Yemenli Veysel Karânî rahmetullahi aleyh, bunca asırdır müminlerin gönlünde özel yeri olan, hatırası daima yâd edilen bir zâttır. Hakkındaki pek çok menkıbe arasında, özellikle Herîm b. Hayyân rahmetullahi aleyhin onunla Fırat Nehri’nin kıyısında aralarında geçenleri anlatması öne çıkar.
Veysel Karânî rahmetullahi aleyh, zamanında yaşadığı halde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemi görememiş, fakat O’nun tarafından ismi anılma ve övülme bahtiyarlığına erişmiştir. Yani hakkında birçok hadis-i şerif mevcuttur.
Rivayete göre Medine’ye gidip Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi ziyaret etme arzusuna rağmen yaşlı annesini bırakamamıştır. Daha sonra annesinden tek bir günlüğüne izin alıp Medine’ye gelmiş, ancak Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi o gün evde bulamadığından görüşememiş ve aynı gün Yemen’e dönmek zorunda kalmıştır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin ahirete irtihalinden sonra da Hz. Ömer radıyallahu anh onu tanımak istemiş, hakkında vasiyette bulunmuştur. Kaynaklara göre Hz. Ömer radıyallahu anh halife olunca onu bulmak için özellikle hac sırasında Yemenlileri araştırırdı.
Bundan sonrasını İmam Gazâlî kuddise sırruhû Kimyâ-yı Saâdet adlı eserinde şöyle anlatır:
Hz. Ömer radıyallahu anh son haccında insanlara seslenerek;
– Aranızdan Iraklı olanlar ayağa kalksın, dedi. (Veysel Karanî’nin Irak bölgesine hicret ettiği biliniyordu.)
Irak bölgesinden gelenler ayağa kalktı. Bu sefer;
– Kûfeliler dışındakiler otursun, dedi. Diğerleri oturdu. Sonra;
– Mudar kabilesinden olanlar hariç, diğerleri otursun, dedi. Onlar da oturdu. Ardından;
– Karenli olanların dışındakiler otursun, dedi. Hepsi oturdular, sadece bir adam ayakta kaldı. Hz. Ömer radıyallahu anh ona;
– Sen Karenli misin, diye sordu. Adam;
– Evet, dedi.
Hz. Ömer radıyallahu anh;
– Karenli Üveys b. Âmir’i tanıyor musun, diye sordu ve onun vasıflarını saydı. Adam;
– Evet, ey Müminlerin Emiri, onu tanıyorum. Ama niçin soruyorsun? Vallahi içimizde ondan daha akılsız, daha deli, daha muhtaç, daha düşkün kimse yok, dedi.
Bu sözler üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh ağladı. Sonra adama dedi ki:
– Sen öyle diyorsun ama ben, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu işittim: ‘Rabîa ve Mudar kabileleri mensubu kişi sayısınca insan onun şefaatiyle cennete girer’.
* * *
Tâbiîn’den Herîm b. Hayyân rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
Ben bu sözü Ömer b. Hattâb radıyallahu anhtan işitince, Kûfe’ye geldim. Amacım Veysel Karânî’yi arayıp bulmak, ondan dua istemekti. Sonunda bir gündüz vakti onu Fırat’ın kenarında oturur halde buldum. Abdest alıyor, elbisesini yıkıyordu. Onu bana anlatılan özelliklerinden tanıdım. Baktım ki etine dolgun, iri yapılı, başı kazınmış, gür sakallı, hali çok değişik, biraz sevimsiz bir yüze sahip, görünüşü ürkütücü bir adam... Selam verdim, karşılık verdi ve bana baktı. Ben;
– Allah’ın selâmı üzerine olsun, diyerek musafaha etmek için elimi uzattım. Benimle musafaha etmekten çekindi. Sonra;
– Ey Üveys, Allah sana rahmet etsin, seni affetsin, nasılsın, Allah sana acısın, dedim. Bu arada ona olan muhabbetimden ve gördüğüm halden dolayı ona acıdığım için beni bir ağlama tuttu. O da ağladı. Bana;
– Ey Herîm b. Hayyân, Allah sana selâm etsin, ey kardeşim nasılsın; seni bana kim gönderdi, dedi. Ben de;
– Allah, dedim. Veysel Karânî;
– Lâ ilâhe illallah, sübhânallah; şüphesiz Rabbimizin vaadi gerçekleşti, dedi.
Beni tanımasına hayret ettim. Vallahi bundan önce ne ben onu, ne o beni görmüştü.
– Benim ve babamın ismini nereden bildin? Halbuki bundan önce ben seni, sen de beni görmemiştin, diye sorunca şöyle dedi:
– Bunu bana, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan bildirdi. Nefsim senin nefsinle konuşunca, ruhum ruhunu tanıdı. Bedenlerin nefesleri olduğu gibi ruhların da nefesleri vardır. Müminler ruhlarıyla birbirini tanır. Daha önce hiç karşılaşmamış olsalar bile Allah’ın nuruyla ve sevgisiyle birbirlerini severler. Evleri uzakta, bulundukları yerler farklı diyarlarda olsa da ruhlarıyla birbirlerini tanırlar ve konuşurlar.
Dedim ki:
– Kardeşim, bana Allah’ın Kitabı’ndan ayetler oku da senden dinleyeyim. Benim için dua et, bir tavsiyede bulun da senden ezberleyeyim. Gerçekten ben seni Allah için çok seviyorum, dedim.
Bunun üzerine ayağa kalktı, nehrin kıyısında elimden tutup;
– Eûzü billâhi’s-Semîi’l-Alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm, dedi. Peşinden ağladı. Sonra;
– Rabbim buyurdu. Sözlerin en hak olanı O’nun sözüdür. Sözlerin en doğrusu O’nun beyanıdır. Kelâmın en sâdığı O’nun kelâmıdır, dedi ve peşinden şu mealdeki âyet-i kerimeleri okudu:
“Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. Onları sadece gerçek bir sebeple, (hikmetli bir gaye ile) yarattık; fakat onların çoğu bilmiyorlar. Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür. O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez. Ancak Allah’ın merhamet ettiği kimseler başka. Şüphesiz O azîzdir (her hükmünü icra eder), çok merhamet edendir” (Duhân 38-42)
Ardından öyle bir sayha attı ki ben düşüp bayıldı zannettim. Sonra şöyle dedi:
– Ey Hayyân’ın oğlu, baban Hayyân vefat etti, senin ölümün de yakın. Gidilecek yer ya cennet ya da cehennemdir. Baban Hz. Âdem aleyhisselâm ve annen Havva da vefat etti. Hz. Nuh aleyhisselâm, Rahmân’ın halili Hz. İbrahim aleyhisselâm, Rahmân’ın kendisiyle konuştuğu Hz. Musa aleyhisselâm, Rahmân’ın halifesi Hz. Davud aleyhisselâm, Âlemlerin Rabbi’nin Rasulü Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, müslümanların halifesi Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh, kardeşim ve seçkin dostum Ömer b. Hattâb radıyallahu anh da vefat etti. Sonra;
– Âh Ömer, âh Ömer, dedi. Ben;
– Allah’ın rahmeti sana olsun, Ömer vefat etmedi, dedim. Veysel Karânî;
– Rabbim bana onun vefat haberini verdi, nefsim de bana vefat ettiğini söyledi, dedi. Peşinden;
– Ben ve sen de ölüler arasındayız; sanki olmuş kabul et, dedi.
Sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme salavât getirip peşinden gizlice dualar etti. Ardından;
– Ey Herîm b. Hayyân, sana vasiyetim şudur: Allah’ın Kitabı’na sarıl, sâlih müminlerin yolundan ayrılma. Ben de sen de öleceğiz. Devamlı ölümü hatırla; yaşadığın sürece ölümü bir an olsun kalbinden ayırma. Yanlarına döndüğünde toplumunu uyar. Bütün ümmete karşı samimi ol. Hak yolda giden cemaatten bir karış olsun ayrılma, yoksa bilmeden dinini terk etmiş olursun da kıyamet günü cehenneme girersin. Benim ve kendin için dua et, dedi. Sonra;
– Allahım! Bu beni senin için sevdiğini ve beni senin rızan için ziyaret ettiğini söylüyor. Bana cennette onun yüzünü tanıt, selâm yurdun cennette onu benim yanıma koy. Dünyada yaşadığı müddetçe onu muhafaza et, kaybettiklerini ona buldur, onu dünyadan az ile yetindir, dünyadan ona verdiklerini kendisine kolayca ulaştır, onu verdiğin nimetlere karşı şükredenlerden eyle, benim adıma ona en güzel mükafatı ver, diye dua etti. Peşinden;
– Ey Herîm b. Hayyân, seni Allah’a emanet ediyorum. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Allah sana rahmetiyle muamele etsin. Bu günden sonra seni göremem. Sen beni görmek istiyorsun fakat ben tanınmayı sevmiyorum. Yalnızlık benim daha çok hoşuma gidiyor. Çünkü insanlarla birlikte yaşarken derdim çok, üzüntüm şiddetli oluyor. Artık beni sorma ve arama. Fakat şunu bil ki görüşmesek de aklımdasın. Beni hatırla ve bana dua et. Ben de seni hatırlayacağım ve inşallah senin için dua edeceğim. Sen buradan git, ben de şuradan gideyim, dedi.
Kendisiyle bir müddet daha yürümek için ısrar ettiysem de kabul etmedi, ayrıldım. Ayrılırken ağladı, beni de ağlattı. Arkasından bakmaya başladım, nihayet bir sokağa girdi ve kayboldu.
Bu karşılaşmadan sonra onu sordum fakat ondana haber verecek hiç kimseyi bulamadım. Allah ona rahmet etsin ve onu bağışlasın.