Günümüzde gecenin ilerleyen vakitlerinde bir şeyler yiyip sahura kalkmamak yaygın bir uygulama. Oysa sahur, pek çok açıdan başlı başına bir ibadet, adeta bir bereket ziyafeti.
Medine’ye hicretinden sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yanından ayrılmayan Enes b. Malik radıyallahu anh, Efendimiz’in şöyle dediğini rivayet eder: “Sahur yapın, çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhârî, Savm 2/678; Müslim, Sıyam 2/770)
Sahur kelimesi, Arapça ‘seher’ kelimesiyle aynı kökten gelir ve gecenin sonu ile sabah öncesi vakti ifade eder. Oruç tutmak maksadıyla gecenin son vaktindeki yeme içme anıdır. Bu vakte özel yemeğe de sahur denilmiştir.
Hadis-i şerifte ifade edilen ‘sahur yapın’ emrinden maksat sahur yemeğidir. İbadet niyetiyle yenildiği için "mübarek gıda" diye vasfedilir.
Oruç ibadetinden azami ölçüde yararlanmak için usulüne ve kurallarına uymak gerekir. Bunlardan biri de düzenli bir şekilde sahur yapmaktır.
Sahur ve iftar, orucu kolaylaştıran iki önemli sünnettir. Sahur, nefsi oruca hazırlama, iftar ise oruçla yorulan bedeni ödüllendirme vesilesi olarak değerlendirilebilir. Her ikisi de yeme içme faaliyeti olmasına rağmen, maddi ve manevi hazların birlikte harmanlandığı bereketli anlardır. İkisi de ibadettir.
İbadetlerde uyulması gereken temel kural, doğru niyet ve ihlâsla yapılmasıdır. Her ne kadar nice dünyevî fayda ve hikmetle dolu olsalar da ibadetler sırf Allah Tealâ’nın rızası ve kulluk maksadıyla yapılmalıdır. Bu niyet ve maksatla yapılmayan amel ibadet sayılmaz, geçerliliği de yoktur. Oruç ve oruçla ilgili ibadetlerde de kural aynıdır. Bu kurala uyulduğu takdirde yapılan ibadetlerin sevabı ve hikmeti hâsıl olur.
Rahmet içinde rahmet
Ramazan, ibadetlerin ve hasenatın bereketlendiği bir aydır. Manevî güzelliklere ulaşmayı sağlayan, nefs terbiyesi ve günahlardan arınmaya vesile olan, kaçırılmaması gereken önemli bir fırsattır.
Tabiatı gereği insan, meşakkatli işlerden hoşlanmaz. Nefsi insanı sorumluluklardan uzaklaştırmaya çalışır. Oruç ve oruçla ilgili sorumluluklar nefse ağır gelir. Seher vakti de uykunun en derin olduğu vakitlerdendir. Gecenin bu vaktinin sahura feda edilmesi nefse ağır gelir. Diğer taraftan amellerin en faziletlisi nefse en zor gelenidir. Bunu da ancak azim ve gayret sahibi kimseler yapabilir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu duruma binaen "bereket" hikmetine vurgu yaparak müslümanları sahura teşvik etmektedir.
Bereketin anlamı
Dinî anlamda "bereket", ibadet ve amellerin karşılığında kazancın artmasıdır. Yani Allah Tealâ’nın katında değeri olan bir amelin karşılığının fazlasıyla verilmesidir. Samimi kul buna inanır ve gereğini yapar. İbadet ve dua ile Rabbi'ne yönelir, hayrı ve bereketi yalnız O’ndan bekler. Bundan dolayı mümin iç dünyasında daima huzurludur.
İmam Kelâbâzi rahmetullahi aleyh, hadis-i şerifte geçen sahur bereketinin nasıl ve nelerde gerçekleştiğini şöyle izah eder:
"Bereket burada artmak, bol olmak anlamında kullanılmıştır. Doğru niyet ve kurallarına uyulduğu takdirde sahur, bereketi bol, mühim bir sünnettir. Bu açıdan ele alındığında sahurdaki bereket, yani artışla ilgili şunlar söylenebilir:
Sahur, gündüz ibadetleri için ilave bir güçtür. Sahur yemeği ile insan, gündüz tutacağı oruç ve yapacağı diğer ibadetler için bedenin ihtiyacı olan gücü tedarik etmiş olur ki bu da ibadet için takatin artması yani bereketlenmesi anlamına gelir. Nitekim sahurun gündüz orucu için takviye olduğu anlamında hadisler de mevcuttur. Bunlardan birinde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Sahur yapın, çünkü sahurda bereket ve kuvvet vardır.” buyurmuştur. (Buhârî, Sahih, Savm 2/678)
Allah Tealâ'nın müsaadesi
Sahur, oruç tutacak kimse için gece yeme ve içme iznidir. Dolayısıyla oruç tutacak kimsenin gece uyanıp fecre kadar yeme ve içmesine müsaade edilmesi helallerde bir artıştır. İslâm’ın ilk döneminde oruç tutacak olan kimsenin, eğer uyursa, gece sahur yemeği yemesi haramdı. Sonra Allah Tealâ, oruç tutacakların fecre kadar yeme ve içmelerine müsaade etti. Kur’an-ı Kerim’de mealen buyurulur ki: "...İmsak vaktine kadar yiyin için; sonra da geceye (iftar vaktine) kadar orucu tamamlayın." (Bakara 187)
İftara ilave olarak sahur yemeği-izin verilmesi Allah Tealâ’nın oruçlu kimseye ihsanı ve kolaylığıdır. Nitekim Cenab-ı Allah, yukarıda zikredilen ayet-i celilede bu ruhsatın hikmetini mealen şöyle bildirmiştir: "Allah nefsinizinize karşı zaaf göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı."
Ruhsatlar, genel olarak ümmete kolaylık ve bereket sağlamak maksadıyla verilmiş hükümlerdir. Mesela su bulunmadığında teyemmüm, müslümanlara lütfedilen ruhsat bereketidir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de ruhsatların kullanıl-ması ile ilgili genel kuralı şöyle ifade buyurmuşlardır: "Şüphesiz Allah, azimetlerinin (emrettikle-rinin) yerine getirilmesini sevdiği gibi ruhsatlarının (izin verdikle-rinin) da yapılmasını sever.” (İbn Hibban, Sahih, 3568; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, 3/89) Sahur, Allah Tealâ’nın yapmalarını teşvik ettiği bir ibadet ve kolaylıktır. Dolayısıyla sahur, oruç ibadetini kolaylaştırdığı için bereket, helallerde bir artmadır.
Ömrün bereketi
İmam Kelâbâzi rahmetullahi aleyh, sahur bereketinin aynı zamanda vaktin bereketiyle ilgili olduğunu ifade eder. Sahur, bizatihi bereketli bir zamanın içindedir.
Biliyoruz ki zaman insana bahşedilmiş en kıymetli nimetlerden biridir. Maddi ve manevi bütün nimetler zaman içinde bulunur ve gerçekleşir. Müslüman zamanını, ömrünü boşa tüketmez. İşte sahur vakti, ömrü bereketlendirmek için müslümanın önüne çıkan önemli anlardan biridir. Çünkü iyi değerlen-dirildiği takdirde karşılığı katlanarak arttırılacağı vaadedilen mübarek vakitlerdendir.
Sahurdaki bereketin bir anlamı da ömrün bereketlenmesidir. Bilindiği üzere insan ömrü sınırlıdır. Ne kadar olduğu bilinmeyen bu ömür uyku ile uyanıklık halinde bitip tükenir. Uyku hali ölüm gibidir; hayat adeta durur. Uyanıklık ise duyu organları aktif olduğu hayat hali-dir. Nitekim ayet-i kerimelerde uyku vefat, uyanmak ise diriliş, yani hayata yeniden kavuşmak şeklinde tasvir edilir.
Müslümana göre hayatta olmak demek iki anlama gelir. Biri ahireti mamur etmek; yani ibadet ve hayır hasenatla hesap gününe hazırlık yapmak... Diğeri, dünya hayatını mamur etmek; ecel gelene kadar bedeni faydalı vesilelerle beslemek ve muhafaza etmektir. Faydalı vesilelerden biri de yeme içme-dir. Allah Tealâ mealen şöyle buyurur: “Ey peygamberler! Temiz (helâl) şeylerden yiyin ve sâlih amel işleyin. Şüphesiz ki ben, ne yaparsanız hakkıyla bilenim.” (Mü’minûn 51)
İşte sahurla birlikte hayatın bu iki anlamı aynı anda gerçekleşir. Sahur, hem ahiretin hem de dünya hayatının mamur edil-mesi için bir vesiledir.
Sahur, uyku halinden uyanıklığa geçmek için yapılan bir feragattir. Bir anlamda uyku anını uyanık geçirmek suretiyle hayata katkı yapmaktır. Dolayısıyla sahur yapan kimse fazladan zaman da kazanmış olur.
Ayrıca sahur yapan kimsenin namaz, zikir, dua gibi ibadetler yapması da muhtemeldir. Bu durumda sahurun bereketi daha da artar. Bunları yapamasa dahi en azından sahurda besmele ve dua ile Allah Tealâ’yı anmış olur ki bunlar başlı başına bereketin anahtarıdır. Sırf oruç tutmak niyetiyle sahura kalkmak, az miktarda da olsa yemek veya içmek doğrudan ibadet sayılır.
Bir kutlu vakit
Sahurdaki bereketin, sahur vaktinin fazileti ile de ilişkili ol-duğunu belirtmiştik. Bunu biraz açalım:
Seher vakti, namaz vakitleri gibi Cenab-ı Hakk’ın değer verdiği, faziletli vakitlerdendir. Her gecenin sonuna doğru hayır kapıları açılır, feyz ve bereket indirilir, günahlar bağışlanır, dualar kabul edilir. Yani mübarek bir vakittir. Genellikle gafletle geçirilen bu vakitte uyanık olan, kendisine yönelen kullarının dua ve niyazlarını Allah Tealâ geri çevirmez, rahme-tinden mahrum etmez.
Bu vakitleri ihya edenler Kur’an-ı Kerim’de övülmüştür. Mealen buyurulur ki: “Onlar sabredenler, doğru olanlar, itaat edenler, (mallarını Allah yolun-da) sarf edenler ve seherlerde (sabah namazı vaktinden önce) mağfiret dileyenlerdir.” (Âl-i İmrân 17). “Onlar seherlerde de istiğfar edenlerdir.” (Zâriyât 18)
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem seher vaktinin fazi-leti ile ilgili hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Allah Tealâ her gece dünya semasına gecenin son üçte biri kaldığında rahmetiyle tecelli eder ve şöyle buyurur: Bir dua eden yok mu, ona icabet edeyim? Bir mağ-firet dileyen yok mu, kendisini bağışlayayım? Bir isteyen yok mu, ona istediğini vereyim?” (Müslim, Salât, 1/522)
Yine gecenin hangi vaktinin daha müstecâb olduğu, yani ibadet ve duanın kabul vakti sorulduğunda “Son üçte biridir.” diye cevaplamışlardır.
Sahur, hesabı kolaylaştırır. Sahurdaki bereket, kıyamette hesaba çekilmemek olarak da izah edilmiştir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde buyurur ki: “Kul, dört yere yaptığı harcamalardan hesaba çekilmez: Ailesinin ihtiyaçları, ebeveyninin ihtiyaçları, iftar ve sahur için harcadıkları...” (Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Tenbîhu’l-Gâfilîn)
Bütün bu açıklamalar dikkate alındığında sahurun sıradan bir yemek olmadığını, maddi manevi faydalarının yanı sıra müslümanlara has bir uygulama olduğunu anlıyoruz. Her şeyden önemlisi sahur, Allah Tealâ’nın rızasına ulaştıran bir ibadet, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e mutabaat edilen önemli bir sünnettir.
Bundan dolayı bazı hadis-i şe-riflerde sahurun kesinlikle terk edilmemesi, bir yudum su ile de olsa sahur yapılması tavsiye edilmiştir. Sahura kalkanların Allah Tealâ’nın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı belirtilmiştir. (Ahmed b Hanbel, Müsned, 3/12). Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin, ashabını sahura özendirmek ve kalkmalarını teşvik için Bilal-i Habeşî radıyallahu anhı ezan okumakla görevlendirdiği rivayetler arasındadır. (Buhârî, Savm, 2/124)
Her gecenin sonuna doğru hayır kapıları açılır, feyz ve bereket indirilir, günahlar bağışlanır, dualar kabul edilir.