Zulüm meselesi söz konusu olduğunda her nefsin, hepimizin kendini temize çekmesi en kestirme, en yaygın tavır. Öyle ya, dünyada mazlumların üzerine ateşler yağdırılırken, katliamlar, cinayetler, türlü çeşit vahşet gırla giderken bizim zulümden ne hissemiz olabilir? Olsa olsa biz mazlum olabiliriz.
Fakat işin iç yüzü başka. Eğer “âdil” değilsek yani “adl” sıfatını taşımıyorsak kendimize hiç yakıştıramadığımız zalimlikten hayli hissemiz var demektir. Ve bizim sadece güncel haber olarak ayaklarımızı uzatıp izlediğimiz o zulümler “adl” vasfını taşımayanların işleridir.
Dilimizde sadece “adalet” halini kullanmamız yanıltmasın. Zulmün zıddı olan “adl”in manası ise hukuk, mahkeme, yasa gibi kurumsal yapı ve edimlerle sınırlı değil. Her bir insan bu vasfı ya taşır veya taşımaz. Çünkü mana kapsamında “doğru yolu izleme, takvâya yönelme, dürüstlük” de var. Mesela yalan söyleyen kişi adl vasfını kaybeder. İlâhî sınırları çiğneyip harama bulaşan, farîzaları terk eden de...
Şu halde Hz. Âdem ve Hz. Yunus aleyhimesselamın şahsî hatalarından dolayı Cenab-ı Hakk’a “şüphesiz ben zalimlerden oldum” diye gözyaşıyla iltica etmeleri meselenin bu yönüyle alakalıdır ve bizi yakından ilgilendirmektedir. Onlar ne kimsenin canına kıydılar, ne malına mülküne yürüdüler. Birincisi cennette bir yasağı çiğnemiş, diğeri ise ilâhî izin olmaksızın vazifeli bulunduğu şehri terk etmişti.
Kısaca, ilâhi emir ve yasaklara karşı her aykırılığımız bir zulüm. Kendimize zulüm. Kendisine zulüm halinde bulunan her kişinin zulmü, bilerek bilmeyerek kendisinden taşıyor, en yakınları başta olmak üzere ayak bastığı her karış toprağı etkiliyor. Âlemlere Rahmet Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin günde yetmişten fazla istiğfar etmesinde bu açıdan almamız gereken ders çok büyük. O yetmiş sayısı ise çokluktan kinaye; acaba kaç yetmiş idi?
Aileyi, sokağı, caddeyi, toplumu; topyekûn dünyayı zehirleyen, tefessüh ettiren zulmü bu bakımdan iyi anlamalı ve asla nefsimizi müstağni görmemeliyiz. Cenab-ı Hakk’ın kudret ve iradesinin bir eseri olan ve insana müsahhar kılınan bu dünyaya, insan kardeşlerimize, her biri eşsiz sanat eseri olan hayvanlara bitkilere ne yaptığımıza bakmalıyız. Bizim varlığımız onlara iyi mi geliyor kötü mü? Yani zalim miyiz âdil mi?
İçinde bulunduğumuz rahmet mevsiminin hallerimizi güzelleştirmesini, hüsn-i hâtimemize vesile olmasını niyaz ile Mirac ve Berat kandillerinizi tebrik ederiz. Nisan sayımızda buluşmak üzere inşallah.