Aramak

Editörden - Yol Ayrımında Dindarlık

Hepimizin dindarlığının sınandığı anlar var. Hayat belli bir rutin üzere sürüp giderken pek test etmediğimiz sınırlara dayandığımız, kendi iç dünyamızda keskin bir yol ayrımını fark ettiğimiz anlar. Nefsimizle baş başa kaldığımız, ancak net bir kararlılıkla istikameti koruyabileceğimiz zamanlar.

Kendimizi çok haklı, muhatabımızı çok haksız görüp yıkıcı bir öfke patlamasının eşiğine dayandığımız zaman mesela. Ya emrolunduğumuz ahlâkı hatırlayıp o öfkeyi yutacağız ya bırakacağız.

Yine mesela, bunca zaman Allah’tan korkup nefsimize gem vurduğumuz bir haram kolayca, gözlerden ırak karşımıza çıktığında. Ya nefsimize ya Âlemlerin Rabbi’ne boyun eğeceğiz.

Belki de en çok, önümüzde hazır ve kolay ama dinin meşru saymadığı bir menfaat karşısında geliriz bu yol ayrımına. Diyelim muhatabımız bize safça itimat halinde. Bir tek yalanla, hatta susup gerçeği saklarsak iş hallolacak. Satışımızı veya alışımızı istediğimiz şartlarda yapabileceğiz. İşte kendimizle, dindarlığımızla yüzleşme zamanı. Ya din ya menfaat!

Meselenin bu alım satım kısmı çok önemli. Çünkü hayli zamandır yalanın, abartmanın, gerçeği saklamanın yani türlü çeşit aldatmanın ticarî hayatın “normali” sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Ne yazık ki birçoğumuz da kolay bir formülasyonla meseleyi çözmüş görünüyor. “Dindarlık namazla, oruçla olur. O işler başka alışveriş başka!”

Fakat o başka bu başka değil. Bu dinin yarısı Cenâb-ı Allah’ın haklarına, yani ibadet ve taatimize riayet etmek ise diğer yarısı kul haklarına riayetten ibaret. Kitabî ifadeyle söylersek; hukukullah’a ve hukuku’l-ibâd’a riayet. Din bu ikisinin toplamından ibaret.

Hangi fıkıh kitabına bakarsanız bakın, karşınıza iki ana bölüm çıkacak: “İbâdât” yani ibadetler bahsi ile “muamelât” yani evlilikten ticarete insanlar arasında olabilecek her türlü münasebetler. (Ahlâk-ı İslâmiyye bahsinin de büyük ölçüde muamelâtla alakalı olduğunu hatırlayalım.) Bu bölümleri okuyunca karşı karşıya kaldığımız hakikat şu: Bencillik, çıkarcılık ve hazcılıkla dindarlık bir arada olmuyor!

“Allah zor imtihanlar vermesin” duası, nefsin böyle zorlandığı, kazanmanın ve kaybetmenin bıçak sırtı olduğu durumlar için yapılıyor şüphesiz. Ama bu duanın dilden kalbe inmesi için imtihanın bilgisine ihtiyaç var. Özellikle ekonomik faaliyetler, alım satım söz konusu olduğunda. Bu bakımdan “Kâr mı İflas mı?” başlıklı İhyâ alıntımızı bir başlangıç olarak görüp, muamelâtta dindarlığın muhafazası için gerekli hükümleri öğrenmeye davet ediyoruz.

Eylül sayımızda buluşmak üzere inşallah.

SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy