SÖZ ARTIK SİHA’LARDA
Türkiye, İdlib konusunda inişli ve savunmasız insanlara umut olmaya devam edecek. Barış Pınarı ve Zeytin Dalı operasyonlarındaki kararlılığı gösterdiği takdirde Rusya’ya da en azından kısa vadede geri adım attıracak. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin fırsattan istifade planına ve katil Esed’in salvolarına rağmen üstelikte.
Geçen ay bu sayfalarda “İnsan-İdlib’de İmtihanı Kaybediyor” başlıklı bölüm böyle bitirmiştik. Dergimiz daha matbaadan gelmeden Hatay’ın diğer tarafında hiç beklenmedik gelişmeler yaşandı. Özellikle 2014’ten itibaren pek çok iş birliği yaptığımız Rusya üç askerimizin şehit edilmesine göz yumdu. Kremlin’i arkasına alan rejim güçleri, yine onların silahlarıyla hem de mübarek Regaip Kandili gecesinde havadan saldırdı. İddia o ki, menfur olaydan önce Özgür Suriye Ordusu rejim güçleriyle çatışırken orada bulunan beş askerimizden biri şehit edildi, Rusya da intikam almak üzere kandil gecesi bir araya gelen askerlerimize kalleşçe saldırılmasına izin verdi. Savaş meydanında mertçe vuruşan, ele geçirdiği esirlere insanca muamele yapan Mehmetçik öyle namertçe muameleye maruz bırakıldı ki, yaralıları almaya giden ambulanslar dahi bombalandı!
Rusya, böylelikle Türkiye’nin geri adım atacağını düşünüyor, belki de istediği koşullarda Türkiye ile Baas rejimini masaya oturtmaya niyetleniyordu. Ancak planlar tutmadı. Hem Moskova’nın hem de Şam’daki gölgesinin hesaplamadığı bir şey vardı. Türkiye’nin kullanamadığı Suriye hava sahasına, tamamen yerli kaynaklarla ürettiği Silahlı İnsansız Hava Araçlarını (SİHA) gönderdi. Rus yapımı hava savunma sistemleri S300’le korunan Suriye hava sahası ne oldu ve nasıl olduysa SİHA’ları tespit edemedi. Elim hadisenin yaşandığı 27 Şubat 2020’den, Rusya’da 5 Mart 2020’de gerçekleştirilen İdlib Zirvesi’ne kadarki süreçte Moskof destekli Esed güçleri SİHA’larla adeta abluka altına alınarak tarumar edildi. Hava savunma sistemleri bile vuruldu. Yalnızca Baas yönetimi değil, Rusya’nın da SİHA saldırısı ile iki milyar dolara yakın zarara uğradığı söyleniyor.
Moskova’da yapılan zirvenin önceliğinde Devlet Başkanı Vladimir Putin’in mimikleri, SİHA’ların sahada nasıl derin tesirler bıraktığının göstergesiydi. Serakib’de kontrolün son anda rejim güçlerine geçmesi Rusya’yı rahatlatmış olsa da, İdlib hezimeti çok önceden planlanan görüşmelerin seyrini tamamen değiştirdi. 5 saat 40 dakika süren zirve-nin neticesi olarak ilkin ateşkes ilan edildi. Devamında Lazkiye’den başlayarak Barış Pınarı ve Fırat Kalkanı Harekâtı bölgeleri için sınır sayılabilecek M4 karayolunun kuzeyi ve güneyindeki altışar kilometrelik alanın güvenliği Türk ve Rus askerleri tarafından sağlanacağı açıklandı. Ayrıca rejim tarafından yapılacak her türlü saldırıya Türkiye’nin karşılık verme hakkının olduğunun altı çizildi. Ve Suriye krizine yönelik nihaî çözüm buluri-na dek, Türkiye’nin Soçi’deki mutabakat da dahil olmak üzere bölgedeki inisiyatiflerini sürdürmekte kararlı olduğu vurgulandı.
Şüphesiz kazanımlar, askerlerimizden birinin tek damla kanının bedeli olamaz. Fakat Türkiye, sıkça paylaştığımız gibi inancının ve medeniyetinin kendisine yüklediği misyonun gereğini yerine getiriyor. Canlarını Rus füzelerinden ve Şebbihaların caniliğinden kurtarmak için İdlib’e sığınan yaklaşık 4 milyon kişinin askerlerimizden talep ettikleri şey, yalnızca tarihin tekerrür etmesinden ibaret değil: “Bizi Esed’in canilerine terk etmeyin, şerefli Türkiye’nin kurşunlarıyla siz öldürün…”
Mazlumların yaralarına merhem olmak için binlerce kilometre ötelere revan olup canı pahasına mücadele eden dedelerin torunları, bugün sadece kendi güvenliğini sağlamakla kalmıyor; ümidini yitirmiş çocuklara da hâmi olmak için orada varlık gösteriyor. İnsanoğlunun mazisinde ender göreceği acımasız masumların nefes alabileceği, huzur ve barış içerisinde yaşayabileceği şekle büründürmek için sınır ötesinde bulunuyor.
Suriye, büyük devletlerin kıyasıya mücadele ettiği bir ringe dönüştü. Lakin şimdi asla göz ardı edileme-yecek yeni bir güç var sahnede. Türkiye, ürettiği yerli ve millî silahlarla bağımsız devlet olma yolunda önemli adımlar atmıştı. Kendi hava savunma sistemimiz Hisar’ın da sürülmesiyle artık denklemin tamamen değiştiğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. İçimizdeki kutuplaşmayı da çözersek, inşallah bu kurtlar sofrasından alnımızın akıyla çıkacağız.
YUNANISTAN KENDI CEHENNEMINE YÜRÜYOR
Hepimizin malumu bir hikâye var. “Tekrar iyi-dir, yüz seksen kez olsa bile” kabilinden; tam da yeri olduğu için yazma ihtiyacı hisseden diyoruz: Nehir kenarına gelen akrep, karşıya geçmek için kara kara düşünürken, birden suyun içindeki kurbağayı fark eder ve seslenir: “Kurbağa kardeş, beni sırtında karşıya geçirir misin?” Kurbağa, başına gelecekleri bilircesine “Olemez, sen beni sokarsın!” der. Fikretiyle akrebin ikna girişimlerine karuz kalmaz ve sırtına alır. Tam kıyıya gelmek üzereyken akrep kurbağanın sırtını sokar ve iner. Kurbağa acı içerisinde “Söz ver-miştin, hani sokmayacaktın beni?” diye haykırınca akrep, “Benim karakterim bu, karakterimin gereğini yapıyorum.” diye karşılık verir.
Sığınmacı akınının başladığı gün bu yana Batı’ya açılan kapı-larını kapatan Türkiye, İdlib’de olan bitenin ardından geçişlere izin vereceğini açıkladı. Aralarında Afganistan, Pakistan, Afrika ve Suriyelilerin bulunduğu binlerce mülteci Yunanistan sınırına akınetti. Yunanistan polisinin mukavemetiyle karşılaşan siviller, masaya bırakıldıkları gaz bombaları ve plastik mermilere rağmen direniyor. Kaçak yollarla sınırın ötesine geçebilen mülteciler dövüldükten sonra eşyalarına ve elbiselerine el konularak Edirne’ye gönderiliyor.
Deniz yolunu kullananların durumu da iç acıtıcı. Binlerce Euro öde-yerek tuttukları şişme botlara binen kadınlar, çocuklar ölüme terk ediliyor. Teknelerle yanlarına kadar gelen Yunan askerleri, uzun sopalarla masumların çığlıklarını hiçe sayarak botlarını batırıyor. Yetmez-miş gibi, Yunan faşistler ellerinde silahlarla sınırda bulunan ve tek meseleleri Avrupa’ya gidip kendilerine yeni bir hayat kurma olan insanları “avlıyorlar”. İzleyenleri dehşete düşüren, gözlerini-lendiren vakalar zuhur ediyor.
Afganistanlı Arapzâde ailesi üç çocuğuyla birlikte Yunanistan’a geçiş yaptıktan sonra yakalanmış. Annesi babası ve iki kardeşi bir araca bindirilen on yaşındaki Menice, başka bir arabaya bindirilerek Edirne’ye geri gönderilmiş. Aile fertleriyle irtibatı kopan Menice, Edirne’de sığınmacıların arasında yapayalnız kalmış. Gazeteciler kendisiyle röportaj yaptığın-da durumu anlatıyor. Nihayet Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının girişimleriyle annesine babasına, kardeşlerine kavuşuyor.
Yunanistan, çok değil, 78 yıl önce Nazi zulmünden kaçmak için Türkiye üzerinden geçerek Suriye’ye sığınmışlar, Halep’in Osmanlı başkentlerine merhem olmaya gayret gösteriyor. Ellerinde avuçlarında ne varsa satan ve hiçbir dayanakları, koruyucuları olmayan mültecilere yiyecek ve giyecek yardımı yapıyor. Yetmiyor, polis gönderemeyerek insanlık dışı muameleleri engelliyor, sığınmacı botlarını batıran Yunan teknelerini kovalıyor. Kelime-nin tam anlamıyla kendine yakışanı hakkıyla yerine getirerek yeni Aylan Kürdî’ler olmasın diye bütün gücüyle mücadele ediyor Türkiye.
Yunanlılar, çok değil, 78 yıl önce Nazi zulmünden kaçmak için Türkiye üzerinden geçerek Suriye’ye sığınmışlar, Halep’in Osmanlı başkentlerine merhem olmaya gayret gösteriyor. Ellerinde avuçlarında ne varsa satan ve hiçbir dayanakları, koruyucuları olmayan mültecilere yiyecek ve giyecek yardımı yapıyor. Yetmiyor, polis gönderemeyerek insanlık dışı muameleleri engelliyor, sığınmacı botlarını batıran Yunan teknelerini kovalıyor. Kelime-nin tam anlamıyla kendine yakışanı hakkıyla yerine getirerek yeni Aylan Kürdî’ler olmasın diye bütün gücüyle mücadele ediyor Türkiye.
Tıpkı girişte anlattığımız hikâyedeki akrep gibi Yunanistan da karakterinin gereğini yapıyor! Bir Yunan atasözü şöyle der: “Cehenneme giden yolda yürümek kolaydır.” Yunanistan kendisi için basit olanı seçti ve hiçbir şey yapmasa bile kazanabileceği kolay bir imtihanı bile isteye kaybetti.
Hak yenir, ama hazmedilmezmiş. Hiç kuşku yok ki sırtında heybesiyle, çocuklarının elinden tutarak Avrupa’ya gitmekten başka hiçbir “suçu” olmayan insanlara çektirdiklerinin bedeli de ağır olacak.