Aramak

Hidayet Üzere

Hidayet Üzere

Şu âhir zamanda en büyük marifet ve en mühim mesele hidayet üzere kalabilmektir. İmanımızın en büyük alâmeti olan namazımızın her rekâtında, Rabbimiz’den bizi “dosdoğru yola” hidayet etmesini ve dalâletten muhafaza etmesini talep etmemiz meselenin ciddiyetini anlamamız bakımından son derece önemlidir.

Dünya imtihan, ahiret ise karşılığı alma yurdudur. Dünyanın da ahiretin de sahibi olan Yüce Mevlâ insanoğluna yolu göstermiş, şükrü veya nankörlüğü tercih konusunda onu serbest bırakmıştır:

Şüphesiz biz ona yolu gösterdik. (Artık o) ister şükredici olur ister nankör.” (İnsan 3)

Şükretmeyi, yani yaratılış gayesine uygun yaşamayı tercih edenler, dünya imtihanını kazanıp ahiret saadetine ulaşırken, iman başta olmak üzere mevcut nimetlere nankörlüğü tercih edenler ise imtihanı kaybetmiş ve ebedî hüsrana düçar olmuşlardır.

Dünyanın geçiciliğini fark edip, kısacık ömrünü Allah Tealâ’nın razı olduğu şekilde değerlendiren ve Rasul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın rehberliğinde dosdoğru yol üzere yürümeye gayret edenler hidayet yolunu seçmişlerdir. Heva ve hevesine tâbi olup dünyanın fâni lezzetleriyle yetinenler ise dalâlet yolunu tutmuşlardır.

Hidayete iletilenler

Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde zikredilen hidayet kavramı, “doğru yol, doğru yola girmek, doğru yolu göstermek, doğru yola davet etmek” şeklinde tarif edilir. İlâhi vahyin ve peygamberlerin insanlığı davet ettiği bu doğru yol İslâm yoludur, itaat yoludur, kulluk yoludur. Nebîlerin, sıddıkların, şehitlerin ve sâlihlerin üzerinde bulunduğu dosdoğru yoldur.

Şu âhir zamanda en büyük marifet ve en mühim mesele hidayet üzere kalabilmektir. İmanımızın en büyük alâmeti olan namazımızın her rekâtında, Rabbimiz’den bizi “dosdoğru yola” hidayet etmesini ve dalâletten muhafaza etmesini talep etmemiz meselenin ciddiyetini anlamamız bakımından son derece önemlidir. Her gün en az kırk kez tekrar ettiğimiz duamızı tekrar hatırlayalım:

Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların ve sapıklığa düşenlerin yoluna değil.” (Fâtiha 6-7)

Yine namazlarımızda okuduğumuz Kunut dualarında da aynı talep vardır:

Allahım! Senden yardım, bağışlanma ve hidayet isteriz...

Allahım! Hidayet ettiklerinin arasında bana da hidayet et...

Kur’an-ı Kerim, yirmiye yakın ayet-i kerimede bizzat kendisini hidayet kaynağı ve rehberi olarak tarif ederken (Bakara 2, 185; Yûnus 57; Neml 77) bu rehberlikten ancak şu özelliklere sahip olan müminlerin istifade edebileceğini haber verir:

Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete kesin olarak inanan müminler için bir hidayet rehberi ve müjdedir.” (Neml 2-3)

Yine Kur’an-ı Kerim’de, vahyi tebliğ eden peygamberler de hidayete davet eden imamlar (önderler) olarak tarif edilir:

Onları, emrimizle hidayete yönlendiren imamlar kıldık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.” (Enbiyâ 73)

Aynı şekilde başka ayet-i kerimelerde de, Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin hidayetle gönderildiği ve hidayete ilettiği (davet ettiği) bildirilmektedir:

O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderendir.” (Saf 9)

...Şüphesiz sen hidayete iletiyorsun...” (Şûrâ 52)

Hidayet ve dalâlet

Hidayet konusuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de vurgulanan hususlardan biri de, hidayetin sadece Allah Tealâ’ya ait olduğunun bildirilmesidir. Peygamberlerin hidayet etmesi ise hidayet yoluna davet edip cennete giden yola rehberlik etmesi şeklinde anlaşılmalıdır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, amcası Ebu Tâlib’in vefatı esnasında onun iman etmesini çok arzu etmiş ve bunun üzerine şu ayet-i kerime nâzil olmuştur:

Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Allah dilediği kimseyi hidayete eriştirir. O, hidayete erecekleri daha iyi bilir.” (Kasas 56)

Yine Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin insanların hidayeti konusundaki gayreti ve Yüce Mevlâ’nın takdiri diğer bir ayet-i kerimede şöyle dile getirilmektedir:

“(Rasulüm) sen bütün gayretinle onların hidayet bulmalarını istesen bile, Allah dalâlette bırakacağı kimseleri hidayete eriştirmez. Onların yardımcıları da yoktur.” (Nahl 37)

Burada bir hususun izah edilmesi gerekir: Yukarıdaki ayet-i celileden ve benzer ayetlerden, sanki Allah Tealâ’nın bazı insanları hidayette, bazılarını da dalâlette bıraktığı, bu hususta kulun hiçbir iradesinin olmadığı anlaşılabilir. Oysa hidayet ve dalâlet hususundaki ayetlerin tamamı değerlendirildiğinde ve ilgili ayetlerin tefsiri incelendiğinde görülecektir ki, Allah Tealâ hidayet ve dalâlet yollarını açıklamış, bu ikisi arasındaki seçimi kullarına bırakmıştır. Hidayeti tercih edip bu yöndeki ikazlara riayet edenleri hidayet üzere tutmuş; dalâleti tercih edip kulağını hak ve hakikate kapatanları ise tercihleriyle baş başa bırakmıştır. Kaldı ki herkes, son nefese kadar tercihini haktan yana kullanma imkan ve kabiliyetine sahiptir. Cenab-ı Hakk’ın bazı kimseleri dalâlette bırakması, o kimselerin dalâleti tercih etmeleri ve Allah Tealâ’nın ezelî ve ebedî ilmiyle onların son durumlarını bilmesi sebebiyledir. İlgili ayetlerin bir kısmı şöyledir:

  • İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve hidayeti bulamamışlardır.” (Bakara 16)
  • Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar dalâlete düşmüş ve hidayeti de bulamamışlardır.” (En’âm 140)

Hidayete davet

Peygamberlerin aslî vazifesi tebliğdir. Tebliğden gaye, Allah Tealâ’nın dinini yaşama hususunda insanlara örnek olmak, onlara hak ve hakikati hatırlatmak, kendilerini cennet nimetleriyle müjdeleyip cehennem azabından sakındırmaktır. Yani hidayet yoluna davet etmektir.

Bu vazife peygamberlerin olduğu kadar, başta peygamber vârisi âlimlerin ve bütün müminlerin de vazifesidir. Bir kimsenin bizim vesilemizle dalâletten kurtulup hidayet yoluna yönelmesi, tevbeyle, zikirle ve sâlih amellerle tanışması hadis-i şerifte şöyle müjdelenir:

Allah’a yemin ederim ki, Allah Tealâ’nın senin sebebinle bir tek kişiye hidayet verip doğru yola iletmesi, senin için, kızıl develerin olmasından (ve bunları tasadduk etmenden) çok daha hayırlıdır.” (Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 9)

Hidayet üzere daim olabilmek için hidayetin sahibi olan Yüce Mevlâ’nın öğrettiği dualarla yine O’na iltica edelim:

Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin!’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” (Âl-i İmrân 193)

Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Âli İmrân 8)

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy