Derviş Bohçası
Niyet
Sözlüklerde yönelme, meyletme, kararlılık gösterme, bir şeyi çok isteme, azmetme ve kastetme gibi anlamlara gelen “niyet”in dinî manası “Allah Tealâ’nın rızasını kazanmak maksadıyla iradî olarak yani bilerek ve isteyerek kalbin bir şeye yönelmesidir.” İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh hazretleri niyetin “kalbin hemen veya gelecekte fayda sağlayacağına inandığı şeye yönelmesi” olduğunu söyler.
Kalbin fiili olan niyet, amellerin kabul şartıdır. Çünkü ameller, öncesindeki niyetlere göre değer kazanır. Niyetin özünde bir yönelme yani irade olduğunu anlıyoruz. Denilebilir ki niyet, bilinçli bir şekilde, ne yapmak istediğini bilerek bir eyleme yönelme halidir.
Allah Tealâ, Kur’an-ı Kerim’de mealen “Halbuki onlara, dini yalnız Allah için yaşayarak ve Hanîf olarak (bütün şirk çeşitlerinden uzak kalarak) Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti. İşte sağlam din budur.” (Beyyine 5) buyurarak niyet ve ihlâsın önemini bildirir.
İbn Cüzey rahmetullahi aleyh hazretleri bu ayet-i kerimenin tefsiriyle ilgili olarak şöyle der:
“Eğer bir amel Allah rızasının dışında herhangi bir dünya menfaati, insanların övgüsü veya başka bir sebep için yapılırsa bu, sırf gösteriş için yapılmış bir ameldir; Allah Tealâ katında makbul değildir, reddedilir.”
Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere bir amelin öncelikli kabul şartı niyeti, yani ne için yapıldığıdır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de niyetin önemi hakkında şöyle buyurmuştur: “Ameller ancak niyetlere göredir. Kişinin niyeti ne ise eline geçecek olan da odur. Kimin hicreti, Allah ve Rasulü’nün rızası ve hoşnutluğu ise, onun hicreti Allah’a ve Rasulü’nedir. Kim de elde edeceği bir dünya malı ve nikâhlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeyedir.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 1; Müslim, İmare 155; Ebu Davud, Talâk 11)
İmam Gazali rahmetullahi aleyh hazretleri niyetin iki şey arasında olduğunu söyler: Bilme ve yapma. Bilmek, yapılacak şeyin ilk hareket noktasıdır. Yani iş bilgiye tâbidir. Bilme hali olmaksızın yapılan işler, mesela uykuda yürümek ya da konuşmak bir iş, bir amel sayılmaz. Çünkü her iş; bilgi, irade etme ve güç sarf etme ile tamamlanır. Kişi bilgi ile irade eder ve kudretini kullanarak amele yönelir. Yapılacak şeyin mahiyetini ve sonuçlarını bilmek ayrıca insanı kendisine zarar getirecek işlerden uzaklaştırır, fayda sağlayacak olanlara yöneltir.
Hâris el-Muhasibî rahmetullahi aleyh niyet kavramını şöyle açıklar: “Niyet, kulun bir şeyi yapma iradesidir. Kul bir sebebe bağlı olarak bir şeyi yapmayı istediğinde onun bu iradesi niyettir; ister Allah Tealâ için olsun, ister başkası için... Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ‘Kişinin niyeti ne ise eline geçecek olan da odur.’ buyurmuştur. Burada niyet için iki anlam vardır: İlki bir ameli yapma niyeti, ikincisi ise ameli dünya ve ahiret gibi herhangi bir sebep dolayısıyla yapma niyeti.”
Niyet amelin ruhudur. Amelleri kanatlandırıp Allah Tealâ katında değer bulmasını sağlar. Abdullah b. Mübârek rahmetullahi aleyh hazretleri niyet ile ilgili olarak şöyle der: “Amellerin kemâl derecesini bulması niyetler sebebiyledir. Kişi, ameliyle ulaşamayacağı hayra niyetiyle ulaşır.”
Allah Tealâ’ya yolculuğun da ilk adımı niyettir. Niyet olmadan kul O’na doğru seyr u sülûk yapamaz. Bu sebeple niyetin temiz, samimi ve sadece Allah Tealâ için olması gerekir. Ebu Abdullah es-Siczî rahmetullahi aleyh hazretleri, niyetin Allah Tealâ’nın rızası dışında barındırabileceği gizli kusurlar bahsini şöyle açıklar: “Bilgisini eksikten arındırmayan o bilgiye göre yapılacak işini, işini arındırmayan bedenini, bedenini arındırmayan kalbini, kalbini arındırmayan niyetini asla arındırmış olmaz. Bütün işler niyet üzerine bina edilmiştir.”
Hâris el-Muhasibî rahmetullahi aleyh hazretleri de bu konuyla ilgili olarak der ki: “Niyet ancak bilmekle olur, bilmek de ancak niyetle... Biri diğerinden seni müstağni kılmaz. Bu yüzden sen niyetini ıslah etmede kararlı ve gayretli ol, ancak böylelikle ihlâsa ve kurtuluşa ulaşırsın.”
Abdülkadir Geylânî kuddise sırruhû hazretleri buyurur ki:
- Niyetin anahtarı nedir? diye sordular, ben de;
- Yakîn, yani şüphe ve tereddütten uzak bilgi, dedim.
- Yakînin anahtarı nedir? diye soranlara ise;
- Tevekküldür, dedim. Bu sefer de tevekkülün anahtarının ne olduğunu sordular, buna da:
- Havf, yani Allah korkusu, cevabını verdim.
Amellerin kabul şartı olması sebebiyle niyet konusu üzerinde çok duran velîler; “Nice küçük amel vardır ki niyet onu büyütür. Nice büyük amel de vardır ki niyet onu küçültür.” buyurarak amele başlamadan önce kişinin niyetini kontrol etmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Bu yüzden, “Yapmaya başlamadan önce amel için niyet edilmelidir. İnsan hayra niyet ettiği sürece hayırlı demektir.” buyururlar.
Sözün özü, niyetin olmadığı yerde amel de yok hükmündedir. Amel yoksa amelin karşılığı olan sevap da yoktur. Kulun niyetinin saflığı, Allah Tealâ’nın kula yardımının büyüklüğünü belirler. Niyeti hâlis bir şekilde Allah Tealâ’ya yönelen kişi kabul edilir. Bu sebeple Abdullah Ensârî kuddise sırruhû hazretleri hakiki niyeti, “Allah Tealâ’dan başka her şeyi terk edecek bir şekilde O’nu istemek” şeklide tanımlamıştır.