Haberi bir meta (mal, ürün) olarak gören anlayış, onu evirip çevirip istediği kalıba sokuyor. Daha haberin ilk kaynağından başlıyor bu kalıplama işi. Dünya üzerindeki egemen ideolojiler, bu konuda en temel etken. Siyasetten kültüre, savaştan afet haberlerine kadar her türlü haber, coğrafyasına ve kimliğine göre değişiyor.
Modern zamanları tanımlarken sıkça iletişim çağı ifadesini kullanırız. Eskiden insanlar ya iletişime kapalı ya da tek yönlü bir iletişim ile muhatap idiler. Doğru ya da yanlış, insanlar genel olarak bir kaynaktan haber alırlardı. Geldiğimiz noktada ise insanlar yüzlerce yön ve kaynaktan gelen haberlerle karşı karşıyalar. Tam manasıyla bir kargaşa ve tanım savaşı…
Medya herhangi bir haberi, hedef kitleye yani insanlara yazılı, görsel veya işitsel iletişim vasıtaları ile aktarır. Bunlar kitle iletişim araçları da dediğimiz televizyon, gazete, dergi, internet ve benzeri vasıtalardır. Yerine göre bilgilendirmek ve eğlendirmek gibi bir görevi ifa ediyor olsa da, medyanın asıl görevi olayları insanlara ulaştırmaktır. Yani haber vermektir.Bunu yaparken doğru, gerçek, nitelikli, tarafsız habercilik anlayışını gözetmek zorundadır. Meslek ahlâk ve ilkeleri de bunu gerektirir. Fakat medyaya baktığımızda çok daha farklı bir fotoğrafla karşılaşırız.
Metalaşmış haber
Öncelikle haberi bir meta (mal, ürün) olarak gören anlayış, onu evirip çevirip istediği kalıba sokuyor. Daha haberin ilk kaynağından başlıyor bu kalıplama işi. Dünya üzerindeki egemen ideolojiler, bu konuda en temel etken. Siyasetten kültüre, savaştan afet haberlerine kadar her türlü haber, coğrafyasına ve kimliğine göre değişiyor. Yerine göre birkaç kişinin ölümü dünyanın ölümü gibi servis edilirken, yeri geliyor milyonlarca insanın ölümüne dair birkaç satır ifade yer almıyor. İşte bu noktada haber insanları yönlendirmek için kullanılan, kitleleri tesir altında bırakmak için servis edilen bir propaganda aracına dönüşüyor. Netice olarak da objektiflikten uzak, yanlı, sansasyonel, magazinleştirilmiş ve toplumu manipüle eden habercilik anlayışı ortaya çıkıyor.
İçinde yaşadığımız toplumsal gerçekliği anlamlandırmamız, medyanın servis ettiği haberler vasıtasıyladır. En azından kitlenin anlamlandırması böyledir. Yoksa haberlerin arkasındaki gerçeği okuyabilen insanlar, akıllar vardır. Fakat bunların sayısı çok değildir yahut ferdî kalırlar. Kitleler de ferde göre değil, toplumsal eğilimlere göre hareket ederler. Dolayılsıyla kitleler hiç fark ettirmeden provoke edilebilirler, ediliyorlar da...
Günümüzde haber toplum için ne kadar önemliyse, medya sektöründe rekabetin artmasıyla daha da önem kazanmıştır. Bu rekabet medyayı bir pazar, haberi ise alınıp satılan bir ürün/mal haline dönüştürmüştür. Haber gazetede çok okunacak, tiraj yükselecek. TV’de haber çok izlenecek reyting artacak… Böylece reklam şirketleri o medya kuruluşunu tercih edecek ve rekabette öne geçilecek! Bu rekabet, haberi pazar ürünü haline düşürürken izleyici, okuyucu ve dinleyiciyi yani toplumu müşteri olarak konumlandırmıştır. Haberi vitrine çıkan bir ürün olarak gören anlayış, bu metayı çeşitli ideolojilerin hizmetine sunarak haberin getirisini daha da artırmış oluyor. Medya, haberlerin pazarda rağbetini artırma gayreti ile topluma niteliksiz, abartılı, sansasyonel ve magazinleşmiş haberleri servis ediyor.
Sansasyonel haber önceliği
İletişim derslerinde sıkça söylenen bir söz vardır. “Bir köpek adamı ısırırsa bu olay haber değildir, fakat bir adam köpeği ısırırsa, bu bir haberdir!” Bu mantıkla hareket eden medya, haberi olağanüstü, sıra dışı bir şekilde kamuoyuna aktarma çabasına girer. Buna göre her haberin içinde bir ilginçlik olmalı, insanların dikkatini çekmelidir. Bazen dikkatleri çekmek için haberin odak noktasına olay değil de, üçüncü dereceden bir detay bile yerleştirilir. Hatta izlenirliği ve okunurluğu artırmak amacıyla “flaş, vahşet, şok, skandal” gibi abartılı başlıklarla süslenir. Fakat bütün bunları yapan medya, gözardı etmek istediğini çok kolay saklar, asla servis etmez. Meslekî ve ahlâkî değerleri önemsemeyen medya, kendi ilkelerini oluşturur ve bunlara sadık kalmada başarı gösterir. Netice olarak da toplumun dikkatini ne çekecekse onu gösterir, öyle gösterir. Aslında bir çeşit pazarlama usulüdür bu. Bir reklamcı refleksiyle ürününü sattırmak için okuyucu ve izleyiciyi elinde tutmak zorundadır.
Öteden beri ülkemizde habercilerin sevdiği haberler vardır. Mesela töre cinayetleri, aile içi şiddet, kaza haberleri, suikast haberleri ve benzeri... Bu haberlerin dikkat çekecek tarafları günlerce kamuoyuna sunulur, olayın etinden sütünden faydalanılır. Bunları yaparken de kitleyi yahut haberin taraflarını ajite etmekten geri durmazlar. Çünkü habere karşı oluşacak bir tepki, aslında haberin pazarda karşılık bulmasıdır. Böylece haberin de haberi yapılır.
Son yıllarda yaygınlaşan sosyal medya ile bu durum daha geniş ve farklı bir boyut kazanmıştır. Şimdiye kadar medyanın birincil aktör olduğu sahnede, sosyal medya ile hiç farkında olmadan kitle de bu aktörlerin arasına katılıyor. Zaman içerisinde kirlenmiş haber mantığından etkilenen bir fert, hiç farkında olmadan kamuya servis ettiği haberlerle zihinleri bulandırıyor. Daha önce sayılı kurumlardan oluşan medya, sosyal medya ile sayısız ve kimliksiz bir yapıyla devam ediyor. Vücudun bir yerinden başlayıp sonra bütün vücuda sirayet eden bir tümör gibi...
Şiddet haberi seviciliği
Medya, kamuoyunun dikkatini çekebilmek için bazı toplumsal sorunları sürekli gündeme taşır. Mesela medyadaki haber içeriklerine baktığımızda ilk sırada şiddet yer alıyor. Bunu müstehcenlik ve korku izliyor. İnsanlar gerek TV’de gerekse yazılı basında şiddet haberleriyle sürekli karşılaşıyor. Devamlı gündeme gelen şiddet haberleri çözümü imkansız bir toplumsal sorun olarak sunuluyor.
Medyada süregelen şiddet içerikli haberler, zamanla şiddetin de meşru olduğu algısını uyandırıyor. Bu haberler çok izlenme, okunma ve dinlenmeyle toplumu psikolojik olarak etkiliyor. Özellikle Batılı ülkelerde son yıllarda sıkça görülen toplu cinayetler irdelendiğinde, şiddetten, cinayetten zevk alan genç insanlar tarafından işlendiğini görüyoruz.
Diğer taraftan, hep olumsuz haberlerle karşılaşmak toplumda dünyaya olumsuz ve karamsar bakış açısına neden oluyor. Bu tür haberlerin tekrarlı niteliği de tüm dünyanın mahvolduğu ve durumla başa çıkmanın imkansız olduğu düşüncesine sebep oluyor. Devamlı şiddet içerikleriyle karşılaşan insanlar, şiddeti çözüm olarak görmeye başlıyor.
İşte bu noktada haberin sunumu, seçilmesi, verilip verilmemesi büyük önem arz ediyor. Öncelikle şiddet içerikli haberlerin özendirici bir şekilde sunulmaması gerekir. Hatta bundan da önce bu haberler insanlara verilmeli mi, önce bunu sormak gerekiyor. Özellikle bazı Batılı ülkelerin kendi toplumlarına karşı haberleri seçerek sunduğu, fakat diğer ülkeler ve toplumlar için tam aksini uyguladığı görülüyor.
Haberin doğrusu
İslâm ahlâkı baştan sona fert ve cemiyetin hayatını huzur ve barış ekseninde tanzim etmek için vardır. Haber konusunda da dinimiz İslâm’ın ilkeleri, haberin güvenilir bir kaynaktan gelmesi, gıybet ve fitneye sebep olmamasıdır. Bu kaideler haberin bütün aşamaları için geçerlidir.
Günümüzde doğru ve ilkeli haberler üreten, toplumu bilgilendiren ve eğiten kurumlara ihtiyaç olduğu gibi, toplumun da haberler konusunda eğitilmesi gerekmektedir. Sürekli olarak medyaya ve habere angaje olmuş bir kitle, en zararsız haberden bile etkilenmeye, gündemini onunla belirlemeye adaydır.
Doğru tavır, ihtiyacımız kadar habere kulak vermemizdir. Bir çeşit arz talep ilişkisi çerçevesinde talep arttıkça arz da artacaktır. Bu konuda şuurlu hareket edildiğinde ise, medya her haberi pazarlayamamaktadır. Mesela doksanlı yıllardaki terör ve dindar kesim haberleri bugün en radikal kesimlerce bile servis edilmiyor. Zaman içinde toplumun bu konuda bilinçlenmesi, medyayı daha farklı alanlara sevk etti.
Netice olarak, ancak bugünkü habercilik anlayışının zararlarının farkında olan bir anlayış, temel bir ihtiyaç olan haber alma ve verme vazifesini hakkıyla yerine getirebilir.