Aramak

Derviş Bohçası

İHSAN

“İhsan”, sözlüklerde iyilik etme, güzel davranma, ikram etme ve lütuf olarak tanımlanır. İhsan sahibi kişilere “muhsin” denir. Kur’an-ı Kerim de ihsanı, kelime anlamı doğrultusunda iyi ve güzel işler yapmak, güzel davranmak, vazifeyi en iyi bir şekilde yerine getirmek gibi anlamlarda kullanılır.

Meşhur “Cibril Hadis-i Şerifi”nde Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ihsanı en kâmil manasıyla şöyle tanımlar: “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremiyor olsan da O seni görmektedir.”

Allah Tealâ’nın her an kulunu görüp işittiği şuuruyla yaşamak bütün iyilik ve güzelliklerin kaynağıdır. Kur’an-ı Kerim’de yüzlerce ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk’ın her şeyi gören ve işiten olduğu hatırlatılır, insanın buna göre davranması gerektiği tenbih edilir.

Ebu Musa el-Eş’arî radıyallahu anh yaşadığı bir olayı şöyle aktarır: “Bir yolculuk esnasında (Hayber Fethi dönüşünde) Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda yüksek sesle tekbir getiriyorduk. Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bize yaklaştı ve dedi ki; ‘Sakin olun! Siz sağır olan ve burada bulunmayan bir Allah’a seslenmiyorsunuz. Siz her şeyi işiten, gören ve size çok yakın olan Allah’a sesleniyorsunuz.’”(Buhârî)

Tasavvufi bir kavram olarak ihsan; hadis-i şerifte tarif edilen “kişinin Allah Tealâ’yı göremese de görüyormuşçasına ibadet etmesi” halinin her an, her nefes O’nun huzurunda olduğu idrakine dönüşmesidir ve kalbî bir haldir. Derviş âleme baktığında daima Cenab-ı Hakk’ın isim ve fiillerinin tecellilerini müşahede eder. Kişinin kendisi dahil hiçbir şey bu tecellilerden ve ilâhi denetimden ayrı değildir. Bu müşahede ve idrak dervişin kendisine çeki düzen vermesi sonucunu doğurur ki bu hal sürekli ihsan halidir.

İmam Kuşeyrî rahmetullahi aleyh hazretleri ihsanı şöyle açıklar:

“Kendin dışında herkese şefkat göstermek, nefsine muhalefet etmek, azîmet hususunda zahmet çekmeyi göze almak, istekleri terk etmek, asla gaflete düşmeyecek seviyede ibadet etmek, müşahede sıfatına erişecek şekilde kulluk yapmak…”

Abdurrezzak Kâşânî rahmetullahi aleyhin tanımı ise şöyledir: “İhsan, kulluğun kemâli ve Allah Tealâ’ya en saf haliyle ibadet edilmesidir. Kulun, yaptığı her şeyi Allah Tealâ’nın rızası için ve O’nun mahlûkata suret veren nurlarını elde etmek üzere yapmasıdır.”

Yine Abdurrezzak Kâşânî rahmetullahi aleyh, “İyilik yapanların karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” (Rahman, 60) ayetini tefsir ederken şöyle demiştir: “İhsan, hakikatın kapıları olan ibadetleri de muameleleri de kapsar. Bir kimsenin seyr u sülûkunun temelini ihsan oluşturmazsa o kimseye hakikatin ve Hakk’ın kapıları açılmaz ve vaat edilen Cemâlullah’a ulaşamaz. Çünkü kul ibadetin hakkını vermelidir.”

Abdullah el-Ensârî el-Herevî kuddise sırruhû hazretleri ihsanın üç derecesi olduğunu söyler:

  • Birincisi, niyette ihsandır. Bu, niyeti ilimle süslemek, kesin kararlılıkla uygulamak ve hal açısından saf hale getirmek suretiyle gerçekleşir.
  • İkincisi, hallerde ihsandır. Bu, hallerin farkında olmak, mesafe kat etmek ve halini gerçek manada düzeltmekle gerçekleşir.
  • Üçüncüsü, vakitte ihsandır. Bu, Hak Tealâ’yı müşahededen bir an bile olsa ayrılmamak, gayret için zaman gözetmemek ve devamlı Hakk’a hicret etmektir.

Velîler, tasavvufun gayesinin ihsan makamına ulaşmak olduğunu ve marifetullahın “islâm, iman ve ihsan” olmak üzere üç derecesi bulunduğunu şöyle açıklar: Sâlih amellerle cehennem azabından kurtulmaya gayret eden sâlik İslâm üzeredir. Müjdelenen hedeflere ulaşmak isteyen mürid iman üzeredir. İsteği ve hedefi sadece Rabbi olan mürid ise ihsan makamındadır.

Yusuf el-Hemedânî kuddise sırruhû hazretleri de bu makamlarla ilgili olarak şunları söyler: “Hakk’ın lütuf güneşi ihsan semasından doğar. İyilik yağmuru ihsan bulutundandır. Ünsiyet esintisi ihsan havasındandır. Bu sözün delili, işlerin aslını ve teferruatını bilen Hz. Cebrail aleyhisselamın sözünde bulunmaktadır. O, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme: ‘Ya Rasullallah, ihsan nedir?’ diye sormuştu. O da cevaben: ‘Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de, bil ki O seni görüyor.’ buyurmuşlardı. Padişahın ya da onun özel görevlilerinin yakınında yetki sahibi olmak başka, bizzat padişahla yüz yüze bulunmak başkadır. Bu, iman ile yaşamakla ihsan ile yaşamak arasındaki farka örnektir.”

İmam Kuşeyrî rahmetullahi aleyh, Cibrîl hadisinde geçen “Her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görür.” ifadesinin murakabe haline işaret ettiğini söyler ve murakabeyi şöyle tamımlar: “Kulun Hak Tealâ’nın her halükârda kendisini denetlemekte olduğunu bilmesidir. Bu bilginin sürekli olması, kul tarafından Rabbine yönelen bir murakabedir.”

İman ve İslâm’ın kemâl noktası ihsan makamıdır. Mümin ihsana ulaşmak için bir ömür gayret etmeli ve böylece imanın ve İslâm’ın hakikatine kavuşmalıdır. Şu halde ihsan sadece namaza yani ibadetlere has değildir; tüm işleri ve davranışları kapsamaktadır. İhsan makamı sayesinde kul benlik sevdası ve her türlü korkudan azat olur.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy