– Ahmet amca, Ahmet amca!
Adamcağız duymadı.
– Ahmet amca! Selamünaleyküm.
– Aleykümselam. Buyur evlat, bana mı seslenirsin? Eyi de benim ismimi nasıl bilirsin? Ben seni tanımam. Hayırdır inşallah?
– Adını köyden öğrendim. Seninle sohbet etmek için buraya geldim. Uzun zamandır köyün çobanlığını yapıyormuşsun. Yani seninle biraz konuşmak istiyorum. Nasıl yaşarsın? Ne yaparsın? Ne düşünürsün?
– Ne yaptığım belli değil mi evlat? Aha işte çobanım ben.
– Çobanlık mesleğinin inceliklerini bilir, kurtla kuşla konuşur derler senin için.
– Öyle mi derler. Çobanlık kolay gibi amma değildir aslında öyle. Bu işe sevdalı olmak lazım be oğul. Yalnızlığı sevmek lazım. Kırı bayırı, ağacı, yıldızları, koyunları, kuzuları, hatta şu haylaz keçileri bile...
– Ahmet amca, keçiler niye haylaz ki?
– Aaa, işte bak burada bir incelik var. Koyunlar uysal olur. Ama bazen hızlı yol almak lazım. Ne yapcan o zaman? Aha bu haylaz keçileri önüne koycan koyunların, aynı trenin lokomotifi gibi...
– E, tabii biz nereden bilelim böyle incelikleri.
– Bir de peygamber mesleği derler ya, ben de bununla avunurum, hoşuma da bu gider asıl. Peygamberimiz de çobanlık yapmış ya...
– Niye çobanlık yapmış peygamberler Ahmet amca?
– Ah oğlum, tam da adamına sordun! Benim pek okumuşluğum yok ama rahmetli Hacı Osman amca derdi ki: “Koyunların sükûneti siner insana, aceleci olmaz. Bir de koyun sürüsü sana emanet ya, onları nereye sürersen sür, ister yardan aşağı yuvarla, helâk et, istersen düz merada otlat, ister susuz bırak koyuncukları, istersen derede kana kana su içir, sana kalmış.” Yani mesuliyetli iş evlat. Kurt kapar diye gözüne uyku girmez, biraz az ot yedirsen köylü mırıldar. Bir de Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem demiş ya “hepiniz çobansınız, güttüklerinizden mesulsünüz...”
– Ama şimdi hor iş değil mi çobanlık?
– Rahmetli derdi; oğlum çobanlığı hor görme, çok mesuliyetli iş. Merhametli olacan, şefkatli olacan, vefakâr olacan, adil olacan... O böyle derdi ama ben çok anlamadım başta. Meğer çok mesuliyetli işmiş baş olmak. Koyunların başı olsan bile... Ama halimden memnunum be oğlum.
– Biraz da kendinden bahsetsen Ahmet amca, nasıl geçti hayatın? Yalnızlık zor değil mi?
– Zor geçti be evladım hayat. Evvel emirde yetim büyüdük. Babam rahmetli ben daha beşikteyken vefat etmiş. Anam genç dul kalmış ama beni büyüttü kadıncaz. Kimimiz kimsemiz de yoktu, bu köye babam dışarıdan gelmişmiş. Ama Allah razı olsun, köylüler çok yardım etti bize. Hele bi’ Hacı Osman amca vardı, bahsettim ya biraz önce, beni çocuklarından ayırmazdı. Allah gani gani rahmet eylesin, eski yazı bilirdi. Ben ondan çok şey öğrendim. Hem mektebe giderdim hem de Hacı Osman amcanın evine. “Ömrüm yeterse seni okutacam Ahmedim” derdi. Ama ne çare, emr-i ilahi gelince Hakk’a yürüdü mübarek insan. Sanki yeniden yetim kalmıştım. On iki yaşındaydım Hacı Osman amca öldüğünde. Beni okutacaktı ama ömrü vefa etmedi. Ben de ne yapayım, çobanlığa devam ettim işte.
– Ahmet amca bana bir öğüt versen de kulağıma küpe olsa!
– Aman oğul, ben kim nasihat kim! Ama Rahmetli Hacı Osman amca hep şöyle derdi bize: “Bi’ yere bağlanırsan mesut olursun. Çok yere bağlanırsan tutsak olursun. Hiç bi’ yere bağlanmazsan serseri olursun.” Haydi Allah’a emanet ol oğul.
– Nereye bağlanacağız Ahmet amca? Onu söylemedin!
– O’na oğul O’na! Başkası mı var O’dan başka?