Aramak

Dil ve Gönül

Rus edebiyatının büyük yazarı Lev Tolstoy, İnsan Ne İle Yaşar? adlı eserinde “Kalbinesor, böyle yaşanır mı hiç?” diyor ve içerisinde dünyamızda ne varsa dil onu söze döküyor. Hz. Mevlâna kalbi denize, dili kıyıya benzetiyor. Denizde ne varsa kıyıya o vuruyor.

Bugün, geçmişe nispetle konuştuklarımız yüzünden büyük problemlere sebebiyet verebiliyoruz. Çünkü bir söz, bir an içinde dünyayı dolaşıyor. Sükûtu yani sessizliği altına benzeten bir medeniyetin mensupları olsak da, üzülerek ifade edelim, neyi nerede ve ne zaman konuşmamız gerektiğini bilmiyoruz. Aklımıza gelen her şeyi söyleme hoyratlığı sadece etrafımızda değil, kendi içimizde de yıkımlara sebep oluyor. Sözün bağlayıcılığı bizi yeterince ürpertmiyor. Konuştuklarımızla sınanacağımız gerçeği hayatımızın merkezinde durması gerekirken, nedense yanımızdan yöremizden bile geçmiyor.

Dünyayı zapt eder, söze esir olur

İnsanoğlu tarihin her döneminde büyük imparatorluklar kurmuş. Sezar, Atilla, Cengiz Han gibi büyük hükümdarlar kıtalar aşmış, dünyanın yarısından fazlasına hükmetmiş. Şimdi insanlık uzayın fethi ile meşgul. Ama insan hep aynı; bir sözün, bir tek kelimenin esiri olabiliyor.

Geri dönüşü olmayan bir yola girmek gibi de düşünebiliriz söz söylemeyi. Ağızdan bir kez çıkmışsa ya gereğini yapmalı yahut bedelini ödemeliyiz. Ya biz sözümüzde durmalıyız ya da sözümüz bizde durmalı. Yani yapamayacağımızın sözünü kimseye vermemeliyiz. Bilindiği üzere yalan büyük günahlardan sayılıyor.

Söz, etrafımızdakilerin gönüllerini paramparça eden, fitnelere sebep olan, toplum arasına nifak sokan amansız bir belaya dönüşebiliyor. Düşünmeden konuşmanın cezasını, ortaya çıkardığı neticeden etkilenen herkes çekmek zorunda kalabiliyor. Hele bugün yanlış yönlendiren, insanı insana düşman kılan bir çift söz, büyüyor büyüyor ve bir çığ gibi kitlelerin üzerine düşüyor. Düşünmeden, ölçüp tartmadan, doğruluğunu araştırmadan ortaya attığımız bir iddia, belki biz toprağa karıştıktan sonra da nicelerini tesiri altına almaya devam edebiliyor. Ahireti de kaybetmemize neden olabiliyor.

Cahille akıllı arasındaki fark

Yüce Kitabımız, nasıl konuşmamız gerektiğine dair oldukça net sınırlar çizmiş: “Doğru söz söyle.” (Nisa 9), “İkram-iltifat ederek konuş.” (İsra 23), “Gönül alıcı ol.” (İsra 28), “Tatlı dilli ve yumuşak sözlü ol.” (Bakara 263; Tâhâ 44), “Sözün tesirli, hikmetli olsun.” (Nisa 63), “Sesini yükseltme.” (Lokman 19).

Büyük sûfî Ahmed er-Rıfâî Hazretleri de kimin sözünün kıymetli olduğunun altını çiziyor: “Cahilin kalbi ağzında, akıllının dili kalbindedir.” Cahil olan aklına geleni, içinden geçeni önünü sonunu düşünmeden söyler. Hz. Mevlâna’nın deniz ve kıyı benzetmesine dönecek olursak, kalbinde de iyi şeyler olmadığı için dilinden zarar verecek şeyler sâdır olur.

Burada cahilden kasıt bilgisiz kimseler değil; Allah’ın emirlerine kayıtsız kalan, önemsemeyen, dahası, üzerine başka türlü yorumlar yapan kimseler. (Bkz. Bakara 67). Kişinin bilgisizliği onu cahiller zümresine dâhil etmez. Nitekim Allah, bilgisizlikten kaynaklanan yanlışları affedebileceğini beyan ediyor. (Bkz. Nisa 17)

Akıllı kişi ise kırk kez düşünür, bir kez konuşur. Hikmetli şeyler söyler. Saatlerce dil dökmekle elde edilemeyecek neticelere; düşünen, akleden kimselerin yani irfan ehlinin kuracağı bir cümle ile bazen bir bakışla ulaşılabilir. O nedenle Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi ya hayır söylesin veya sussun.” buyuruyor.

Ağzı olan konuşmalı mı?

Çok bilen konuşmaz, çok konuşan bilmez.” derler. Muazzam bir tespit. Çünkü beğenilme talebinin ayyuka çıktığı sosyal medya çağında ağzı olan konuşuyor. Ya da konuşmak için bir ağza sahip olmak yeterli bulunuyor. Söylediğimiz sözün, paylaştığımız mesajın ne olduğunun ehemmiyeti yok. Hatta kime ne kadar zarar verdiğimizin de. Yeter ki söz ağızdan çıksın, kelâm kalemden dökülsün! Yeter ki birileri beğensin!

Biz müminler, yani akıl ve ölçü sahibi kişiler bir kez söylerken kırk kez düşünmeliyiz. Cehaletin kol gezdiği, hakiki fikrin, doğru sözün, nitelikli ve hikmetli bilginin eskici pazarına düştüğü bu dönemde olması gereken, ihtiyaç miktarınca yerinde ve zamanında konuşmak. Âlemlere Rahmet İki Cihan Serveri Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin mevzuya ilişkin şu sarsıcı ikazıyla bitirelim. Hz. Muaz radıyallahu anh soruyor:

Ya Rasulallah, biz konuştuklarımızdan da hesaba çekilecek miyiz?

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem cevap veriyor:

– “Allah hayrını versin ey Muaz! İnsanları yüz üstü cehenneme sürükleyen dillerinin söylediklerinden başka nedir ki!

Anlayanlardan, idrak edebilenlerden olma duasıyla…

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy