Dindarlık temelde iki alanda gerçekleşir. 1) Kişinin iç dünyasında. Kitaplarımızın “enfüs” dediği, İmam Gazâlî rahimehullahın genelleyerek “kalp âlemi” olarak tarif ettiği iç âlemimiz. Merkezinde kalp bulunur (beyin ya da zihin değil); sevgilerimiz, hoşlanmalarımız, ümitlerimiz, öfkelerimiz, nefretlerimiz, düşüncelerimiz, hayallerimiz... hepsi birden bu iç âlemi oluşturur. İman burada olup biten her şeyi kendi boyasına boyar, dönüştürür. Dindarlık asıl olarak buradadır.
2) Dindarlık kişinin dış dünyasında zuhur eder. Farîzalar başta olmak üzere ibadetlerini yapar. Helâl haram ayrımına dikkat eder, dili hayır söyler, eli hayır işler, evinde işinde ahlâkı “ahlâk-ı hamîde” olarak zuhur eder. Şimdilerde pek kullanılmasa da dilimizdeki “dini bütün” deyimi, dindarlığın bu iki alanda birden zuhur etme halinin ifadesidir.
“Kabın içinde ne varsa dışarı o sızar” sırrınca esaslı bir mümin olmakta asıl mesele iç dünya ile alakalıdır. İç dünya söz konusu olunca da zorlama, mecbur bırakma halleri iş görmez. İnsan böyle yaratılmıştır. Ya o içeride olup bitenler hayli çaba ve özel yöntemlerle disipline edilecek, kontrol altına alınıp dönüştürülecek ya da oraya sevgi düşecek. Bir cemre gibi düşecek, toprak yeşerecek, çiçekler açacak, bütün manzara değişecek.
Biz sevgi diyelim, siz muhabbet anlayın. Allah’a muhabbet, Kutlu Elçisi’ne muhabbet, müminlere, Hak ve hakikate, ahirete, vuslata muhabbet. Mühtedi müminlere sorun, onların büyük dönüşümünde asıl etken, sebepli veya sebepsiz kalplerine düşen bir muhabbettir.
İmanın önünde, yanında veya hemen peşinde ama mutlaka bitişiğinde muhabbetullah, yani Allah sevgisi vardır. İman ve muhabbet kopmaz, kopartılamaz bir bütündür.
Bu hakikate binaen sûfîler muhabbeti irşadın temeline koymuş, herkesin öyle ya da böyle kalbinde bulunan o cevheri ortaya çıkarıp işlemeyi bir usul olarak benimsemişlerdir. Bunun ne etkili bir yol olduğuna ise hem tarih hem yaşadığımız zamanlar şahittir. Bu sebeple tasavvuf ve muhabbet bir arada hatırlanır, anılır.
Her ne kadar sevgi ya da muhabbet için “lafı olduğunda kendisi olmayan şeydir” denilmişse de bizce muhabbeti konuşmak yazmak da güzel, muhabbetli. Belli mi olur, belki bir söz ya da bir kelime o ateşi üfleyiverir. Bir cemre düşüverir çoraklaşan toprağa. Hak âşıklarının sohbetinin hatırına kalpler dirilir. İçimiz dışımız güzelleşiverir.
Aralık sayımızda buluşmak üzere inşallah.