Aramak

Güldeste

Güldeste

Değişen Pek Bir Şey Yok

Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhû hazretlerinin hayatı hakkında oldukça önemli bilgiler aktarılan “Şemsü’ş-Şümûş: Güneşler Güneşi” adlı eserde el-Hac Hasan Şükrü, velîlere bühtan ve insaf sahibi idarecilerin örnek tavrı hususunda şu tarihî örneği sunar:

Hasetçilerin hasedi ve münafıkların nifakları o derece açığa çıkmıştı ki Maruf el-Berzencî, Mevlâna Hâlid kuddise sırruhûnun dinden çıkmış olduğunu da öne süren hezeyanlarla dolu bir mektup yazıp Bağdat valisi Said Paşa’ya gönderdi. Said Paşa mektubu okur okumaz elinden attı ve Allah’a sığınıp bu mektuba reddiye yazılmasını emretti. Sonra, “Hasetçilerin hasetleri hakikate karşı gözlerini kör etmiş, onları delirtmiş. Bu çirkin durumdan Allah’a sığınırım!” diyerek derhal bir reddiye hususunda büyük âlimlere talimat verdi.

Bunun üzerine, aynı zamanda Mevlâna Hâlid kuddise sırruhûnun halifelerinden olan Bağdat müftüsü Şeyh Ubeydullah el-Haydârî kuddise sırruhû, Kitap ve Sünnet’ten, tasavvuf kitaplarından delilleri esas alan bir reddiye yazdı. Bu reddiyede Mevlâna Hâlid kuddise sırruhûnun velâyet-i kübrâ sahibi olduğunu, irşadının yüceliğini, yolunun hak olduğunu ve onu inkâr edenlerin hüsrana uğrayacaklarını açıkladı. Bütün âlimler de bu reddiye risalesini çok beğendiler.

Aynı şekilde Bağdat’ta bulunan Âliyye Medresesi’nin müderrisi, eski müftü, ilimde kâmil Muhammed Emin Efendi kuddise sırruhû da bu hususta bir risale kaleme aldı. Bu iki risale bütün Bağdat âlimlerinin mührüyle onaylandıktan sonra Süleymaniye’ye gönderildi. Risaleler oraya ulaştığında inatçı inkârcılar arkalarını dönüp kaçtı, böylece ağızlarına sükut mührü vurulmuş oldu. Neticede “Zulmedenler, hangi dönüşe (akıbete) döndürüleceklerini yakında bilecekler.” (Şuarâ 227) ayet-i kerimesinin sırrı açığa çıkmış oldu ve bundan sonra bir daha ağızlarını açamadılar.

Şeriat Ameli, Tarikat Ameli

Nakşibendiyye meşayihinden Şeyh Abdurrahman-ı Tâhî kuddise sırruhû bir mektubunda sûfîlerin şeriatın hükümlerine dikkati hususunda şu satırları yazmıştır:

Gavs-ı Geylânî kuddise sırruhûnun tarikat silsilesinin ulaştığı Serî-i Sakatî kuddise sırruhûnun şöyle dediği rivayet edilir:

Tasavvuf şu üç mananın ismidir:

  • Sûfînin marifet nuru takva nurunu söndürmez. (İrfanı arttıkça takvası ve amelleri artar.)
  • Sûfî Kur’an ve Sünnet’in zâhirine ters düşen bâtınî ilim diliyle konuşmaz.
  • Kerametler sûfîyi Allah Tealâ’nın haramlarını çiğnemeye sevk etmez.

Bişr-i Hafî kuddise sırruhû anlatıyor:

Rasulullah aleyhissalâtu vesselamı rüyamda gördüm. Bana, “Ey Bişr! Biliyor musun Allah Tealâ akranlarının arasında neden senin şanını yüceltti?” dedi. Ben de, “Hayır, bilmiyorum ya Rasulallah” dedim. Bunun üzerine bana, “Sünnetime tâbi olman, sâlihlere hizmet etmen, kardeşlerine nasihat etmen ve Ehl-i Beyt’imle ashabıma muhabbet beslemen sebebiyle Allah Tealâ senin şanını yüceltti.” buyurdu.

Ey aziz kardeşim! “Her kim bu işimizde (dinimizde) olmayan bir şey çıkartırsa o şey reddedilmiştir.” (Buhârî, Sulh 5) hadis-i şerifi hükmünce ne sûfîlerin ne de başkalarının dinde olmayan bir şeyi ortaya koymaları câiz değildir.

Bizim zannımıza göre tarikata sokmak için insanlara iltifat etmek, tarikata girdikten sonra da farz ve sünnetlerden önce vird ve nafileleri emretmek de dinde olmayan bir şey çıkartmaktır. İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû, “İnsanların çoğu nafilelere rağbet ederek farzları tahrip etmişlerdir” diyor. Noksan sûfîler farz ve sünnetleri yerine getirmekte gevşeklik gösterip zikir ve tefekküre önem veriyor. Cumayı ve cemaati terk ettikleri halde riyazet ve çile ile mücahade ediyorlar. Halbuki bir farzı cemaatle kılmanın onların bin çilesinden daha hayırlı olduğunu bilmiyorlar.

Evet; şeriatın edeplerine uyarak yapılan zikir ve tefekküre çok faziletlidir. Ancak cemaat ve farzlar konusunda gevşeklik gösterip insanları nafilelere teşvik edenler âlim bile olsalar kınanmıştır. İşte bunların bu uğursuz işlerinden dolayı dini yaşamada zayıflık baş gösterdi, bid’atlar yayıldı. Halbuki nafileler farzları tamamlamak içindir.

Ey aziz kardeş! Beş vakit namazı kılmak ve insanların akidelerini düzeltmek için çalış. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Namaz müminin miracıdır.” (Râzî, Mefâtîhü’l-Gayb, 1/161)

Yine Rasulullah aleyhissalâtu vesselam şöyle buyurmuştur: “Benim Allah ile beraber bir vaktim var.” (Keşfü’l-Hafâ, 2/244)

Ey kardeş! Bilesin ki, “Küçük cihattan büyük cihada döndük” (Keşfü’l-Hafâ, 1/424; Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, 13/493) hadisindeki “büyük cihad” ibaresini İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû şöyle açıklamıştır: “Öncelikli (evlâ) olmayanı ve takvayı terk ederek ruhsatlarla amel etmeye yönelten maddi veya manevi bütün unsurlarla mücadele etmek...

O zaman halimize eyvahlar olsun! Çünkü biz öyle bir tarikat seçtik ki, o tarikatta öncelikli olmayanı, ruhsatlarla amel etmeyi terk etmek ve takvaya sarılmak şart kılınmış. Eyvah bize! Çünkü bu şart, büyük küçük günahlardan, mekruhlardan ve şeriatta olmayan bir şey çıkartmaktan kaçınmayı da gerektirir.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy