Aramak

GÜLDESTE

MEHMET ALİ ÖZKAN

Mübahların Fazlası

İmam-ı Rabbânî hazretleri kuddise sırruhû mübahların fazlasından sakınmanın kişiyi haramlardan da alıkoyacağını belirtir. Bu hususta Mektûbât’ında şöyle der:

İnsanın meleklere üstünlük sağlaması ancak verâ (şüphelilerden kaçınma) ve takva üzere olmasıyla mümkündür. Allah Tealâ’ya yakınlık basamaklarında ilerlemek de buna bağlıdır. Çünkü melekler Allah Tealâ’nın emirlerine ittibada insanlarla ortaktır. Fakat onlarda mertebe bakımından yükselme yoktur. Bu yüzden verâ ve takvaya riayet etmek İslâm’ın en fazla önem verdiği hususlardan ve dinin vazgeçilmez kabul ettiği esaslardandır.

Temeli haramlardan kaçınmak olan bu konuda titiz davranabilmek, ancak mübahların fazlasından uzak durup zarurî olanlarıyla yetinilmesi durumunda en mükemmel şekliyle mümkün olabilir. Mübahları yapmada nefsin dizginleri gevşek tutulursa, şüpheli olan şeylere saldırır. Yani verâyı kaybeder. Şüpheli olan ise harama yakındır.

“Kim bir korunun (yasak bölgenin) etrafında dolanırsa yasak alanın içine girmesi an meselesidir.” (Buhârî, İman 39, Büyû‘ 2; Müslim, Müsâkât 41; vd.)

O halde anlaşılıyor ki, gerçek anlamda verâ ve takva derecesine ulaşabilmek için mutlaka mübahlarda zaruret miktarı ile yetinmek gerekir. Mübahların gerekli miktarını kullanırken de kulluk vazifelerini yerine getirmek için kuvvet kazanmak niyeti şart koşulmuştur. Bu niyet yoksa zaruret miktarı bile vebaldir.

Zarurî olmayan mübahlardan tamamıyla kaçınmak özellikle günümüzde zor olduğu için ve buna ulaşmak çok üstün bir hal olduğundan, öncelikle haramlardan kaçınmak esas kabul edilmelidir. Mübahların zaruretten fazlasını yapma sahası mümkün olduğunca dar tutulmalıdır. Yapılan gereksiz mübahlardan dolayı da sürekli tevbe edilmelidir. Zorunlu olmayan mübahları işlemenin haramlar sahasına kapı açtığına inanarak her zaman Allah Tealâ’ya iltica edip yalvarmak gerekir.

Umulur ki bu pişmanlıklar, istiğfarlar, yöneliş ve yalvarmalar mübahlardan kaçınmanın yerine geçer, onun yerini doldurur, zararlarını ortadan kaldırır, o zararlara karşı insanı korur.

Büyüklerden biri şöyle demiştir: “Allah katında, asi kulların boyun bükmesi, itaatkârların övünmesinden daha güzeldir.”

Haramlardan kaçınmak iki kısımdan ibarettir. Birincisi Allah Tealâ’nın haklarıyla, ikincisi ise kulların haklarıyla ilgilidir. İkinci kısmı gözetmek birinci kısmı gözetmekten daha önemlidir. Çünkü Hak Sübhânehû mutlak zengindir ve merhamet edenlerin en merhametlisidir. Kullar ise fakir, muhtaç, cimri ve hakikaten sıradandır.

Rasulullah aleyhissalâtu vesselam Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Üzerinde kardeşinin namus ve benzeri konularda bir hakkı olan kimse, altın ve gümüş paranın bulunmadığı gün (hesap günü) gelmeden önce hemen bugün kardeşinden helallik alsın. (Burada helalleşmediği takdirde hesap günü) eğer hayırlı bir ameli varsa, yaptığı haksızlık miktarınca kendisinden alınır, zulme uğrayana verilir. Eğer hiçbir iyiliği yoksa haksızlık yaptığı kişinin kötülüklerinden alınır, kendisine yüklenir.” (Buhârî, Zulüm, 10; Tirmizî, nr. 2419; Ebu Davud, nr. 3450)

Bir defasında Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem;

– Biliyor musunuz müflis (iflas eden kimse) kimdir, diye sordu. Sahabe-i Kiram;

– Biz müflis diye parası da malı da olmayan kişiye deriz, dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

– Ümmetimden müflis olan kişi şudur: Kıyamet günü namazıyla, orucuyla ve zekâtıyla gelir. Ancak dünyada iken falana sövmüş, filana iftira atmış, onun parasını yemiş, bunun kanını akıtmış, falanı dövmüştür. O kişinin sevapları hak sahiplerine dağıtılır. Üzerindeki haklar bitmeden sevapları tükenirse onların hatalarından alınır, kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” (Müslim, Birr 15; Tirmizî, nr. 2418; Ahmed, el-Müsned, 2/334)

Nasipsizlere Yazıklar Olsun!

Abdurrahman-i Tâhî kuddise sırruhû halifesi Molla Abdülkadir’e yazdığı bir mektubunda iyiliği emredip kötülükten sakındırmak konusunda şunları söyler:

Unutmayasın ki hidayet yolu şeriattadır. Bunun için müritlere iman ve İslâm’ı açıkla, dinin rükünlerini anlat, Fatiha’yı öğret. Rabbim şeriat ile insanları Allah Tealâ’ya çağırana rahmet etsin! Nasıl ve nerede imkân bulursan hemen üzerine düşen tebliğ görevini yerine getirmeye çalış. İnsanların senin anlattıklarına uyup uymadıklarına bakma. Ayet-i kerimede belirtildiği gibi:

“Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas 56)

Övenlerin övmesine, yerenlerin yermesine aldırış etme. Allah Tealâ her şeyi bilir ve O’nun bilmesi yeterlidir.

“Hem ahiret daha hayırlı ve bâkidir.” (A’lâ 17)

Önce kendini, sonra da kardeşlerini uyandır.

“Dünya menfaati önemsizdir.” (Nisâ 77). “Azana ve dünya hayatını ahirete tercih edene şüphesiz cehennem tek barınaktır.” (Nâziât 37-39)

Vah cehennemin ateşine, binlerce kez vah!

“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.” (Kehf 107)

Eyvahlar olsun bize, vah halimize! Allah Tealâ’nın şöyle dediği nimetleri kaçıranlara yazıklar olsun:

“(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık âfiyetle yeyin, için.” (Hâkka 24)

Bu nimetler, özellikle cezbe-i ilahî ile iki dünyanın nimetlerinden elini çeken ve sırf Allah Tealâ’ya yönelen mukarrebler içindir. Allah Tealâ hoşnut olarak onlara cennette tecelli eder. Rabbimiz’i hoşnut olarak göremeyene yazıklar olsun, binlerce kez yazıklar olsun! Cennete giremeyip cehenneme girenlere, görenlerin gördüklerini göremeyenlere, göremeyip de ateşte kalacak ve ayrılık içinde uzak düşecek dalâletteki kimselere yazıklar olsun!

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy