Aramak

DERVİŞ BOHÇASI: Vird

Sözlüklerde “gelmek, suya gelen topluluk, akan su ve dere” gibi manalara gelen “vird”, tasavvufî bir kavram olarak günlük düzene göre tekrarlanan belli sayıdaki zikir ve ibadetlerdir. Virdin çoğuluna “evrâd” denir. Ebu Tâlib el-Mekkî kuddise sırruhû hazretleri virdi şöyle tarif eder: “Kulun Allah Tealâ’ya kulluk kasdıyla gece ve gündüz, belirli vakitlerde tekrar ettiği ibadetlerdir.”

Tasavvufun maksadı kalbi gaflet uykusundan uyandırıp, her an Allah Tealâ’nın huzurunda olma halini, yani “ihsan”ı yaşatmaktır. Bu hal doğrudan kalple ilgilidir. Kalbi manevi hastalıklarından ve ağırlıklarından kurtarmak için sâlikin en önemli ilacı virddir.

İmam Gazâlî kuddise sırruhû hazretleri şu oluş ve bozuluş (kevn ü fesad) âleminde Allah Tealâ ve O’nun işleri dışında bir şeyin olmadığını idrak etmek gerektiğini söyler ve sözlerine şöyle devam eder: “Böyle bir zikir ve tefekkür, ancak dünyayı ve dünyalık istekleri bırakmak, zorunlu olanların dışındakilerden sakınmakla sürdürülebilir. Bütün bunlarsa ancak gece ve gündüz vakitlerini zikir ve fikir vazifeleriyle geçirmekle tamamlanır.”

Kısaca, İmam Gazâlî hazretleri vird edinmenin ve onlara devam etmenin marifetullaha ulaştırıcı bir yol olduğunu söylüyor. Çünkü usulsüz vusûl olmaz. Bu sebeple sûfîler, belli bir usul dairesinde vird telkin ederler. Usulü ve sayısı mürşid-i kâmiller tarafından belirlenen virdler bu yüzden bütün tasavvufî yollarda temel derstir. Virdler esmâü’l hüsnâ, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden derlenerek oluşturulur.

Konuya tasavvufî terbiye özelinde devam edecek olusak şu tarifi yapabiliriz: “Vird, müride şeyhi tarafından verilen ve günlük olarak okuması gereken zikir dersidir.” Seyrü sülûk eden bir mürid her gün bu dersi muntazaman yerine getirmelidir. Çünkü virdi olmayanın vâridi (ilhamı, feyzi) de olmaz, denilmiştir. Virde devam neticesinde kulun kalbine gelen ilhamlara “vâridat” denir ki, bunlar ilahî ikramlardır. Yani bu hususta kulun beklentisi ve dahli yoktur. Belki “Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım” hadis-i şerifinin bir tecellisidir. Cenab-ı Hakk’ı zikretmeyen kişinin kalbi ise kilitlenip paslanmış kapı gibidir, ilahî feyz ve rahmete kapanmış olmasından korkulur.

Kur’an-ı Kerim’de Allah Tealâ’yı çok ve sürekli zikretmenin önemiyle ilgili pek çok ayet-i kerime vardır. Birkaçını mealen analım: “Hem Rabbinin ismini an. Ve her şeyden kesilerek O’na yönel.” (Müzemmil 8); “Onlar ki, Rablerine secde eden ve kâimler olarak (namaz kılarak) gecelerler.” (Furkan 64); “Sabah akşam Rabbinin adını an (sabah, öğle ve ikindi namazlarını kıl). Gecenin bir kısmında da O’na secde et (akşamla yatsı namazlarını kıl). Bir de O’nu geceleyin uzun bir süre tesbih et (teheccüd namazı kıl).” (İnsan 25-26)

Abdülvehhab Şarânî kuddise sırruhû hazretleri vird konusunda şöyle der: “Müridlerin en önemli virdi zikrullahtır. Çünkü namaz her ne kadar büyük bir zikir ise de, zikrin caiz olduğu bazı vakitlerde namaz caiz değildir. Kerahat vakitleri gibi... Zikir ise böyle değildir, ona mani olabilecek hiçbir durum yoktur.”

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin; “Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devamlı yapılanıdır.” hadis-i şerifini rehber edinen ve her durumda Cenab-ı Hakk’ı zikretmeye özen gösteren tasavvuf ehli, virdlerine son derece bağlıdır. Her gün şevk ve muhabbetle derslerini yerine getirirler. Bunun neticesinde, hayatın en zor ve önemli anı olan ölüm anında bile dillerinden Cenab-ı Hakk’ın ism-i şerifi dökülür, kalpleri O’nunladır. Cüneyd-i Bağdâdî kuddise sırruhû hazretleri vefatı anında virdini okurken etrafındakilerin “Bu halde hâlâ kendini niye yoruyorsun?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Artık defterim kapanmak üzere. Şu anda ben virdle meşgul olmayayım da kim olsun!”

Ebu Tâlib el-Mekkî kuddise sırruhû hazretleri virdin önemi hususunda şöyle buyurur: “Virdlere devam etmek müminlerin ahlâkı, âbidlerin yolu, imanın çokluğu ve yakînin alametidir.” Aslında vird, Allah Tealâ’nın kulu üzerindeki haklarından biridir. Çünkü en çok zikredilmeye layık O’dur. Bu sebeple virdine özen gösteren, aksatmayan kullarını O kendisine yaklaştırmakta ve gözlerindeki perdeyi kaldırmaktadır.

Yine Ebu Tâlib el-Mekkî hazretleri virdlerin çeşitleri ile ilgili olarak şöyle der: “Vakti belirlenen ve devamlı yapmak üzere vazife edinilen amellere vird ismi verilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in ‘hizb’ ismi verilen bölümlerinden herhangi birinin her gün okunmasına da vird denir. Bazı amel sahiplerinin virdi, her gün belli miktarda Kur’an-ı Kerim okumaktı, bazısınınki nafile namaz kılmaktı. Bazı âlimler virdlerini gece gündüz belirledikleri vakitte yapıyorlardı. Bir ayet-i kerimeyle meşgul olmak, namaz kılmak, tefekkür etmek veya bir müşahedede bulunmak şeklinde vird edinenler de vardır.”

Ebu Tâlib el-Mekkî kuddise sırruhû hazretlerinin bu sözleri virdin genel manasıyla ilişkilidir. Tasavvufî terbiye ve kemalât yolunda vird, mürşidin verdiği, usulü ve sayısı belli olan derstir. Bunun yanında, yolun usulüne aykırı olmaması bakımından izin alınarak Ebu Tâlib el-Mekkî hazretlerinin bahsettiği üzere sâlikin kendisine özel virdler edinmesi de mümkündür.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy