Teknoloji ve kitlesel iletişim destekli yeni dünyacı kültürün insana yaptıklarının başında “personalizm” sayılıyor. Yani bireysellik, benmerkezcilik... Siz bu yabancı, uzak kelimelere takılmayın; bizdeki tanımı gayet aşina: Nefsaniyet.
Bu öyle peşinden bin bir istiğfarla nedamet getirilen arada bir nefsine yenik düşme hali değil. Kendini dünyanın merkezine koyma, kendi dışındaki her şeyi egosunun tatmin aracı olarak görme, bu tatmini sağladığı ölçüde onlara değer verme arızası. Kaba bencilliğin ve çıkarcılığın karaktere dönüşmüş hali. Yani “nefsini ilah edinme” hastalığı.
Tamamen nefsin şımartılması üzerine kurulu hâkim kültür, başta ekranlar olmak üzere elimize gözümüze değen her telden “kendine tapınma ” mesajları veriyor. Açık ya da örtülü... Neticede keyfinden, hazzından, rahatından zerre taviz vermek istemeyen, kendi içinde yalnızlaşmış, nefsini desteklemeyen dış dünyaya öfkeli bir insan modeli ortaya çıkıyor.
Bu tabloda elbette herkes aynı yerde durmuyor. Fakat artık ne yazık ki kanıksamaya başladığımız, incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerle ortaya çıkan şiddetin arka planında bu tablo var. Dindar/ muhafazakâr çevrelerin de kendi aralarında şikâyet ettiği bencillik ve çıkarcılığın, gittikçe yaygınlaşan güven kaybının arkasında da... Yani en koyudan en açık tonlara kadar bu tablonun renkleri artık hayatımızda.
Bu ben-merkezciliğin en yaygın psikolojik tezahürlerinden biri öfke. Evde eşine çocuklarına, apartmanda komşusuna, işte amirine memuruna, trafikte önündekine arkasındakine, cebindeki parasına, sahip olduklarına ve olamadıklarına; kısaca neredeyse temas ettiği herkese ve her şeye öfke. Bu öfke hali genelde İslâm ahlâkının, özelde tasavvufî ahlâkın kökten reddettiği, “rezillikler” arasında saydığı ana hususlardan biri. Kur’an-ı Kerim okuyorsanız, hadis-i şeriflere, ahlâktan bahseden kitaplara bakıyorsanız, bu öfke halinin mümin karakteri ile asla bağdaşmayacağını çabucak görürsünüz.
Fakat bu “arıza” nasıl giderilebilir, nasıl tedavi edilir, bütünlüklü ve ikna edici cevapları biraz aramak lazım. “Kimyâ-yı Saâdet” adlı kitabı muhtemelen duymuşsunuzdur. İsmin bugünkü karşılığı “Mutluluğun Formülü”. İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh tarafından yaklaşık dokuz asır önce yazılmış olmasına rağmen daima güncel. Çünkü meseleleri tahlil ederken, cevaplar sunarken insan psikolojisi dikkate alarak yazılmış.
Elinizdeki sayıda bu kitabın “Mühlikât: İnsanı Helâk Eden Hususlar” üst başlığı altında ele alınan “Öfke” bölümü var. Göreceksiniz, mesele ciddi ama çözümsüz değil. Bugün, yukarıdan beri bahsettiğimiz ben-merkezci bakışın neden olduğu öfke ve şiddete çare arayan psikologların ve diğer ilgililerin buradan öğreneceği çok şey var. Mevlid Kandilinizi tebrik ederiz. Kasım sayımızda buluşmak üzere inşallah.
SABAHATTİN AYDIN
saydin@semerkand.com