Unutmak aslında bizim doğal hâlimizdir. Yapılan araştırmalara göre duyduğumuz her şeyin yarısını o anda unutuyoruz. Hatırladığımız kısmın üçte ikisini ise iki ay içinde unutuyoruz. Unutmadığımız çeyreklik kısmın sadece yüzde 60’ı doğru oluyor.
Hep söylediğimiz gibi kulun üç işi var: Fikir, zikir, şükür... Bu üç işe elbette pek çok işler eklenebilir. Ama acaba bir mümin gibi fikredebiliyor, zikredebiliyor, şükredebiliyor muyuz? Bu yazıda biraz zikir üzerinde duralım.
Zikir; lugat anlamı itibariyle “bir şeyi anmak, hatırlamak” demek. Peki insan neyi anar, hatırlar? Elbette unuttuğunu... Zikrin bir tarifi, “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten ve nisyandan kurtulmak”tır. Nisyan “unutmak” demektir. Hatta bir rivayete göre “insan” kelimesi de “unutan” anlamında bu kelimeden gelmiş.
Zikir Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette geçer. Allah’ı hamd, tesbih ve tekbir ile övmek, nimetlerini anmak ve tefekkür etmek; kulluğun gereklerini yerine getirmek; namaz kılmak, dua ve istiğfarda bulunmak; Allah’ın yarattıklarına bakıp ibret almak şeklinde birçok manası vardır. Rabbimiz buyurur: “Unuttuğun zaman Allah’ı an.” (Kehf 24). “Allah’ı zikir ne büyüktür!” (Ankebût 45). Kur’an-ı Kerim’in isimlerinden biri de “ez-Zikr”dir.
“Zikr”in lugatte başkaca anlamları da var: Dile gelen şeyler; şöhret, şan ve şeref, yiğit adam gibi... Araplar “zikrü’l matar,” yani “yağmurun zikri” diye sağanaklı, şiddetli yağmura derlermiş. Çünkü böyle bir yağmuru önemsememek, unutmak, farkına varmamak mümkün değildir. Demek ki zikir, unutulmaz hatıra gelen şeydir.
İnsan unutur
Unutmak aslında bizim doğal hâlimizdir. Yapılan araştırmalara göre duyduğumuz her şeyin yarısını o anda unutuyoruz. Hatırladığımız kısmın üçte ikisini ise iki ay içinde unutuyoruz. Unutmadığımız çeyreklik kısmın sadece yüzde 60’ı doğru oluyor. Kalan yüzde 40’ını ise yakıştırıyoruz.
Şimdi bu bilgiden bir ibret alalım: Demek ki insanın gerçek tabiatı unutkanlıktır. Hatırlamak ise irâdî bir fiildir. Unutmaya karşı bir direnme, bir amel, bir çabadır. Gerçek bilinç budur. Kişiye düşünmenin, gözlemin, gayretin, bilginin faydası ancak o unutmuyorsa ve uyumuyorsa vardır.
Kulun çabası Hakk’a ve hakikate sâdık kalma çabasıdır. Uyuma değil uyanma çabasıdır. Hakk için Hakk ölçüsü üzerine yaşamaktır. Bunu yapabilmek için en başta Hakk’ı hatırlamak gerekir. Unutmaların en korkuncu Hakk’ı unutmak, hatırlamaların en büyüğü ise Hakk’ı hatırlamaktır.
Kulun Allah’ı unutmasından doğacak tehlikeyi Rabbimiz şöyle buyurur: “Kim Rahmân’ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da, onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf 36-37)
Herkes zikir deyince özellikle dil ve kalple yapılan tesbihatı anlar. Doğrudur. Kalple zikir, yaradanıyla beraber olmak demektir. Dille zikir, “yâd etmek” ve “anmak” anlamındadır. Ama gerçek zikir, kişinin Allah’tan geldiğini ve O’na döndürüleceğini unutmamasıdır. Allah’ın onunla her an beraber olduğunu hatırında tutarak yaşamasıdır. Bir Osmanlı âliminin dediği gibi: “Bize düşen, her durumda Allah’ı zikretmektir. Çünkü O, gayelerin en yücesine ulaştırandır. Allah’ı zikreden ve Allah tarafından zikredilen kimseden daha değerli ve Rabbiyle iştigali sebebiyle hevâsını terk eden kimseden daha hayırlı kim olabilir?”
Can gözü kapalı
Unutmak anlamındaki diğer bir kavram da “gaflet”tir. Bu kelime sözlükte “bir şeyi hafızanın ve uyanıklığın eksikliği yüzünden unutmak ve terk etmek” şeklinde tarif ediliyor. “Gaflet uykusu” tabiri bu yüzden çok anlamlıdır. Genç Abdal bunu çok güzel söyler:
“Gaflet uykusunda yatar uyanmaz
Can gözü kapalı gâfilân çoktur.
Hak sözün dinlemez, asla inanmaz
Kalbi çürük, fesad câhilân çoktur.
Genç Abdal herkesi mest olur sanma
Her kurban derisi post olur sanma
Her yüze güleni dost olur sanma
İçi kâfir, dışı müslüman çoktur.”
Bu deyişte gâfilin tanımı ne güzel verilmiş: “Can gözü kapalı...” Doğrudur; gerçek körlük candadır, kalptedir. Hakk’a kör olan her şeye kördür. O kişi bir uyandıran, bir gördüren olmadıkça baş gözü açık olsa da Hakk’ı görmeden, Hakk’a uyanmadan ömrünü heba eder gider.
Uyumak, görmemek ile beraberdir. Zira insan uyurken gözü görmez, gözü görürken de uykuda olmaz. O yüzden uyurken görmemek anlayıp mındaki gafletin zıddı “can gözü ile görmek” anlamındaki “âgâhlık”tır. Bu kelimenin asıl anlamı uyanıklıktır.
Dikkat edelim, unutmak hemen uyumak ile eşleşti. Çünkü uyku, gaflet zamanıdır. Kişi ne hâlde olduğunu, ne yaptığını, hatta çoğu kere ne rüya gördüğünü bile bilmez. O hâlde uyanmak da zikir ile eşleşir. Çünkü ancak uyananlar görmeye, idrak etmeye, fark etmeye başlarlar. Gerçek bilgi ve bilinç uyanıklıkta elde edilir.
Eskiden bir insan bir olaya sinirlense veya bir sebeple üzüntüye kapılsa ona hemen “âgâh ol!” derlerdi. Yani kendine gel, bu hâlinden çık, Allah’ı hatırla! Ümit de O’nda, kurtuluş da... Aslında âgâh, “bakan” anlamındaki “nigâh” ile aynı kökten gelir. Bu kelime de “nikâh” kelimesiyle aynı köktendir. Bu açıdan nikâh dediğimizde “birine bakma, gözetme, bakımını üstlenme” anlamları akla gelir.
Uyanmak kavramı “gafletten uyanmak” anlamında şiirlerde sıkça geçer. Osmanlı sultanı Üçüncü Murad’ın meşhur şiiri de öyledir. Bu şiiri bir sabah namazını kaçırması üzerine yazmış derler. Okuyalım: “Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.
Azrâil’in kasdı cânadır, inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.
Seherde uyanırlar cümle kuşlar
Dil ü dillerince tesbihe başlar
Tevhid eyler dağlar taşlar, ağaçlar
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.”
Zikir kişiyi unutmadan, unutkanlıktan kurtarır. Kâmus-ı Muhît’e göre “insanın kesbeylediği marifeti hıfzetmek” demektir. Yani kişinin elde ettiği gerçek bilgiyi hıfzetmesi, koruması... Hıfz “bir şeyin kalpte tutulması;” zikir ise “kalbe getirilmesi” anlamındadır.
Burada bizim “akılda tutmak, akla getirmek” dediğimize Arapça’da “kalpte tutmak,” “kalbe getirmek” dendiğine dikkat ediniz. İngilizce’de de buna benzer bir anlama rastlıyoruz. “Kaydetmek, hıfzetmek” anlamındaki “record” fiilinin kökeni Latince kalp anlamına gelen “cord” kelimesine dayanır. Demek ki hatırlamak sadece zihinle değil kalple olur. Hep söylediğimiz gibi akıl kalptedir.
En zararlı unutuş en faydalı hatırlama
İnsana en çok zarar veren unutmak ma, Allah’ı unutmaktır. Bayezid-i Bistâmî kuddise sırruhû şöyle demiştir: “İnsana zararı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu bilmek istedim. Bunun gaflet olduğunu anladım. Gafletin insana yaptığı zararı, cehennem ateşi yapmaz.”
Kul, Rabbi ile arasına işi gücü, arzuyu hevesi, malı mülkü, çoluğu çocuğu, makamı şöhreti sokunca O’nu unutmaya başlar. Nitekim gaflet ile aynı kökten gelen “gafel” kelimesi “bol refaha, mal ve mülke sahip olmak” anlamına geliyor. Çünkü insanın dünyevî varlığı gaflete yol açan bir şeydir. İnsanın uğradığı sıkıntılar ise uyandırıcıdır. Zira başımıza bir dert gelmeden pek Allah’ı anmayız.
O hâlde kulun en baştaki işi nefsinin Allah’ı unutturmasından sıyrılıp her an yeniden Allah’ı hatırlamaktır. Bu kalbin akletmesiyle, imanın emretmesiyle olur. Yoksa hiç kimse yemek yerken, işe giderken, mal satarken Allah’ı anamaz. Akletmek düşünmeye yol verir. İnsanın gerçek düşüncesi yaptığı her işte Rabbi’ni aklına getirmektir. O hâlde gerçek düşünce Hakk’ı zikretmek, O’nu hatırlamaktır.
Uykudan uyanana “uyanık” deriz. Bizde bu kelimenin başka anlamları da var. İyi anlamda “zekî, akıllı” ama kötü anlamda “işini şöyle veya böyle, kurallara uymadan halleden kurnaz kişi” anlamına gelir. Evet; nefsinin unutkanlığından Allah’a bağlanarak uyanan kişi gerçek akıllı kişidir. Ama helâl haram demeden kendi nefsinin, arzu sunun, hedefinin gerektirdiği her numarayı yapan kurnaz kişi uyanık değildir, aksine uykudadır. Biz halkın uyanığı olacağımıza Hakk’ın uyanığı olmalıyız.
Zikir, fikir ve şükür ile iç içedir. Hakk’ı hatırlayanın düşüncesi de haklaşır. Çünkü Hakk’ı hatırlayan, Hakk’ın ölçüsünü de hatırlamış olur. Hak için yapılan işin sonucu da hak olur. Rabbânî âlimler ve ârifler ile bugünkü dindar geçinen bazı okumuş yazmışların asıl farkı budur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem; “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” buyurmuş. Rabbimizi anmak, O’na uyanmak demektir. Çünkü O’nun haricinde her şey uyuyucu ve uyutucudur. Ancak o Uyumayan’a uyanlar, uyuyucu ve uyutucu değildir. Uyanıklık isteyen uyanık olanlara uymalı. Bu silsilenin başı Rasulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemdir. Ardından gelenler ise Allah dostları ve gerçek âlimlerdir.
Gerçek kulluk her ân, her yerde, düşüncesinde, bilmesinde, eylemesinde Hakk’ı hatırlamaktır. Terecihinde, kararında, yolunda O’nun memnuniyetini, sevgisini, rızasını gözetmektir. Müminin hayatında bunun haricinde başka bir şeye yer yoktur.