Aramak

Arkamızdan Gelenler

Arkamızdan gelenler var. Onlar ya kendi çocuklarımız ya da bizimle aynı yola yeni girmiş kardeşlerimiz. Biz ise onların öncüsü ve örnekleri. Her bakımdan önlerinde biz varız. İstesek de istemesek de yolumuza bakarlar ve bize bakarak yol alırlar.

Bazen çocuklarla teravih namazına camiye gidiyoruz. Nefsime uyup “Bugün de gitmesem mi” diye içimden geçirirken evimizin en küçüğü ayaklarıma yapışıveriyor: “Hadi baba, gidelim lütfen!” Hâliyle düşüyoruz yola.

Bizimkilerin saflar arasında koşuşmaları, yüksek sesle konuşmaları sebebiyle arada bir mahcup ve mütebessim edayla uyarıyorum ama kim dinler? Mahcup oluyorum, çünkü namaz kılanların huzurunun bozulmasından endişe ediyorum. Tebessüm edişimin sebebi ise bizimkilerin masum halleri.

Allah var, kimse de ses etmiyor çocukların bu hallerine. Hatta selam aralarında bir onlara bir bana bakıp gönülden tebessüm edenler de az değil, sağ olsunlar.

Hal böyleyken onlar gelmek istemez de kim ister? Hem istediklerini yapabiliyorlar hem amcalarından, ağabeylerinden aldıkları şekerlemeler sayesinde keyifleri yerinde.

Bu çocuklar şimdi safların arasında koşup oynarken inşallah bir zaman sonra o saflara onlar da girecek. Bunun gerçekleşmesi bizim onlara camiyi, ibadeti sevdirmemize bağlı. Sorumluluğumuz büyük.

Çocuklarımız ve yeni yoldaşlarımız

Arkamızdan gelenler var. Onlar ya kendi çocuklarımız ya da bizimle aynı yola yeni girmiş kardeşlerimiz. Biz ise onların öncüsü ve örnekleri. Her bakımdan önlerinde biz varız. İstesek de istemesek de yolumuza bakarlar ve bize bakarak yol alırlar.

Hele çocuklarımız için yoldan önce biz varız. Bizim bütün yapıp ettiklerimiz onların kendi yollarını seçmelerinin temel sebebidir.

Bu yüzden “evlat, ana babanın sırrıdır” denilmiştir. Bu sözdeki sır, ancak Cenâb-ı Mevlâmız’ın ve kendimizin bildiği, dışarıdan hiç kimsenin tam olarak bilemeyeceği iç âlemimizdir. İşte çocuklarımız bizim iç dünyamızın ete kemiğe bürünmüş halidir. Çocuğumuzda gördüklerimiz aslında büyük ölçüde biziz. Bu gerçek sadece çocuklarımız için değil, aynı yolda yürüdüğümüz yeni kardeşlerimiz için de geçerlidir. Biz ne isek, ne yapıyorsak, nasıl yaşıyorsak bizden sonra gelenler de büyük oranda öyle yaparlar, öyle yaşarlar. Bu yüzden en önemli işlerimizden biri onlara güzel örnek olabilmek.

Modern psikoloji, ebeveynlerin tutum ve davranışlarının, hatta iç dünyalarının çocukları üzerindeki etkisini her yönden araştırıyor. Bizce gözden kaçırdıkları ya da psikoloji ilminin genel kabulleri sebebiyle yanlış tarif ettiği pek çok mesele olsa da yaptıkları önemli ve doğru tespitler var. Buna göre çocuğun karakteri büyük ölçüde 0-6 yaş arasında ailede şekilleniyor. Sadece onlara doğrudan söylediklerimiz değil; hem onlara hem karı-koca olarak birbirimize karşı ses tonumuz, bakışımızdaki şefkat veya sertlik, beden dilimiz, öfkemiz veya sevgimiz çocuklarımızın karakterini şekillendiriyor. Buna “evin enerjisi” diyorlar. Ve çocuklar bu enerji ile büyüyor.

Bunu görmek için uzağa gitmeye gerek yok; kendimize bakabiliriz. Hepimiz olumlu veya olumsuz kişilik özelliklerimizin temelinde ailemizden aldığımız etkileri bulabiliriz. Mesela anne ve babanın her ikisinin de namazlarını hassasiyet ve huşû ile kıldığı bir ailede çocuk da namazın hayatın olmazsa olmaz bir gereği olduğu şuuruyla yetişecektir. Anne babanın namazdaki huzur ve sükûnu çocuğa nerede ve nasıl huzur bulacağını gösterecektir. Öğretecektir değil, gösterecektir diyoruz. Çünkü anlamaz zannedersiniz ama çocuk namazda sizin Allah ile olan irtibatınızı, huşûnuzu, ihlâsınızı anlamanın ötesine de geçerek “görür.”

Yerinde ve zamanında

Elbette Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yedi yaşında çocukların namaza başlatılması buyruğu, namazın sadece öğretilmesini değil, artık eyleme geçirilmesi zamanını ifade eder. Mazallah, ebeveynlerden birinin veya her ikisinin namaz konusunda ihmalkâr davranması ise çocukta namaz hassasiyetinin zayıf olmasına sebep olacaktır. Diğer bütün ibadet ve ahlâk konuları için de bu durum geçerlidir.

Mesela ebeveynlerinin yalan konuştuğuna, kendisine verdiği sözü tutmadığına, hatta ilişkilerinde yapmacık tavırlar gösterdiğine tanık olan çocuk da bu yönde eğilim gösterecek, yalana başvurmayı normal görecektir. Bu yüzden Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, çocuk ağlarken bile susturmak için yalana başvurmaktan bizi kesin şekilde men etmiştir. Bu da gösterir ki modern psikolojinin nice insan tecrübelerinden hareketle kısmen ulaştıklarını yüzyıllar öncesinden Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem göstermiştir.

Bir de Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin namaza başlama yaşı konusundaki buyruklarını ihmal eden bazı ailelerin yaptığı gibi çocuklarının ilerleyen yaşlarda namaz kılacaklarını zannetmek bir yanılgıdır. Elbette hidayet Allah’tandır. Fakat bu durumda biz üzerimize düşeni yapmamışız demektir.

Eskiler “boynuz kulağı geçer” demişler. Manasını hepimiz biliyoruz. İyi veya kötü, arkamızdan gelenler bizden gördüklerini hep bir adım öne taşırlar. Hem iyi yönde hem kötü yönde. İstisnalar dışında genel bir durum bu. Geriden gelenler hazır buldukları temelin üstüne bina ederler kendilerini. Bizim halimiz ve bütün yapıp ettiklerimiz onların yapacaklarına basamak olur. Onlara güzel bir zemin sunmuşsak onlar belki bu zemin üzerinde bizim yapamadığımız nice hayırlı amelleri, büyük hizmetleri yükseltirler. Belki bizim varlığımız onların varlığı içindir, belki biz onların yapacakları büyük işlere vesile kılınmışızdır.

Ancak bu bir hüsnü zan ve duadır. Her insan özel bir yaratılış ile dünyaya gelir. Her kalp bir kaptır ve kapasitesi bellidir. İşte bu sebeple arkamızdan gelen herkesten her anlamda daha yüksek başarı beklememelidir. Onları yapamayacakları işlere zorlamak da doğru değildir. Temel yükümlülükleri öğretirken dahi incitmekten olabildiğince sakınmak ve sevdirerek öğretmek gerekir. Yoksa Allah muhafaza, merhum ünlü bir sanatçının, daha altı yaşında iken camide yaptığı çocukça bir şeyler yüzünden aldığı tepkiyle camiden uzaklaştığını ve ancak altmış yıl sonra geri dönebildiğini söylemesi kulağımıza küpe olmalıdır.

Özetle; arkamızdan gelenler söz konusu olduğunda nefsanî davranma lüksümüz yoktur. Hakkı titizlikle ayakta tutmalıyız ki onlar da bu hassasiyeti edinsinler. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin saadetli buyrukları ile hepimiz bir çobanız ve sürümüzden sorumluyuz.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy