Aramak

GÜLDESTE

Kötülüğe Karşı İyilik

Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhû hazretlerinin hayatı ve irşadı hakkında önemli bilgiler aktarılan “Şemsü’ş-Şümûş: Güneşler Güneşi” adlı eserde el-Hac Hasan Şükrü, Mevlâna Hâlid’in eziyet ve zulümlere karşı iyilikle muamele tavrı hususunda şu değerli bilgileri aktarır:

Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû, Şah Dihlevî kuddise sırruhûdan aldığı bâtınî bir işaretle, kâmil velilerin kabrini ziyaret etmek amacıyla Bağdat’ı teşrif edip, Gavsü’l-Âzam Seyyid Abdülkadir Geylânî kuddise sırruhûnun zâviyesine yerleşti. O sırada merhum Süleyman Paşa’nın oğlu Said Paşa vezirdi.

Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû velîlerin kabrini ziyaret edip beş ay kadar irşadla meşgul olduktan sonra şeyhinin ve Bağdat velîlerinin manevi işaretleriyle Süleymaniye’ye geldi. Burada irşada başladığında Berzenciyye tarikatından bazı hasetçi kimseler ile birtakım münkirler ortaya çıktı. Onu kötüleyen risaleler yazarak türlü çeşit iftira, yalan ve karalamalarda bulundular. Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû kendilerine nasihatte bulundu ise de; “Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler” (Bakara 18) ayetinin sırrınca görüp işitememişlerdir.

Buna rağmen Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû bu kişiler için hayır dua ederdi. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de iman etmeyen sapmış topluluk hakkında; “Allahım, kavmime hidayet ver. Çünkü onlar bilmiyorlar.” diye dua etmiştir.

Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû ikinci defa Bağdat’a hicret etti. Avamdan ve havastan kişiler kendisinden feyzlenmeye ve tevbe almaya koştular. İrşad nuru ve velâyet-i kübrâsı gün gibi parlamış, en büyük âlimlerin ve avamın kendisine uyduğu biri olmuştu. Bağdat’ta kendisinden ilk olarak hilafet alan Bağdat müftüsü Ubeydullah el-Haydarî kuddise sırruhû hazretleridir.

Yarın Pişman Olmadan

Şemsü’ş-Şümûş: Güneşler Güneşi” adlı eserde Mevlâna Hâlid kuddise sırruhûnun her fırsatta iyiliği emredip kötülükten sakındırdığını vurgulayan el-Hac Hasan Şükrü, bunun güzel misallerinden birini şöyle verir:

Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû irşada başladıktan sonra Vezir Said Paşa, beraberindekilerle ziyaretine gelip yüksek huzurlarına ve mis kokulu odalarına girdiğinde, nice büyük âlimlerin ve fetva ehlinin bir hizmetçi gibi onun huzurunda huşû ve tevazu ile ayakta durduklarını gördü. Said Paşa, Mevlâna Hâlid kuddise sırruhûnun ihtişamını görünce kendini kaybedip titremeye başladı. Mevlâna Hâlid kuddise sırruhûnun üzerindeki celâl hali cemal haline dönünce rahatladı ve ondan dua istedi. Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû hayatının güzel bir sonla neticelenmesi için ona dua edip şu değerli nasihatte bulundu:

“Yarın o pişmanlık gününde herkes kendi nefsinden hesaba çekilecek. Sen ise kendinden ve yönetimin altındakilerden sorumlu olacaksın. O halde Allah’tan kork! Çünkü öyle bir gün gelecek ki o günün korku ve dehşetinden süt emziren anneler çocuklarını unutur, hamile kadınlar o gün çocuklarını düşürür. “...O gün insanları sarhoş gibi görürsün, halbuki onlar gerçekte sarhoş değildirler. Ne var ki Allah’ın azabı çok çetindir.” (Hac 2)

Vezir Said Paşa bu sözleri işitince yüksek sesle ağlamaya başladı. Bunun üzerine Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû ayağa kalkıp mübarek elini vezirin boynuna koydu ve beraber haremine gittiler. Said Paşa oradan ayrıldıktan sonra Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû yanındakilere, vezirin imanının sıhhat ve kuvvetliliğini haber vererek, “müjde olsun ona ki iki dünya saadetine erişti” buyurdu.

Şeriat Ameli, Tarikat Ameli

Nakşibendiyye meşayihinden Şeyh Abdurrahman-ı Tâhî kuddise sırruhû, halifesi Molla Abdülkadir’e şu satırları yazmıştır:

Ey Allah için sevdiğim kardeşim! Bize sırt çevirene sen de sırtını çevir. Çünkü her ne kadar hidayete tâbi olanlara, nefslerine tâbi olanları bundan menetmeleri vacip olsa da nefretleşmek, münakaşa etmek ve buğzlaşmak tarikatın âdabını yıkar ve muhabbeti yok eder. Bu zamanda Allah Tealâ’dan doğru yolu öğrenmeyi isteyerek kötü işlere kalben nefret beslenmekle yetinilmelidir. Çünkü bu zamanın sıradan insanları doğru yolu gördükleri halde onu yol edinmiyor, kötü yolu gördüklerinde onu yol ediniyorlar. İlim sahipleri ise kendi elleri ile yazdıklarını az bir paraya satmak için, “bu iş Allah indindendir” diyorlar.

Havassın maksadı dünya, avamın maksadı da zulüm olunca size ve bu hizmetçiye, saptıran şeylerden uzak durmak ve sapanlardan olmamak için Allah Tealâ’ya çok yalvarmak ve de sâdât-ı kiramın rabıtası ile istimdat isteyerek, “Ya Rabbi, bizi hidayete ulaştırdıktan sonra kalplerimizi kaydırma.” (Âl-i İmrân 8) demek gerekir.

Ayrıca, “Dünya az bir metadır, ahiret ise daha hayırlı ve bâkidir” (bk. Nisâ 77; A‘lâ 17) diyerek kendini beğenmeye, riya ve gösterişe ve şu alçak dünyaya arpa tanesi kadar da olsa bir an bile meyletmemek gerekir. Vallahi dünyaya meyletmeden insan Hak sevgisinden uzaklaşır.

Önceki ve sonraki büyüklerinin yolundan gitmeyi ve kurtuluşu istiyorsan, münkirler ona iftira ederken sen kendisine tâbi olduğun zatın aşkıyla meşgul ol. Münkirlerden bahsedip dilini kirletme. Onların sözlerini dinleme, yaptıklarına bakma. Halvette kalıp zikirle meşgul ol. Korku ipine yapışıp muhabbet ve şevk ile rabıta yap. Her ne kadar sen O’nu görmesen de O’nun seni gördüğünü bil.

Halvetten çıkınca da kardeşlerle beraber büyüklerin sohbetlerini yap. Kavuşmaktan ve ayrılmaktan hüzünle bahset ki kardeşler de içinde bulundukları kötü hallerine üzülsünler. Eğer senin kalbinde ilâhî aşk alevlenirse vallahi kardeşlerin kalplerinde de alevlenir. Çünkü onlar senden etkilenir.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy