yemek.
  • İnsanlara eziyet etmekten kaçınmak.
  • Günahlardan sakınmak.
  • Tevbe etmek.
  • Üzerindeki bütün hakları eda etmek.”

Şeyh Ahmed Zerrûk kuddise sırruhû da şöyle buyurmuştur: “Tasavvuf yolunun usulü şu beş şeydir:

  1. Gizlide ve açıkta takvalı olmak.
  2. Sözlerde ve fiillerde sünnete tâbi olmak.
  3. İnsanlar kendisine yönelse de sırt çevirse de onlardan kalben yüz çevirmek.
  4. Azlıkta ve çoklukta Allah Teâlâ’dan razı olmak.
  5. Bollukta ve darlıkta Allah Teâlâ’ya yönelmek.”

Bu beş esasın hikmetini de şöyle açıklamıştır: “Takva, vera’ ve istikametle olur. Sünnete ittiba etmek, haramlardan korunmak ve güzel ahlâk ile olur. İnsanlardan kalben yüz çevirmek, sabır ve tevekkülle olur. Allah Teâlâ’dan razı olmak, elindekine kanaat etmek ve bütün işini O’na havale etmekle olur. Allah Teâlâ’ya yönelmek, bollukta hamd ve şükürle, darlıkta da O’na iltica etmekle olur.”

Âlimlerimizin tasavvuf ilminin şeref ve faziletine dair sözleri, bu ilmin hakikatini bilmeyenleri hayrete düşürecektir. Çünkü tasavvuf, kâl ilmi olmaktan öte hâl ilmidir. Bu ilmin hikmet ve faziletini ancak rabbânî âlimler idrak etmişler ve onlar bizlere anlatmışlardır.

İmam Süyûtî kuddıse sırruhû şöyle buyurmuştur: “Meânî ve beyân ilimleri nahiv ilminin sırrı ve inceliği olduğu gibi, hakikat de şeriatın sırrı ve hâlis özüdür. Şüphesiz tasavvuf fıkhın ta kendisidir. Çünkü tasavvufun birçok konusu vacip, mendup, mekruh ve haram gibi kulun mükellef olduğu hususlardır.”

Büyük Hanefî Fakihi İbn Âbidîn rahmetullahi aleyh de şöyle buyurur: “İhlâs, ucb, haset ve riya gibi konuları bilmek farz-ı ayn olduğu gibi, İhyâ’nın ‘Mühlikât’ bölümünde açıklandığı üzere nefsin afetlerinden olan kibir, açgözlülük, kin, aldatma, öfke, düşmanlık, buğz, tamah, cimrilik, nankörlük, böbürlenme, hıyanet, dalkavukluk, hakkı kabul etmeme, hile, oyun kurma, kasvet ve tûl-i emel gibi kötü ahlâkı öğrenmek de farzdır.”

Yazımızın başındaki ayet-i kerimede Cenâb-ı Mevlâ, nefsin kötülüklerinden arınan kişinin kurtuluşa erdiğini müjdeliyor, nefsi kötülüklere gömenin de ömrünü ziyan ettiğini buyuruyor. Tasavvufun özü nefsin terbiye olması, Rabbi’ni bilip O’na teslim olmasıdır. Bu mertebeye ulaşmak için de kötülüklerden arınmak, arınmak için de tasavvufun esaslarına sımsıkı bağlanmak lazımdır.

İmam Ebu’l-Kâsım Nasrabâdî kuddıse sırruhû şöyle buyurmuştur: “Tasavvufun esası Kur’an ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, nefsin kötü arzularından ve bid’atlardan uzak durmak, şeyhlere hürmet etmek, insanları mazur görmek, vird ve zikirlere devam etmek, ruhsatlara göre hareket etmeyi terk etmektir.”

Sûfîlerin en önemli özelliklerinden biri azîmetle amele azami gayret etmeleridir. Onlar sadece haram ve mekruhlardan uzak durmazlar. Aynı zamanda şüphelilerden sakınır, ruhsatla amel etmeyip her daim azîmete sarılırlar.

Şeyh Abdülhâlik Gücdüvânî kuddıse sırruhû da şöyle buyurmuştur: “Ey oğul! Sana ilim ve edep öğrenmen, bütün hallerinde takva sahibi olmanı tavsiye ediyorum. Selef-i sâlihinin yoluna tâbi ol. Sünnet ve cemaatten ayrılma. Fıkıh ve hadis ilmini öğren. Cahil sûfîlerden uzak dur. Daima cemaatle namaz kılmaya dikkat et.”

Tasavvuf, Şah-ı Nakşibend hazretlerinin buyurduğu üzere sapmaz kopmaz bir şekilde Sünnet-i Seniyye’ye bağlı olmak, ashab-ı kiram efendilerimizin yolu üzere yürümektir.

Sûfîler tarih boyunca öncelikle kendi nefslerini hesaba çekmişler ve Din-i Mübin-i İslâm’a sımsıkı bağlılık konusunda asla taviz vermemişlerdir. İmam Mâlik hazretlerininin –Allah ondan razı olsun- şu sözünü de şiar edinmişlerdir: “Her kim ki tasavvuf terbiyesi alır fakat fıkıh öğrenmezse, o kişi zındık olur. Her kim de fıkıh öğrenir fakat tasavvuf terbiyesi almazsa o kişi fâsık olur. Her kim de ikisini bir araya toplarsa o kişi hakikat ehli olur.”

İmam Şafiî rahmetullahi aleyh de şöyle buyurmuştur: “Sûfîlerle arkadaşlık yaptım. Onlardan duyup istifade ettiğim en güzel şey şu üç sözdür:

  • Vakit kılıçtır. Eğer sen onu kesmezsen, değerlendirip istifade etmezsen o seni keser.
  • Eğer sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, o seni bâtıl ile meşgul eder.
  • Kendini yok saymak, günahtan korunmaya bir vesiledir.”

Ferd ve toplum olarak nice kriz yaşadığımız böyle bir zamanda hikmet ve fazilet ehli ile birlikte olmak ne büyük bir lütuf. Cenâb-ı Mevlâ bizleri tasavvuf erlerinden ve onların istikametinden ayırmasın. Tevfik ve inayetiyle…

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy