TEFEKKÜR
“Fikr” kökünden gelen “tefekkür”, sözlüklerde “bir şey hakkında derinlemesine düşünmek, bir şeyin başlangıcı ve sonucu hakkında fikir yürütmek” gibi manalara gelir. Meşhur lügatçi Râgıp el-İsfahanî, bilinenden bilinmeyene varma kuvvetinin fikir, bu kuvvetin hareket ve faaliyetinin de tefekkür olduğunu söyler. Tefekkür düşünme işi ve sürecidir. İnsan tefekkür kabiliyeti ile diğer bütün canlılardan ayrılır.
Kur’an-ı Kerim’de tefekkür ile ilgili pek çok ayet-i kerime vardır. Sâd suresi 29. ayet-i kerimede buyurulur ki: “Mübarek bir Kitap bu; onu sana indirdik ki, ayetlerini derin derin düşünsünler ve temiz özlüler öğüt alabilsinler.” Anlaşılıyor ki Kur’an-ı Kerim akıl sahiplerine, düşünenlere inmiştir ve ayet-i celileler üzerinde tefekkür etmemiz gerektiğini bildirir. İbn Acîbe el-Hasenî kuddise sırruhû hazretleri bu ayet-i kerimenin şu manaya geldiğini söyler:
“Düşünülecek bu ayetlerin içine, yaratılışın sırlarını ve Allah Tealâ’nın hükümlerini anlatan ayetler de girer. Tefekkür sahipleri kâinat ayetlerinin zâhirine bakarak onlardaki üstün manaları anlarlar. İlahî hükümler üzerinde düşünerek de onların en uygun mana ve yorumlarını elde ederler... Yüce Allah’ın kitabı, sultanın katından gelmiş bir fermandır. Onun gönderilmesindeki amaç içindekilerin anlaşılması ve gereğince amel edilmesidir; sadece harflerini okumak ve şekline bakmak değildir.”
Âl-i İmran 191. ayet-i kerimede ise buyurulur ki: “Onlar, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken (her durumda) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler ve şöyle derler: Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın; seni tesbih ederiz, bizi cehennem azabından koru!” Demek ki Allah Tealâ’nın yarattığı varlıklar üzerinde tefekkür etmemiz gerekiyor. Tefekkür bu manasıyla ibadettir. Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselam da “Tefekkür gibi ibadet yoktur.” (Beyhaki, Şuabü’l-İman) buyurmuştur. Hz. İsa aleyhisselâmın şöyle dediği nakledilmiştir: “Konuşması zikir, susması tefekkür, bakışı ibret olan kimseye müjdeler olsun!”
İmam Gazalî rahmetullahi aleyh hazretleri tefekkürün iki makamı olduğunu söyler. Birincisinin Allah Tealâ’nın zâtını tefekkürdür ki bunun yasaklandığını bildirir. Çünkü insan aklının sonsuz ve mutlak olan Zât-ı Zülcelâl’i kavraması imkânsızdır. Bu sebeple kişi ikinci makama yönelmelidir. Bu makamı şöyle açıklar:
“Bu tefekkürün ikinci kısmı ise, Allah Tealâ’nın yaptıklarını ve yarattıklarını tefekkür etmektir. Bu tefekküre hem izin verilmiş hem de ibadet sayılıp teşvik edilmiştir. Çünkü Allah Tealâ’yı tanımak, O’nun azamet, büyüklük, ilim, kudret, rahmet ve diğer yüce sıfatlarını öğrenmek ancak bu tefekkür yoluyla mümkündür. Bu tefekkür, esere bakıp tesir edenin (Cenab-ı Hakk’ın) delillerini anlamak şeklindedir.”
Basralı bir kişi Ebu Zer Gıfârî radıyallahu anh hazretlerinin vefatından sonra, hanımı Ümmü Zer’in yanına gidip kocasının ibadetinin nasıl olduğunu sorunca şu cevabı alır: “Ebu Zer bütün gün evin bir köşesinde oturur, tefekkür ederdi!”
İbrahim b. Edhem kuddise sırruhû hazretlerine, “Sen uzun uzun düşünüyorsun, sebebi nedir?” diye sorulduğunda demiştir ki: “Tefekkür aklın özüdür.”
Allah Tealâ’nın varlıkları üzerindeki tecellisini idrak için tefekkür son derece önemlidir. Tefekkür sayesinde kişi hayra ve iyiliğe yönelir. Zira İbn Abbas radıyallahu anh şöyle demiştir: “Hayır hakkında tefekkür, insanı hayrı yapmaya teşvik eder. Şer üzerindeki pişmanlık, insanı şerri terk etmeye sevk eder.”
Muhammed b. Hâmid kuddise sırruhû hazretleri ise tefekkürü beşe ayırarak inceler: “Birincisi Allah Tealâ’nın ayetleri ve alâmetleri hakkında tefekkürdür ki ondan marifet doğar. İkincisi Allah’ın nimetleri ve ikramları hakkında tefekkürdür ki ondan muhabbet doğar. Üçüncüsü Allah Tealâ’nın vaatleri ve bahşedeceği sevap hakkında tefekkürdür ki ondan Cenab-ı Hakk’a yöneliş, itaat ve başarı doğar. Dördüncüsü Allah Tealâ’nın tehditleri ve cezası hakkında tefekkürdür ki ondan korku ve nefsine muhalefet doğar. Beşincisi nefsin verdiği cefa ve Allah Tealâ’nın buna rağmen ona ihsan ediyor oluşu hakkında tefekkürdür, bundan da geçmişi düşünme ve Allah Tealâ’dan haya etme duygusu doğar.”