Aramak

Bizce Muhabbet

Muhabbet ne demektir?

Muhabbet, “hubb” sözcüğünden türemiş Arapça bir kelimedir. Türkçe karşılığı “sevgi” olarak tercüme edilse de “muhabbet” kelimesi dilimizde de yaygın olarak kullanılır.

Muhabbet sıradan bir sevgi değil; candan, yürekten, hakiki anlamda sevmedir. Ebu Abdurrahman es-Sülemî kuddise sırruhû muhabbeti şöyle tanımlar:

Muhabbet hariç her şey için bir tanımlama vardır. Muhabbet için ise tam açıklayıcı bir tarif yoktur. Çünkü o kelimelere sığmayacak kadar lâtif ve yücedir. Bu sebeple Allah Tealâ melekleri hizmet, cinleri kudret, şeytanları lânet, ârifleri muhabbet için yaratmıştır. Muhabbet ateştir, odunu ise sevenlerin ciğeridir.” (El-Mukaddime Fi’t Tasavvuf)

Mahlûkatta muhabbet

Muhabbet öyle bir kuvvettir ki insana parayla yapılamayacak şeyleri yaptırır. Bir anne yavrusunun sıhhat ve huzuru için kendi sıhhatinden, rahatından vazgeçer. Hayatını adeta ona adar, onun için yaşar. Severken “anan sana kurban olsun” der.

Bunun gibi kişi sevdiği eşi, dostu, arkadaşı, akrabası, komşusu, mümin kardeşi için yardım, iyilik ve fedakârlıkta bulunur. Bunu yaptıran kuvvet ise muhabbettir.

Kâinatın nizamı da muhabbet üzere kuruludur. Yapılan araştırma ve tecrübeler göstermektedir ki hayvanlar bile kendisine sevgi ile yaklaşan kişilere yakınlık gösterir, yanında mutlu olur. Kendisini seveni tanır, kuyruğunu sallar, miyavlar, kendini sevdirmek için sahibine yanaşır. Sevgi ile hayvanlarla bile iletişim kurulur.

Çiçekler, bitkiler bile sevgiden etkilenir. Çiçek yetiştirenler onlarla konuşur, sanki onlar da kendi halleriyle sanki sahibi ile konuşur. Yetiştiricisi bunu hisseder.

İnsana özgü muhabbet

Yüce Allah insanı yaratmış ve üstün vasıflar vermiştir. Diğer mahlukatta olmayan bu vasıflarla insanoğlu yaratılanların en şereflisi olarak sayılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de mealen: “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn 4) buyurulmuş ve pek çok ayette de bu hakikat beyan edilmiştir.

İnsanı farklı kılan, ona şeref bahşeden, diğer yaratılmışlardan ayıran özelliklerden biri de muhabbetle ilgilidir. Diğer canlılar sadece ihtiyaçları dolayısıyla kendi türünden veya başka türden canlıyla münasebet kurar. Sadakatleri içgüdüseldir. Candan sevebilme, sevdiği için canından vazgeçebilme, kendini adayabilme ise insana mahsus bir vasıftır.

Allah ve Rasulü’nün muhabbeti

Allah Tealâ’nın Kur’an-ı Kerim’de açıklanan eşsiz vasıflarından biri de “kullarını çok seven” manasında “el-Vedûd” ism-i şerîfidir.

Hud suresinde beyan edildiği üzere Hz. Şuayb aleyhisselam kavmine nasihatle hakka yönelmeleri için ikna etmeye gayret ederken şöyle der:

(Şuayb dedi ki:) Muhakkak ki Rabbimin merhameti ve sevgisi boldur.” (Hud 90)

Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler.” (Maide 54) mealindeki ayet-i kerime de Allah Tealâ ile kullar arasında var olan muhabbeti ifade eder. Evet; Allah Azze ve Celle kullarını sevmekte, kulları da O’nu sevmektedir. Bu sevgiyi var eden de O’dur.

Kul Rabbini sever O’na itaat eder, O’na yönelir, O’nu zikreder, O’na dua eder. Rabbi kulunu sever, ona merhamet eder, cenneti ve cemâli ile müşerref kılar.

Kur’an-ı Kerim’de “Allah sever” mealindeki ifade on yedi ayette geçer. Bu ayetlerde Allah Tealâ’nın kimleri sevdiği ise şöyle açıklanır:

  • İyilik edenleri,
  • Tevbe edenleri,
  • Temizlenenleri,
  • Takva sahiplerini,
  • Sabredenleri,
  • Tevekkül edenleri,
  • Âdil davrananları,
  • Saf bağlayarak cihat edenleri.

Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem de ümmetini, bizi çok sevmektedir. Bu sevgi ayet-i celilede mealen şöyle anlatılır:

Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı çok şefkat ve merhametlidir.” (Tevbe 128)

Allah’ın kulunu sevmesinin alameti

Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

Allah Tealâ bir kulu sevdiği zaman Cebrail’i çağırır ve ‘Ben falanca kulumu seviyorum, onu sen de sev’ buyurur. Cebrail de o kulu sever. Sonra gök ehline seslenerek; ‘Haberiniz olsun, Allah falanca kulu seviyor, onu siz de sevin’ der. Onu gök ehli de sever. Sonra o kulun yeryüzünde kabul görmesi sağlanır.” (Buhârî, Edep 41; Kuşeyrî Risalesi)

Bir kudsî hadiste Allah Tealâ şöyle buyurur:

Kim benim bir velî kuluma (dostuma) düşmanlık ederse ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder; ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım.” (Buhârî, Rikak, 38)

Hak dostlarının müminlere muhabbeti

Tüm hak dostlarının ortak özelliği sevgidir. Onlar dergâhına kim gelirse gelsin ikram ve hürmet ederler. Hatta dergâhlarına gelmeyenleri de sever, gerekirse yanlarına gider, onlara hizmet ve muhabbet götürürler.

Hz. Yunus Emre ve Hz. Mevlâna muhabbeti nakış nakış işlemiş, onların sevgi dolu mesajlarını neredeyse tüm insanlık kabul etmiştir. Muhabbeti şiirlerle, kıssa ve hikâyelerle halka anlatmış, aynı zamanda dergâhlarında da yaşatmışlardır.

Kendilerine sıkıntı veren; haksızlık eden kişilere dahi kin gütmemiş, muhabbet temelinden ayrılmamış ve düşmanlarını bile şaşırtan bir ahlâk sergilemişlerdir. Böylece nice inkârcı müslüman olmuştur.

Allah dostlarından Beşiktaşlı Yahya Efendi hazretleri de yaşadığı gayrimüslim mahallesinde müslüman olan olmayan herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştır. Gayrimüslimler de müşkül meselelerinde ona gelir, fikir danışır, rehberliği sayesinde sıkıntılarından kurtulurdu.

Kulun Rabbi’ne muhabbeti

İman eden müminler en çok Allah Tealâ’yı sever. Bu sevgi imanlarının gereğidir. Cenâb-ı Allah mealen şöyle buyurmaktadır: “İman edenler ise en çok Allah’ı severler.” (Bakara 165)

İmam Kuşeyri kuddise sırruhû şöyle der:

Kulun Rabbi’ne olan muhabbetine gelince... Bu, kulun kalbinde bulduğu bir haldir; onu kelimelerle anlatmak mümkün değildir. Kalpteki bu halin şu sıfatlarla ortaya çıkacağını söylemek mümkündür:

  • İlâhî sevgiye ulaşan kimse Rabbi’ni her şeyden üstün ve yüce tutar,
  • O’nun rızasını nefsinin arzularına tercih eder,
  • O’ndan ayrı kalmaya sabredemez, içi O’na kavuşma heyecanı ile kaynar,
  • O’nsuz rahat edemez. Kalbiyle sürekli O’nu zikir halindedir; ancak öyle huzur ve sükûnet bulur.

İman gereği olan muhabbet

Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemi sevmek imanın gereğidir, zaruridir. O şöyle buyurmuştur:

Sizden biriniz beni annesinden babasından, çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (tam) iman etmiş olamaz.” (Buhârî, İman 7)

Kişi her şeyden evvel Efendimizin sallallahu aleyhi vesellemin emrini öncelemekle bu sevgisini ispat etmiş olur. Kur’an’ı Hakim’de mealen: “Peygamber müminlere canlarından önde gelir, eşleri de onların anneleridir.” (Ahzab 6) buyurularak müminlerin peygamberlerini ne kadar sevdiği ifade edilir.

Bir bedevî Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme kıyametin ne zaman kopacağını sordu. O da kıyamet için ne hazırladığını sorarak karşılık verdi. Bedevî; “Bir hazırlığı olmadığını ama Allah’ı ve Rasulü’nü çok sevdiğini” söyledi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyurdu. Sahabiler bu söze sevindiği kadar hiçbir şeye sevinmedi. (Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 165)

Sahabilerin “anam babam sana feda olsun” deyişi

Ashab-ı kiramın Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme olan muhabbeti hayalleri aşan bir seviyede idi. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem onların hayatında çok özel bir yere sahipti. O’na asla herhangi bir insana davranıldığı gibi davranmaz, kendi aralarında konuşur gibi konuşmazlardı. O’nun meclisinde seslerini yükseltmez, pür dikkat saadetli sözlerini dinler, bir şey diyecekleri zaman sözlerine “anam babam sana feda olsun” diyerek başlarlardı.

Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem de Uhud’da kendisine canını siper edip düşmana ok atan Sa’d b. Ebî Vakkas radıyallahu anhûya şöyle seslenmişti: “At ey Sa’d! Anam babam sana feda olsun.

Bu durum, Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem ve sahabiler arasında ne derece muhabbet ve saygının olduğunu gösterir.

Muhabbetin yolu Peygamber sevgisi

Birçok kişi Allah’ı Tealâ’yı sevdiğini iddia eder. Yahudi ve hıristiyanlar dahi bu iddiada bulunur. Kur’an-ı Azimişşan ise bu sevginin nasıl var olabileceğini mealen şöyle bildirir:

De ki: Eğer seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmran 3)

Allah Tealâ’yı sevmenin delili O’nun Kutlu Elçisi’ni sevmektir. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemi sevmenin delili ise O’na tâbi olmak, ahlâkını O’na benzetmektir. O, bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

Kim benim sünnetimi ihyâ ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur.” (Tirmizî, İlim 39/16.)

Seven, sevdiğinden muhabbeti ölçüsünde bir pay alır ve ona benzer. İnsan kimi severse ondan çokça bahseder, onun yaptıklarını yapar ve onun sözünü dinler. Bunlar sevmenin işaretleridir.

Peygamber muhabbetinin eserlere nakşedilişi

İmam Busîrî hazretleri Allah Rasulü sallallahu aleyhi veselleme olan muhabbeti ile bir kaside yazar. Bu sırada kendisi felçlidir. Kasideyi yazdıktan sonra Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi rüyasında görür. Yazdığı kasideyi okumasını ister. Kasideyi okuduktan sonra hırkasını Busîrî hazretlerine giydirir ve saadetli eliyle felçli yerini sıvazlar. İmam Busîrî uyandığında felçli yerinin iyileştiğini görür. O sebeple kasidesine “Kaside-i Bürde: Hırka Kasidesi” veya “Kaside-i Bür’e: İyileşme Kasidesi” denilir.

13. asırda yazılan bu kaside günümüze kadar gelmiş ve dokuz asırdır hâlâ okunmaya devam etmektedir.

Yine Süleyman Çelebi hazretleri “Vesiletü’n-Necat: Kurtuluş Vesilesi” isimli meşhur Mevlid-i Nebîsini 15. asırda yazmış, yedi asırdır okunmaya devam etmektedir. Günümüzde camilerde, evlerde, mevlid meclislerinde okunan budur.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin Şemâilinin yazıldığı Hilye-i Şerifler hattatlar tarafından ustaca yazılmış, tezhib ustaları tarafından özenle işlenmiş, eşsiz panolar halinde asırlardır sergilenmektedir.

Hak âşıkları tarafından Peygamber muhabbetinin eseri olarak daha nice mevlidler, şiirler, naatlar, salâvatu şerîfeler yazılmıştır.

Hak dostlarının muhabbeti tarifleri

Hak âşıkları Cenâb-ı Mevlâ’ya ve Rasulü sallallahu aleyhi veselleme muhabbetlerini muhtelif şekillerde tarif etmişlerdir. Bazıları şöyledir:

  • Muhabbet, dertli ve ıstıraplı bir kalp ile sürekli sevgiliye meyletmektir.
  • Muhabbet, sevenin sevdiğini, elinde ve çevresinde bulunan her şeye tercih etmesidir.
  • Muhabbet, huzurunda ve gıyabında sevdiğinin isteğine uymak, her durumda muhalefetten sakınmaktır.
  • Muhabbet, kalbin Rabbi’nin muradına, yani O’ndan gelen her şeye boyun eğmesidir.
  • Muhabbet, sevgiliye her türlü hizmeti yerine getirdikten sonra hürmeti terk ettim korkusunu yaşamaktır.

Bâyezid-i Bistâmî kuddise sırruhû demiştir ki: “Muhabbet, senin (sevdiğin için) yaptıkların çok da olsa az bulman, sevgilinden gelen şeyler az da olsa çok bulmandır.

Sehl b. Abdullah kuddise sırruhû demiştir ki: “Muhabbet, sürekli itaat halinde bulunmak ve O’na muhalefet olan her şeyden kaçınmaktır.” (Kuşeyrî Risalesi)

Cennete muhabbetle girilir

Cennete girmek şüphesiz her müslümanın isteğidir. Bunun gerçekleşmesi için belirtilen şartlardan biri de muhabbettir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, İman, 93)

Aziz ve Celil olan Allah Tealâ Kıyamet günü şöyle diyecek: Benim celâlim adına birbirini sevenler nerede? Gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı şu günde onları gölgemde gölgelendireyim!” (Müslim, Birr, 37)

Benim celâlim adına birbirlerini sevenler var ya! Onlar için nurdan öyle minberler vardır ki, peygamberler ve şehitler bile onlara gıpta ederler.” (Tirmizî, Zühd 53)

Kişi sevdiğini söylesin

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki:

Biriniz kardeşini seviyorsa ona sevdiğini haber versin.” (Ebu Davud, Edeb 122)

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin yanında bir adam vardı. Derken oradan birisi geçti. Adam dedi ki:

Ey Allah’ın Rasulü, ben şu geçen adamı seviyorum.

Bunun üzerine Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem:

Bunu kendisine söyledin mi, diye sordu. Adam;

Hayır, deyince buyurdu ki:

Ona haber ver!

Adam kalkıp ona yetişti ve;

Seni Allah için seviyorum, dedi. Adam da:

Kendisi adına beni sevdiğin de seni sevsin, diye karşılık verdi.” (Ebu Davud, Edeb, 122)

Yuva muhabbetle ayakta kalır

Yuvayı ayakta tutan en önemli etkenlerden biri muhabbettir. Aile bireyleri muhabbeti sağlamaya ve korumaya özen göstermelidir.

Aile Yüce Allah’ın bir lütfudur. Aile fertlerini birbirine muhabbet bağı ile bağlamıştır. Ayet-i kerimede mealen şöyle buyurulur:

Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp, aranıza muhabbet ve rahmet duyguları yerleştirmesi de O’nun delillerindendir.” (Rûm 21)

Günümüzde aileyi ayakta tutmanın, huzuru tesis etmenin çarelerini arayan aile fertleri, bunun muhabbette saklı olduğunu bilmelidir. Anne bu muhabbetle yavrusunu besler, büyütür. Akrabalık bağları, arkadaşlık ilişkileri, dostluklar hep muhabbet ile ayakta durur, devam eder. Muhabbetsizlik ise huzursuzluk ve yıkım demektir.

Mürşid muhabbeti

Mürşid sohbeti yapılan yerde muhabbet meydana gelir.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin bildirdiği üzere Allah dostları, “görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan” seçkin kullardır. Bu sebeple imkan buldukça onları ziyaret etmelidir. Ziyaret mümkün olmadığında onlardan bahsetmek ilâhî muhabbeti celbeder. Onları görenin aklına Allah Tealâ geldiği gibi, seven ve onların sohbetini yapanın gönlüne de muhabbet-i ilâhî gelir.

Bu sebeple hak dostlarının bağlıları bir araya geldiklerinde mürşidlerinden bahseder, yalnız kaldığında onu düşünüp hayaline getirerek muhabbet bulur. Nasıl mal mülk ve benzeri dünyalıkların sevgisi “dünya sevgisi” altında toplanıyorsa, Allah Tealâ’nın velî kullarını, sâlih zâtları sevmek de “rahmânî muhabbet” çerçevesindedir. Evliyaya muhabbet kişiyi Yüce Allah’a vâsıl eder, zikre ve yaratılış gayesi olan ibadete yönlendirir. Muhabbetin hakikati budur. Bu noktada bir yanlışa değinmekte de fayda var. Muhabbet kavramının aslını bilmeden Kur’an’a ve sünnete uymayan bir takım halleri ve zevkleri muhabbet diye nitelendirmek, böyle hallere özlem duymak, artık muhabbetin kalmadığından şikâyet etmek doğru değildir.

Özellikle bir mürşide inâbesi olan, terbiyesi altında bulunan kişilerin böyle söylemesi anlamsızdır. Çünkü görüldüğünde Yüce Allah’ı hatırlatan bir kâmil mürşid ile irtibatı devam etmektedir. Onu ziyaret eden, sohbetini yapan, onunla irtibatı devam ettirenin muhabbeti de devam etmektedir.

Bunun aksine, kişinin kendince hissettiği şeyleri muhabbet, hissedemediği şeyleri muhabbetsizlik diye tanımlamasının bir yanılgıdan ibaret olacağı unutulmamalıdır.

Muhabbeti yok eden sebepler

Dünya sevgisi, dünya ehli ile muhabbet ilâhî muhabbete engeldir. Bu sebeple mümin kiminle olduğuna, neyi sevdiğine dikkat etmelidir. Ayetlerde mealen şöyle buyurulur:

Dünya hayatı aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (Hadîd 20)

Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz! Oysa ahiret daha hayırlı ve daha süreklidir.” (A’lâ 16-17)

Allah dostlarını sevmenin, tasavvuf terbiyesi altına girmenin en büyük faydası dünya sevgisi hastalığından kurtulmak ve ilâhî muhabbete ulaşmaktır.

Yunus Emre’nin muhabbeti

Herkesin menkıbelerini, sözlerini örnek gösterdiği Yunus Emre hazretleri de mürşidi Tapduk Emre hazretlerini rehber edinmiş, onun muhabbeti ile ilâhî muhabbete ulaşmıştır. Bu hakikati pek çok şiirinde ifade eder:

Kuruyuduk yaş olduk, ayağıdık baş olduk Kanatlandık kuş olduk, uçtuk elhamdülillah.

Taptuğun tapusunda, kul olduk kapısında Yunus miskin çiğidik, piştik elhamdülillah.

Yunus Emrem işbu cân içinde söyledi Söyleyen bîçâre Yûnus, Taptuk Emrem sırrıdır.

Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni Ben yanarın dün ü güni, bana seni gerek seni. Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim Aşkınla avunurum, bana seni gerek seni.

Aşkın âşıklar öldürür, aşk denizine daldırır Tecelliyle doldurur, bana seni gerek seni.

Ben gelmedin dâvî içün, benim işim sevî içün Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.

Görüldüğü üzere dünyada düzen muhabbetle sağlanır, ahiret muhabbetle kazanılır, muhabbet sebebiyle cennete girilir ve kıyamet günü Allah’ın Arşı’nın gölgesinde ve nurdan minberlerde ağırlanır.

Hem dünyamızı hem ahiretimizi mamur edecek muhabbet gönlümüzden, evimizden, hayatımızdan eksik olmasın. Âmin...

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy