Aramak

Biz Babamızdan Böyle Gördük

Babamdan bana geriye kalan en güzel şey, elimden tutup beni teslim ettiği dost kapısıydı. Şair Abdurrahim Karakoç’un “Bizim kapı dost kapısı/Gelene canımız kurban.” dediği kapı. Anne babaların evlatlarına yaptığı güzel bir dua vardır “Allah iyilerle karşılaştırsın” diye. Aslında bu kavlî duayı fiilî duaya çevirip, yani evladının elinden tutup onu iyilerin sohbetine katmak, iyilerle hemhâl etmek anne babanın yapabileceği en doğru iş olsa gerek.

Eskiden babalar evlatlarını yetişmesi için bir hocaya ya da ustaya emanet ederlermiş. Meslek öğrensin diye bedelsiz olarak bir ustaya çırak olan çocuk ustasından edep erkân, ilim irfan ve zanaat öğrenir de insan içine karışacak hale gelirmiş. Bunun yanında bir de manevi bir rehberin dizi dibine oturtulurmuş. Çoğu zamâne anne babalarının söylediği gibi “kendisi bulsun, öğrensin, yapsın” deyip başıboş bırakılmazmış.

Benim babamdan aldığım en büyük mirası daha ilk cümlemde söylemiştim. Babamla dost kapısına yaptığımız yolculukların sayısını hatırlamıyorum. Bir kere götürüp göstermedi hamdolsun, aynı zamanda alıştırdı, sevdirdi, öğretti.

Şimdi anlıyorum ki babam benim en büyük yol gösterenim imiş. İnsanın bir kılavuzu olması mühim bir şey. Bu kılavuz bazen bir arkadaş, bazen bir üstad, bazen de yaşadıklarıdır. Bilemiyorum, bir çocuk için her şeyde en büyük kılavuz babası olsa gerek. Ne hikmetli sözdür; “evlat babanın sırrıdır” denilmiş.

Babalar evlatlarına kılavuz olabilmeli. Yaşantısıyla, duruşuyla, ahlâkıyla, vakarı ve kulluğuyla. Dünyaya yeni yeni alışan küçücük bir yavru babası ve annesinden öğrenir çünkü dünyayı. Dinini, milletini, örf adetini ilk onlardan öğrenir. Bırakalım kendisi öğrensin demek, bir çocuğa yapılacak büyük bir haksızlıktır. Çünkü insan dünyaya hiçbir şeyi bilmez halde gelir. Ördek değiliz ya, biraz palazlanınca kimseden öğrenmeden hemen suya atlayıp yüzelim! Yavaş yavaş öğrenir insan. İnsanın doğuştan hazır getirdiği tek yeteneği öğrenebilmek. Sevmeyi bile sonradan öğrenir insan. Kim öğretecek peki? Elbette anne baba...

“Allah iyilerle karşılaştırsın” demek de yetmiyor. İyi kimdir, kötü kimdir? Onu da öğretmek lazım. Bu eğitim sözle olmaktan ziyade halle yapılır. Yani örnek olarak... Önce anne baba iyi insan olacak, çocuk onlardan iyiliği yaşayarak öğrenecek. Sonra onların şahsında somutlaştırdığı iyiliği dışarıda arayıp bulacak. İnsanın içinde gerçek iyilik ve kötülüğe dair bir ilham vardır ama işlenmesi gerekir. Yani anne babadan gördükleri, öğrendikleri bu ilhamı şekillendirir. Allah muhafaza, ebeveynleri yüzünden pek çok kötülüğü iyilik olarak öğrenen çocuk az değil.

Âlemlere Rahmet Efendimiz sallallallahu aleyhi vesellem, çocuğa namaz eğitiminin daha yedi yaşındayken başlanmasını emrediyor. Neden yedi yaş? Çünkü çocukların etkiye en açık olduğu dönemdir. Bu dönemde çocuğa verilenler yerleşmeye, içselleştirilmeye tam uygundur. Daha sonrası zorlama iledir. Geç kalmamak lazım. Bu yaşta sadece örneklik de yetmez, doğrudan sözle de yönlendirmek gerekiyor. Çünkü çocukta bazı bilgilerin temele yerleşmesi lazım. Nitekim hadis-i şerifte “çocuğa namazın emredilmesi” ifadesi var. Demek ki sadece göstermek yetmiyor.

Mum dibine ışık vermez, derler. Bu söz eğitim için bir yerden sonra geçerli olan bir hakikati ifade eder. Çocuk dışarıya kapalı olduğu yaşlarda anne babadan aldığı ilk temel üzerinde şekillenir. Ancak artık belli bir yaşa geldikten sonra dışarıya yönelir. Arkadaş ortamları başta olmak üzere dışarının çocuk üzerindeki tesiri artar. İşte burada mumum ışığının dibine düşmediği gibi anne babanın çocuğu üzerine etkisi azalır. Bu dönemde artık anne babaların görevi çocuğunun üzerine düşecek gölgelere dikkat etmektir. Güzel insanlara ve ortamlara alıştırmak işte bu dönem için çok önemli. Çocukluğunda güzelliği tatmış olan kişi, hayat yolculuğunda yolunu kaybetse de çok büyük ihtimalle oraya geri dönecektir. Çünkü her insan kendi çocukluğunu sever, az çok özler. Orada bulacakları insanı değiştirecek güçtedir bu yüzden.

Söz ne kadar dönüp dolaşsa da işin sırrını başta söylemiş olduk: Bir çocuğun âlimler, ârifler meclisine girmesi, bir Hak dostunu tanıması, güzel insanların sohbet halkasına dahil olması, ona yapılabilecek en büyük iyilik. Latife gibi ama hakikat: Biz babamızdan böyle gördük.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy