Aramak

Çadırdan Devlete: Karahanlı Örneği

Orta Asya’daki Türkler bulundukları coğrafyada yüzyıllarca göçebe olarak yaşadılar. Bozkır kültürü nedeniyle çadır devleti gibi anlatılan bu devletler, nasıl oldu da kendi bölgelerinden çıkıp büyük imparatorluklar kurdular? Bu zorlu süreç nasıl gelişti? Medeniyet oluşturan, yüz yıllar boyu ayakta kalan, ilim ve sanat üreten bir devleti nasıl inşâ ettiler?

Uygurların tarih sahnesinden çekilmesinden sonra kurulan Karahanlılar’la birlikte Türkler kitleler halinde İslâmiyet’i kabul etmeye başladı. Hatta Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han müslüman olup Abdülkerim ismini alınca bu süreç daha da hızlandı. İslâm’ın Türkler arasında hızla yayılmaya başlamasıyla birlikte toplum hayatında da değişiklikler meydana gelmeye başladı.

İslâmiyet’ten önce Türkler genel olarak göçebe hayat tarzını benimsemişlerdi. İslâmiyet ile birlikte tasavvufun da etkisiyle yerleşik hayata geçme süreci hızlanmış ve neticede de kuşaktan kuşağa aktarılıp gelişen Türk-İslâm medeniyeti süreci başlamıştı. İşte bu aşamadan sonra, Orta Asya’daki Turanî kavimlerin yaşantısına her alanda etki eden İslâmiyet eğitimde de etkisini gösterdi.

Orta Asya’daki Turanî kavimlerin eğitim hayatında yaşadıkları dönüşüm Karahanlılar’la başladı diyebilir miyiz?

Bu sorunun en net cevabı, Karahanlılar devrinin ve onların eğitim alanındaki çalışmalarının bilinmesiyle verilebilir. Bugünkü veriler ışığında bildiğimiz kadarıyla ilk Türk devletleri döneminde eğitim dağınık bir şekilde veriliyordu. Fakat Karahanlılar’la birlikte başladığını gördüğümüz yeni dönemde eğitim dağınıklıktan kurtarıldı ve belli bir plan-program çerçevesinde kurumsallaşmaya başladı. Yine bu dönemde eğitimin bütün toplum kesimleri için gerekli olduğu görüşü yaygınlık kazandı. Hatta bu doğrultuda eğitimde yöntem ve teknikler belirlendi. Mesela burslu öğrenci modeli ilk olarak Karahanlılar döneminde ortaya çıktı.

Eğitimde kurumsallaşma medreselerle mi oldu?

Karahanlılar, eğitimi bir bütün olarak düşünüp kurumsallaşmaya gittiler. Bu konuda devlet adamları, ilim adamlarının eğitim konusundaki önerilerini dikkate aldılar ve böylece eğitim faaliyetlerini ileri bir boyuta taşıdılar. Ayrıca ilim ve kültüre verilen önem sayesinde ünlü ilim adamları, sanat erbabı Türk-İslâm devletleri bünyesinde toplanmaya başladı. Yani ilk Türk devletleri döneminde düzensiz ve sistemsiz olan eğitim öğretim çalışmaları, Türk-İslâm devletlerinde medreselerde yapılmaya başlandı.

Peki, medreseleri ortaya çıkaran sebep neydi?

Medreselerin bir kurum olarak ortaya çıkış amacı dinî hayata dair ihtiyaçlardı. O dönemde özellikle bid’at fırkalara karşı Ehl-i Sünnet anlayışının pekiştirilmesi ve korunması için ortaya çıkmış kurumlardı. Elbette bu tek neden değildi, bununla birlikte diğer bir ortak amaç da devletin ihtiyacı olan Sünnî memurların ve âlimlerin yetişmesini sağlamaktı.

10. yüzyıldaki İslâm medreselerinin, İslâmî tebliğde en önemli ve güçlü müesseselerden biri olduğu düşüncesi ne derece doğru?

Bu fikir ünlü Türkolog W. Barthold’a aittir. O, bu düşüncesi ile medreselerle Orta Asya’da yürütülen İslâm davetinin, halifeliğin siyasî hudutlarının dışına taştığını, Orta Asya’da elde edilen başarının İslâm dünyasının diğer bölgelerinde elde edilen başarıdan daha da fazla olduğunu söyler. Ama tekrar belirtmekte fayda görüyoruz, bu düşünceler Barthold’un şahsî düşünceleridir. Oryantalistler iyi bir şey diyorsa bile şüphelenmek lazım. Karahanlılar dönemindeki medreselerde öncelikle dinî eğitim ve öğretim yapılırdı. Ancak bu okullarda Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselamın, “Aranızdaki en iyi kişiler, ahiret uğruna dünya işlerini boş veren, dünya uğruna ahiret işlerini boş veren kişiler değil; her ikisi için de çalışan kişilerdir.” mesajına uyarak dünya hayatı için gerekli bilgilere de yeterli derecede yer veriliyordu.

Peki, bu ne zamana kadar devam etti?

10. yüzyıldan başladığını düşünürsek, 15. yüzyıla kadar devam etti ve kendi safiyetini korudu diyebiliriz.

Karahanlı Medreselerinde hangi dersler veriliyordu?

O dönemde Karahanlı Medreseleri ve bu medreselerde okutulan dersleri dört ana başlık altında toplayabiliriz.

  • İslâmî ilimler: Tefsir, hadis, fıkıh... Bu konulardan maksat İslâm şeriatına dair daha ileri seviyede bilgiler verilmesi, belli yetkinlik seviyesine ulaşılmasıydı.
  • Dil ve edebiyat dersleri: Dil derslerinde Arapça ve Arapçanın gramer ve mahreç bilgileri ön plandaydı. İslâm dünyasının dinî ve ilmî dili olduğu için bu dile büyük önem veriliyordu. Bunun dışında bu medreselerde Farsça da edebiyat dili olarak okutuluyordu. Türkçe ana dil olduğu için bütün derslerin açıklamasını ise bu dille yapmak gerekiyordu. Bu yüzden de Arap ve Fars dili Türkçe ile karşılaştırmalı olarak okutulurdu.
  • Riyaziyât: Bu derste matematik, geometri, astronomi, cebir ve müzik ilmi öğretilirdi.
  • İlm-i hikmet: Bu kapsamda mantık, felsefe, başka inanç sistemleri, kimya, tıp, coğrafya, siyaset, ahlâk ve ev yönetimiyle ilgili dersler okutulurdu. Bunların dışında baytarlık ve ziraatçılık gibi dersler de ek ders olarak programda yer alırdı.

Karahanlılar’da başka hangi medreseler vardı?

Mesela, Abdülkerim Satuk Buğra Han tarafından kurulan Sâciye Medresesi vardı. Karahanlılardan sonra, özellikle Nayman Şehzadesi Küçlük Han’ın hüküm sürdürdüğü dönemlerde bir müddet viran halde kaldıysa da Çağatay hanlarından Orta Asya valisi Mesud Bey, 1260 yılında neredeyse harabeye dönen yapının yerine Mesudiye Medresesi’ni ve onun yanına Saadet Kütüphanesi’ni yaptırdı. Burada sadece dinî ilimler değil Aristo, Sokrat, Fârâbî, İbn Sînâ ve Harezmî felsefeleri de okutuluyordu. Kaşgar Devletbağ’da Hamidiye Medresesi vardı ve bu medrese Karahanlılar döneminden itibaren gelişen önemli medreselerden biriydi. Kaşgarlı Mahmud’un meşhur eseri Dîvânü Lugâti’t-Türk’te “üstadım” diye bahsettiği Hüseyin İbn Halef el-Kâşgarî’nin müderrislik yapmış olduğu bu medrese, Karahanlı hanedanının yetişmesinde etkili olduğu gibi diğer sahalarda da birçok âlimin yetişmesine katkıda bulunmuştu.

Mahmudiye Medresesi’nin önemi ve özelliği nedir?

Karahanlılar döneminde hanedanın yazlık olarak kullandığı Opal’da, Kaşgarlı Mahmud’un türbesinin yanındaki bu medrese de çok önemliydi. Hatta Kaşgarlı Mahmud, hayatının sonunda Bağdat’tan döndükten sonra bu medresede sekiz sene müderrislik yapıp birçok âlim yetiştirerek “Pîr-i Âlim” namı ile halk arasında ün kazanmıştı. Kaşgar’daki medrese binaları genelde hakanlar, meşhur vezirler ve büyük nüfuz sahipleri tarafından yaptırılmıştı. Medreseleri yaptıranlar, giderlerini karşılamak için özel vakıflar da kurmuşlardı. Bu tür vakıfların mülkleri araziler, kervansaraylar veya yol boyundaki dükkânlar gibi yapılardan oluşmaktaydı. Müderrislerin maaşları ve malî durumu iyi olmayan öğrencilere yardım gibi masraflar da bu gelirlerden temin ediliyordu.

Kısaca, çadır toplumundan büyük bir devlete giden sürecin asıl ve en önemli unsuru eğitim olmuştu. Bu noktada siyasetin önemini göz ardı ettiğimiz zannedilmesin. Fakat siyasî başarıların, eğitimle desteklenmediğinde nasıl saman alevi gibi geçici olduğuna da tarih şahit.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy