Osmanlı sultanları arasında önemli bir yeri olan Fatih Sultan Mehmed Han, saltanatı boyunca Batı dünyasının korkulu rüyası olmuştu. İstanbul’un fethedilmesi bu korkuyu tetikleyen en önemli unsurdu hiç kuşkusuz. Çünkü Batı dünyası özellikle de Roma, sıranın kendisine geldiğini düşünüyordu. Batı’nın “Büyük Kartal” dediği Fatih Sultan Mehmed’in vefatı da rahat bir nefes almalarına neden olmuştu. Peki, neden bu kadar korkuyor ve çekiniyorlardı? Bu sıra dışı padişahın karakteri ve zekâsı onların korkularını besleyen bir özellikte miydi? Fatih Sultan Mehmed Han nasıl biriydi? Osmanlı’nın en kudretli Sultanı olan Fatih Sultan Mehmed ve Batı dünyası arasındaki gerilimin ana noktası neydi?
Öncelikle şunu bilmek lazım, Fatih yaşadığı çağın üzerinde bir zihne ve donanıma sahipti. Zekî, bilgili, kararlı, büyük bir hükümdar... Batılı devletlerin ise o dönemde böyle üstün özelliklere sahip kralları, liderleri yoktu. Esasen gölgesi altına sığınabilecekleri, huzur ve sükûn bulabilecekleri bir devlet organizasyonları yoktu. Karanlık Ortaçağ’ın ilkelliğini düşün. Zamanın Avrupa’sı böyle bir yerdi. Bu durum onları Osmanlı karşısında aciz bırakıyordu. Fatih İstanbul’un fethiyle Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin müjdesine mazhar olmuştu ve bin yüz yıllık Bizans İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden silmişti. Pek bahsedilmez ama kısa ömründe Doğu’ya ve Batı’ya tam yirmi beş büyük sefer düzenlemişti. Osmanlı’nın sınırları genişleyip devletten imparatorluğa yükselirken, Fatih dost düşman herkesin takdirini kazanmış bu arada on sekiz devleti de sınırlarına katmıştı.
Kısacası dönemin Batı dünyasının yaşadığı nitelikli devlet adamı eksikliğinin üzerine Fatih Sultan Mehmed’in sıra dışı şahsiyetini, başarılarını koyduğunuz zaman Batı’nın korkusunun nedenlerini daha rahat anlarsınız.
Sultanın hayatını ana hatlarıyla anlatabilir misiniz?
Fatih, 1432’de Edirne’de dünyaya geldi. Annesi Hatice Halime Hüma Hatun’dur; Fatih on beş yaşındayken vefat etmişti. Yani Fatih’in büyük fetihlerini görmeye ömrü vefa etmemişti. Fatih’in yetişmesinde dadısı Daya Hatun’un katkısı büyüktür.
Fatih, 1481 senesinde henüz genç denebilecek bir yaşta, elli yaşında sefere çıkarken vefat etti. Öldüğünde Batı dünyası günlerce bayram yaptı. Kayıtlarda Nikris hastalığından vefat ettiği yazılır. Nikris hastalığı halk arasında gut veya damla hastalığı olarak da bilinir. Özellikle çok fazla kırmızı et tüketenlerde görülür. Fakat bir suikastla zehirlenerek öldürüldüğüne dair rivayetler de vardır.
Peki, bu zehirlenerek öldürüldüğü iddiası doğru mu?
Dediğimiz gibi bu net bir bilgi değildir. Ancak özel doktoru olan Yakup Paşa tarafından uzun bir süre küçük dozlarda zehir verildiği ve sonunda sultanın vefat ettiği söylenir. Öldüğünde doktoru Yakup Paşa’nın yeniçeriler tarafından öldürüldüğü de anlatılır.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın devlet adamlığı söz konusu olduğunda akla ilk gelen hususlar nelerdir?
Karakteri üzerinden konuşursak şunu rahatça söyleyebiliriz. Fatih Sultan Mehmed sağlam bir azim ve iradeye sahipti. Kararlarında aceleci değildi; tam aksine gayet temkinli ve dikkatliydi. Ancak bir karar aldıktan sonra o kararın uygulanmasında yavaş hareket etmezdi. Bu onun devlet yönetimindeki ciddiyetini gösterir. Devlet işlerinde savsaklamaya, gevşekliğe kesinlikle izin vermezdi.
Devlet işleriyle ilgili konularda çok ketumdu, hissiyatını kesinlikle belli etmezdi. İzleyeceği siyaseti, devletin yapacağı hamleleri mutlak suretle saklı tutardı. Askerî hamlelerini ve siyasî kararlarını sadece muhatapları ile paylaşırdı. İstanbul’un fethini detaylı okuduğunuz zaman, genç yaşına rağmen itidalini ve soğukkanlılığını derhal fark edersiniz. Mesela şehrin fethi geciktiği zaman baş gösteren huzursuzlukta bütün sorumluluğu üstlenip gereken tüm hamleleri yapmaktan çekinmemiştir.
Kişiliği ile ilgili genel bir profil çıkarırsak en önemli başlıklar neler olur?
Sultan uzunca boylu ve ince yüz hatlarına sahipti. İyi giyinir, heybetli görünürdü. Nadiren güler, muhatabında hürmet ve korku uyandırırdı. Hem yerli hem Batılı kaynaklarda Fatih’in her şeyi merak eden, araştırıp öğrenen bir karakteri olduğu görülür. Diğer taraftan adaletli ve son derece dindar biri idi. Zekâsı, cesareti, sezgilerinin kuvveti herkesin ittifak ettiği özellikleriydi. Şairleri ve ilim adamlarını hem sever hem de korurdu. Onun döneminde birçok âlim İstanbul’a davet edilmişti.
Düşmanlarını iyi tanıması, zayıf noktalarını bilip ona göre hamleler yapması ve cesareti, Fatih’in büyük bir komutan olmasını sağlayan vasıflarından bazılarıdır. Büyük hedefleri olan ve hedeflerini gerçekleştirmek için de tüm imkânlarını zorlayan, kararlı birisiydi. Karşılaştığı zorluklar karşısında adeta çelik gibi bir iradeye bürünen bir liderdi. Padişahlığı zamanındaki başarılarda bu tavrı açıkça görülür. Mesela Belgrad Savaşı’nda yaşananlar buna güzel bir örnektir.
Savaş esnasında Osmanlı ordusu, Hunyadi’nin kuvvetleri karşısında dağılmaya başlamıştı. Neredeyse bir bozgun meydana gelecekti. Bu durumu gören Fatih Sultan Mehmed dudaklarını ısırıp kanatarak öne atılmış ve düşmana saldırmıştı. Sultan’ın düşmanla kılıç kılıca savaştığını gören askerler çok kısa zamanda toparlanıp düşmanı yendi.
Bütün bunların yanında İstanbul’un fethinden sonra farklı inançlara ve kültürlere karşı gösterdiği müsamaha da onun karakteristik özelliklerindendir. Halil İnalcık’ın dediği gibi, Fatih Sultan Mehmed bir imparatorluk buhranının içinde yaşamıştı ve ona da bir çözüm şekli getirmişti.(Devam edecek)