Aramak

HAL DİLİ

İsmin Değişirse

Şâzeliyye şeyhlerinin büyüklerinden İbn Atâullah el-İskenderî kuddise sırruhû şöyle demiştir:

“Günah işlediğinde bunun neticesi olarak sadece ismin değişecek olsaydı, bu bile ceza olarak sana yeterdi. Çünkü sen Rabbi’ne itaatkâr olduğunda, “Allah Tealâ’nın emir ve yasaklarına uyan, O’na yönelen” anlamında “muhsin” ismini alırsın. Âsi olduğunda ise, “mûsî: isyankâr” ve “muriz: yüz çeviren” isimlerini alırsın. İşte isminin dönüşmesi böyledir.

Peki, ismin değiştiğinde etkileri nasıl olur? O zaman itaat yerine günahtan, hizmet yerine nefsinin ardına düşmekten zevk alırsın. Bir de kulluk vasfın değişirse o vakit halin nice olur? Sen Rabbin katında güzel sıfatlarla vasıflanmışken bir anda iş tersine döner, kötü hallerle vasıflanırsın. Bu, Allah Tealâ katındaki vasfının değişmesindeki halindir. Ya bir de merteben değiştiğinde durumun ne olur? Sâlihlerden iken bir anda müfsitlerden, müttakîlerden iken bir anda O’nun katında hainlerden olursun.”

İbn Atâullah el-İskenderî, Tâcü’l-Arûs

Bir Söz

“Birinize kardeşi tarafından sıcak, samimi sevgi gösterilirse ona sımsıkı sarılsın. Çünkü böylesi çok az bulunur.”

Hz. Ömer radıyallahu anh

Allah İçin Sevmenin Bedeli

Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

“Allah için sevdiği bir kardeşini ziyarete giden kimsenin yoluna Allah bir melek koyar. Melek adama;

– Nereye gidiyorsun, diye sorar. Adam;

– Falanca din kardeşimi ziyarete gidiyorum, der. Melek:

– Onunla halledeceğin bir ihtiyacın mı var, diye sorar. Adam:

– Hayır, der. Melek:

– Onunla aranda bir akrabalık var da onun için mi gidiyorsun, der. Adam:

– Hayır, der. Melek:

– Onun sana maddi bir iyiliği dokundu da teşekküre mi gidiyorsun, der. Adam;

– Hayır, der. Melek:

– O halde ne için gidiyorsun, diye sorar. Adam;

– Ben onu Allah için seviyorum (ve bunun için ziyarete gidiyorum), der. Bunun üzerine melek;

– Ben Allah Tealâ’nın sana gönderdiği bir elçiyim. Senin o adamı sevdiğin gibi Allah’ın da seni sevdiğini ve sana cenneti yazdığını haber vermeye geldim, der.

Müslim, Birr, 12

Neye Sevinmeli Neye Üzülmeli?

Hz. Ali radıyallahu anh şöyle demiştir:

“Kişiyi, kendisine takdir edilen şeye ulaşması sevindirir. Zaten ulaşmayacak bir şeyi kaçırması ise üzer. Öyleyse dünyada nail olduğun şey seni çok sevindirmesin. Elden kaçırdığın şey de çok üzmesin. Sevincin, yaptığın sâlih amellerle olsun. Üzüntün ise yapamadığın vazifelerden, ihmal ettiğin ibadetlerden olsun. Meşguliyetin ahiret, çaban ölümden sonrası için hazırlık olsun.”

Ebu Tâlib el-Mekkî, Kalplerin Azığı

Bir Söz

“Kişinin kardeşinin yüzüne merhamet ve muhabbetle bakması ibadettir.”

Fudayl b. İyâz rahmetullahi aleyh

Niyetler ve İşler

Sûfî âlimlerden Abdullah b. Alevî el-Haddâd kuddise sırruhû şöyle der:

Kardeşim! Amele başlamadan önce niyetini düzeltmeye, samimi kılmaya, kontrol etmeye ve düşünmeye dikkat et. Çünkü niyet amelin temelidir. Amelin güzelliği, çirkinliği, sıhhati veya bozukluğu niyete bağlıdır.

Nitekim Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

“Ameller ancak niyetlere göredir ve herkese ancak niyet ettiği şey vardır.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 1)

Bundan dolayı bir söz söyleyeceğinde, bir amel işleyeceğinde, bir işi yapmaya azmettiğinde, bununla niyetin yalnızca Allah Tealâ’ya yakınlaşmak ve O’nun fazl u keremiyle niyet edilen şeye verdiği sevaba ulaşmak olsun.

Şüphesiz hâlis niyetin mübah işlere de tesiri vardır. Böylelikle o mübah amel Allah Tealâ’ya yakınlık olur. Çünkü vesileler maksatların hükmünü alır. Cenab-ı Hakk’a ibadet için kuvvet bulmak niyetiyle yemek yemek ve O’na ibadet edecek bir evlada sahip olmak niyetiyle kişinin ailesine yaklaşması gibi...

Niyetin doğruluğu için amelin onu yalanlamaması şarttır. Misal olarak bir kişi ilim öğrenmek istiyor, niyetinin de ilmiyle amel edip insanlara bildiklerini öğretmek olduğunu iddia ediyorsa ve ilim tahsilinden sonra bu dediklerini yapmıyorsa, onun niyeti samimi değildir. Yine insanlara muhtaç olmamak, muhtaçlara sadaka vermek ve akrabaları gözetmek için dünyalık talep eden ve bu imkâna kavuştuğunda bunları yapmayan kişinin niyeti de sâdık değildir. Dolayısıyla niyetinin ameline bir tesiri yoktur.

Temizliğin kendisi necis olan bir şeye tesiri olmadığı gibi, iyi niyetin de günah işlere hiçbir olumlu tesiri olmaz. Mesela bir insanla oturup bir müslümanın gıybetini yapan kimse bununla arkadaşını sevindirmeyi kasdettiğini iddia ederse, o kişi gıybet eden iki kişiden birisi olur. Aynı şekilde iyiliği emretmekten ve kötülükten sakındırmaktan geri duran kimse bununla günah işleyenin kalbini kırmamayı kasdettiğini iddia ederse, günahta onun ortağı olur.

Abdullah b. Alevî el-Haddâd, Esaretten Kurtuluşa

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy