Dünyaya kapılmanın, onun hakikatini göz ardı etmenin sebeplerini tek tek sıralamak mümkündür belki. Fakat bütün sebepleri tek kelimeyle ifade etmek icap etseydi, en uygun kelime “gaflet” olurdu.
Kur’an-ı Kerim’e göre insanoğlunun dünya macerası Âdem aleyhisselâm ile başlamıştır. Bu manada dünya, insanoğlunun hayata gözlerini açtığı beşiktir. Çocukluğu, gençliği, olgunluğu ve ihtiyarlığı hep bu dünya zemininde gerçekleşir. Dünya ile iç içedir insan. İnancının da etkisiyle zamanla dünya hakkında bazı kanaatlere ve tecrübelere sahip olur: “Dünya fanidir”, “Dünya boştur”, “Dünya imtihan yeridir”, Dünya iki kapılı bir handır”, “Dünya gelip geçicidir”, “Dünya kimseye kalmaz”, “Dünya ahiretin tarlasıdır” şeklinde tanımlar dünyayı.
Dünyanın kimseye yar olmadığını yakînen bilmesine rağmen, insan yine de dünyanın cazibesine kapılmaktan kendini alamaz. Dünyanın faniliğine işaret eden yukarıdaki sözler, duvarda asılı levhalardaki süsten öteye geçemez çoğu zaman.
Dünyaya kapılmanın, onun hakikatini göz ardı etmenin sebeplerini tek tek sıralamak mümkündür belki. Fakat bütün sebepleri tek kelimeyle ifade etmek icap etseydi, en uygun kelime “gaflet” olurdu.
Gaflet istilası
Gaflet, öyle üzerinden kolayca geçilecek bir kelime değil. Sık kullanıldığı için belki aşinayız ama insan kendi gafletinden de gafil olabiliyor. Oysa ahirette başına gelecek bütün felaketlerin başlangıç noktası gaflet değil midir? Kısaca, “hakikate duyarsızlaşıp göz ardı etme, unutma” olarak tarif edebileceğimiz gaflet, beşerin en bariz zaaflarından biri. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de insanın nankör (Hac 66), zayıf (Nisâ 28), zalim ve cahil (Ahzâb 72) olduğuna da dikkat çekilmekte.
Gaflet hastalığı kalbini, zihnini, bütün varlığını istila eden insan, en başta Rabbi’ni unuttuğu gibi, mutlaka yüzleşeceği ahiret hayatını da zayıf ya da uzak bir ihtimal olarak görür. Her ne kadar ahiretin varlığına iman etse de bu imanı sözde kalır, hiç bitmeyeceğini zannettiği dünyaya dört elle sarılır. Bütün planlarını ve yatırımlarını dünyayı merkeze alarak yapar.
Dünya ve ahiretin sahibi Yüce Mevlâ (Necm 25; Leyl 13), Kur’an-ı Kerim’de yer alan birçok ayette dünya ve ahiretin keyfiyetine dair bizleri ikaz etmekte, tercihimizi ahiretten yana kullanmamızı şöyle öğütlemektedir:
“Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlı ve süreklidir.” (A‘lâ 16-17)
İbn Cerîr et-Taberî rahmetullahi aleyhin rivayetine göre Abdullah ibn Mes’ud radıyallahu anh, A‘lâ suresini okurken yukarıdaki ayete gelince okumayı bırakır ve arkadaşlarına dönerek şöyle der: – Biz de dünya hayatını ahirete tercih ettik!
Bunu duyanlar başını öne eğip susar. O şöyle devam eder: – Biz dünya hayatını tercih ettik. Çünkü onun süsünü, kadınlarını, yiyeceklerini içeceklerini gördük ve bu bizi ahiretten alıkoydu. Böylece geçiciyi tercih ettik, kalıcıyı terk ettik. (Taberî, Câmiu’l-beyân, 24/375) İbn Mes’ud radıyallahu anhûnun bu ifadesi, bir durum muhasebesinin yanı sıra onun tevazusunu ve hassasiyetini gösterir. (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm 8/382)
Dünyaya karşı insanların tavrı ve dünyanın mahiyeti hakkında bilgi veren ayetlerden bir kısmını şöyle sıralamamız mümkündür:
“Ey İnsanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadı gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın.” (Fâtır 5)
“Hayır! Doğrusu Siz çabucak gelip geçeni seviyor, ahireti ise bırakıyorsunuz.” (Kıyâme 20-21)
“Bilin ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlatta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi, ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir ama sonra kurumaya yüz tutar. Bir de bakarsın ki sararmış, ardından çer çöp haline gelmiştir. Ahirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir faydalanmadan başka bir şey değildir.” (Hadîd 20)
Hangisi önemli?
Fahreddîn Râzî rahmetullahi aleyh tefsirinde bu ayet hakkında şu açıklamaları yapmaktadır:
“Bu ayetin asıl maksadı dünyanın önemsizliğini, ahiretin önemini ortaya koymaktır. Allah Tealâ, ‘Dünya bir oyun, bir eğlence, bir süs ve bir övünme vesilesidir.’ buyurdu. Bu gibi şeylerin önemsiz olduğunda hiç şüphe yoktur. Ahiret hakkında ise, ‘Orada devamlı çetin bir azap veya kesintisiz biçimde Allah’ın rızası vardır.’ buyurdu. Bunların da büyük şeyler olduğunda şüphe yoktur. Bil ki aslında dünya hayatı da bir hikmet ve gayeye yöneliktir. (...) Ayrıca hayatı yaratan da O’dur. Hayatın kendisi de bir nimettir. Hatta bütün nimetlerin temelidir. Bu sebeple dünya hayatının tamamı kötü ve kınanmış değildir. Ama kim kalkar da bu dünya hayatını, Allah’a itaat uğruna değil de şeytana itaat ve nefsin istekleri uğruna harcarsa, işte kınanan budur.” (Mefâtîhu’l-Gayb 29/463)
Dünya hayatının yağmura benzetildiği diğer ayette Allah Tealâ şu misali vermektedir:
“Dünya hayatının hâli, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki onunla yeryüzünde insanların ve hayvanların yiyeceği bitkiler bitip birbirine karışır. Böylece yeryüzünün ziynet ve ihtişamını takınıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) gelivermiştir ve sanki dün hiç yokmuş gibi onu tâ kökünden koparılıp biçilmiş bir hâle getirmişizdir. İşte biz, düşünen bir toplum için ayetleri böyle açıklarız.” (Yûnus 24)
Ayette ifade edildiği gibi âfet sonrası bahçe sahiplerinin son derece üzüleceğinde şüphe yoktur. İşte kalbini dünya zevklerine ve güzelliklerine bağlayan her insanın durumu da aynıdır. Bu insan o şeyleri elde edemediğinde üzüntüsü artar ve onlara karşı aşırı bir hayıflanma içine girer. (Mefâtîhu’l-Gayb 17/233-237)
Çok kısa olmasına rağmen, dünyada ebedî yaşama ümidiyle hareket edenler bir başka ayette şöyle uyarılır:
“İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” (Şuarâ 129)
Nitekim Kur’an-ı Kerim, kıyamet gününde bazı insanların dünyada çok az bir vakit kaldıklarını itiraf edeceklerini bildirmektedir:
“Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada bir akşam veya bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.” (Nâziât 46)
“Kıyametin kopacağı gün günahkârlar, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler.” (Rûm 55)
Âdem babamızdan itibaren dünya sahnesine çıkan her insan yukarıdaki ayetlerin muhatabıdır. Kâinatı var eden Cenâb-ı Hakk’ın beyanıyla dünyanın fani ve geçici olduğu da muhakkaktır. Hâl böyle iken mümine düşen dünyaya aldanmamak, dünya hayatını ahiret sermayesi olacak şekilde değerlendirmektir. Dünyaya aldanmaktan, öldükten sonra dünyanın fani olduğunu anlayıp mahcup ve pişman olmaktan Rabbimize sığınırız.
“Günahkârları, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp şöyle dedikleri vakit bir görsen: ‘Rabbimiz! (gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki sâlih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız.’” (Secde 12)