Batı’nın Dostluğu Kullandığı Yere Kadar
İnsanoğlunun başına gelen acı hadiseler sadece zihinlere kazınan kötü anılar olarak görülmemeli. Yapılan küçük hatalar bazen büyük bedeller ödetse de, çıkarılacak dersler daha kötüsünün önüne geçmek için hayatî önem taşıyor. Bu açıdan Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini, siyaset ve ekonomi bağlamında değerlendirmek eksik kalır. Krizin uluslararası arenada yeni senaryolara zemin hazırlayacağı muhakkak. İktisadî anlamda ise, hele de küresel salgının etkileri tam olarak sona ermemişken, bazı ülkeleri darboğaza sokacağı bekleniyor. Lakin yaşananları her yönüyle muhasebe etmek, müslüman sıfatını taşıyanların temel prensibi olmalı.
Ukrayna’nın işgali, Batı’nın dostluğunun ne kadar “sahici” olduğunu göstermesi bakımından ibretlik. Kiev yönetimini, sırf Rusya’nın imajını düşürmek için kışkırtan Amerika Birleşik Devletleri ve Batı ittifakı, katliamlara rağmen sözünde durmuyor. Silah ve mühimmat alımı için gönderilen paraların da bu anlamda kıymeti yok. Milyonlarca insan Batı’nın karşılığı olmayan vaatleri yüzünden ölüme sürüklendi.
Bağlanan Sadece Kıtalar Değil
Köprü, medeniyetlerin en önemli yapı taşlarından. Suyun ötesine geçmenin imkânsız gibi görüldüğü devirlerde sadece kara parçalarını değil, gönülleri de birbirine bağlayan ecdadın torunları için köprüyü birkaç kelimeyle tarif etmek hayli zor. Medeniyetleri buluşturan bir coğrafyada yaşıyor olmamız, köprülerin betondan ibaret olmadığını ima ediyor bize. Bu nedenle köprü deyince heyecanlanıyoruz.
1915 Çanakkale Köprüsü, iki kıtayı bağlama özelliğiyle cihanşümul bir anlam ifade ediyor. 4608 metre uzunluğuyla dünyanın en uzun asma köprüsü sıfatını da kazandı. Anadolu-Avrupa geçişleri için tek alternatif olan İstanbul güzergâhını da rahatlatacak köprüyle iki kıta arası altı dakikada geçilebilecek. Yakıttan, enerjiden ve zamandan tasarruf hayatın pek çok alanına da yansıyacak.
Sanal Âlemin Sanal Kanaatleri
Sosyal medya hayatımızı bütünüyle kuşatmış durumda. Boş kaldığımız her an telefonlara sarılıyor ve aslında hiç ilgimizi çekmeyen konularla ilgili paylaşımları okuyor, videoları izliyoruz. Ekrana efsunlanmış gibi kilitleniyor ve gerçek hayatta neler olup bittiğini göremez hale geliyoruz. Sosyal medya kullanımı, maalesef sosyal medya bağımlılığına evrildi. Ve pek çok kişi için patolojik hale dönüştü. Elbette kendimizi tamamen bu sürecin dışında tutamayız. Sosyal medyayı görmezden de gelemeyiz. Lakin, ihtiyacı kadar tüketmenin erdem olması sosyal medya kullanımı için de geçerli.
Mezarlara Bile Saygıları Yok
Batı’nın mazisi de bugünü gibi yıkma ve yok etme hikâyeleriyle dolu. Çok eskilere gitmeye gerek yok. 20. yüzyılda Avrupa’da yaşananlara baktığımızda, barbarlığın tarifinin ete kemiğe bürünmüş haline rastlarız. Bu öyle bir hınç ki yüzlerce yıllık mezarlar da nasibini alıyor. İskeçe’nin Horozlu köyündeki müslüman mezarlığının spor tesisi yapmak için yıkılması, bu kinin son yansımalarından biri. 1700’lü yıllara ait olduğu bilinen mezarlığın yerle yeksan edilmesine bölge yönetimi içerisinden itirazlar yükselse de, seslerin hayli kısık olması sonucu değiştirmedi.
Rızkı Veren Allah’tır
Dünya büyük krizlerin eşiğinde. Küresel salgının etkileri bütün dünyanın gündeminde. Uzak ya da yakın bölgesel çatışmalar domino etkisi yapıyor, her yerde hissediliyor. Biz de olan bitenden etkileniyoruz. Özellikle son bir yılda peş peşe gelen zamlar insanlarda artık geçinemeyeceği hissiyatını doğurdu. Oysa bizler inançlı insanlarız. Ve dinimiz, Allah’ın yeryüzüne gönderdiği her canlının rızkına kefil olduğunu söylüyor. Okyanusların dibindeki en küçük mahlûkun rızkını veren Allah, eşref-i mahlukat olarak yarattığı insanın rızkını da şüphesiz verecek. Büyük İslâm mütefekkiri İbn Haldun “Kıtlık zamanlarında insanları öldüren şey açlık değil, fazlaca alıştıkları tokluktur” diyor. Öyleyse bize düşen sabretmek ve azimle daha çok çalışmak olmalı.
Casusu Uzakta Aramamak Lazım
İran toprakları, insanlık tarihinin en büyük casusluk teşkilatlarından biri olan Bâtınîliğe ev sahipliği yapmıştı. Hasan Sabbah tarafından kurulan örgüt, faaliyet gösterdiği bölgede Büyük Selçuklular da dahil olmak üzere pek çok devletin başına bela olmuştu. Kuşkusuz Haşhaşilerin söz konusu coğrafyaya bıraktıkları miras yalnızca sapkın inançları değildi. Casuslukla Güney Asya ve Orta Doğu’ya kök söktüren Batınîlerin bu hususta bölgeyi önemli ölçüde etkiledikleri görülüyor.