Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû ve Bayramiyye Yolu
İslâm beldelerini ilim ve zikir halkalarıyla mamur eden, nice müttaki ve kâmil insanlar yetişmesine vesile olan tasavvuf yollarından biri de Bayramiyye’dir. Pîri de Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhûdur. Asıl adı Numan olan Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû, 14. yüzyılın ortalarında Ankara’da, Çubuk çayı kenarındaki asıl adı Zülfazl, şimdiki adı Solfasol olan köyde doğmuştur. Babası Koyunluca Ahmed Efendi’dir. Bu zât, Hacı Bayram kuddise sırruhû hazretleri dışında, Safiyyüddin Efendi ve Abdal Murad’ın da babası olan sâlih bir kişidir. Çocuk yaşta ilim tahsiline başlayan Hacı Bayram kuddise sırruhû, dönemin medreselerinden icazetnâme almış; zekâsı ve kabiliyeti sayesinde Kara Medrese’de müderris payesiyle görevlendirilmiştir. İlmî derinliği ile Ankara ve civarında nam sahibi olmuştur.
“Bayram” geldi
Şekâik Tercümesi’nde Mecdî rahimehullahın belirttiğine göre, ilimdeki derinliği ve toplum nezdindeki itibarına rağmen manevi bir arayış içinde olan Müderris Numan Efendi (Hacı Bayram-ı Velî) kuddise sırruhûya bir gün Somuncu Baba ismiyle meşhur olan Şeyh Hamîdüddîn Aksarayî kuddise sırruhûnun önde gelen müridlerinden Şeyh Şücâüddîn Aksarayî gelir. Şeyh Hamîdüddîn Aksarayî kuddise sırruhûnun zâhir ve bâtın hususiyetlerini anlatır, onu şeyhini ziyarete davet eder. Bizzat şeyhinin isim ve mekan bildirerek kendisini davet için gönderdiğini söyler.
Müderris Numan Efendi, Dımaşk medreselerinde zâhirî ilimleri tahsil eden, gönül ilimlerini de Horasan’da alan, Bursa’da kemalâtı açığa çıkınca şöhretten uzaklaşmak için şehirden ayrılan bu faziletli zâtın kendi arayışına derman olabileceğini anlar. Kalbine görüşme iştiyakı düşer. Davete icabet ederek Şeyh Şücâüddîn ile yola koyulur. Bir Kurban Bayramı Hamîdüddîn Aksarayî kuddise sırruhû ile mülâki olur. Mütebessim ve nuranî yüzü, kalbe tesir eden nazarı, inci gibi dişleri arasından tane tane süzülen şefkatli sözleri karşısında adeta eriyen Müderris Numan Efendi, aradığı kişinin bu zât olduğuna kanaat eder.
Esasında manevi bir işaret gereği Şeyh Hamîdüddîn kuddise sırruhû da nicedir kendisini beklemektedir. O da bu buluşmadan mesrur olmuştur. Numan Efendi hemen intisap ederek Somuncu Baba kuddise sırruhûnun manevi terbiyesine girer. Şeyh Hamîdüddîn kuddise sırruhû Kurban Bayramını ve Müderris Numan Efendi’yi kastederek, “Bugün bize iki bayram geldi” der. Bu vesileyle dervişler hazreti “Bayram” ismiyle anmaya başlarlar.
Mürşidiyle hacca gittikten sonra ismine “Hacı” unvanı da eklenir. Şeyh Hamîdüddîn kuddise sırruhû, vefat etmeden kısa süre önce seyrü sülûkunu tamamlayan Hacı Bayram kuddise sırruhûyu Ankara’da irşadla görevlendirir. Artık o kıyamete kadar unutulmayacak olan “Hacı Bayram-ı Velî” olmuştur. Şeyhinin vefatının ardından Ankara’ya döner, bu beldeye ve civarına adeta can suyu olur. Yıldırım Bayezid ve Emir Timur arasında 1402 senesinde vuku bulan Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’da idarî bütünlük bozulmuş, Fetret Devri denen bu karışık zamanlarda onun Ankara’daki dergâhı bir huzur ve sükûn limanı olmuştur.
Anadolu’nun gönül sultanları
Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhûnun gülistanında nice gönül sultanları yetişmiştir. Onlardan biri de Bursa’da medreseyi bitirdikten sonra gönül derdine derman arayan Eşrefoğlu Rûmî kuddise sırruhûdur. Hacı Bayram Dergâhı’nda temizlik hizmetiyle dervişliğe başlayan bu büyük sûfî on bir yılda pişip, Hak âşıklarının sultanlarından biri haline gelmiştir. Nitekim hem Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhûya damat olmuş hem de hilafet icazetiyle İznik’e gönderilmiştir. Bir müddet sonra da manen daha da yükselme kabiliyetine binaen yine Hacı Bayram-ı Velî tarafından Şam bölgesine, Hüseyin Hamevî kuddise sırruhûya gönderilmiştir. Böylece Anadolu’nun Kadiriyye yoluyla tanışmasına da vesile olmuştur. Eşrefoğlu Rûmî kuddise sırruhû Anadolu’muzun başucu eserlerden olan “Müzekkîni’n-Nüfûs” adlı eserin sahibidir ve bu topraklarda yetişmiş en büyük velîlerdendir.
Hacı Bayram kuddise sırruhû hazretlerin manevi gölgesine sığınan, sırlar deryasından nasibini alanlardan biri de İstanbul’un fethindeki rolü ile meşhur Akşemseddin kuddise sırruhû hazretleridir. Osmancık’ta müderris iken hazretin namını duyup kendisine intisap etmiştir. Manevi istidatı ve üstün şahsiyetiyle kısa sürede akranlarından daha evvel kemalât elde etmiştir.
Büyük velînin Devlet-i Âliyye ile irtibatı
Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin bağlıları ve sevenleri arttıkça hasetçileri de çoğalmıştır. Devletin en hassas olduğu birlik ve bütünlük hususunda kendisine iftira etmekten çekinmemişlerdir. Öyle ki dönemin sultanı II. Murad Han’a, “Saltanıza kastetmiş, adam toplarmış. İsyanından korkarız!” demişlerdir. II. Murad hemen gerekli tetkikatın yapılması için Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhûyu Akşemseddin Hazretleri ile birlikte zamanın başkenti Edirne’ye getirtmiştir.
Padişah, Hazret’i huzura kabul ettiğinde karşısında devletine kasteden iki isyancı değil, ehlullahtan nur yüzlü bir velî ve kemalâtı her halinden belli talebesini bulmuştur. Birkaç kısa kelâmın ardından Hacı Bayram-ı Velî’nin hem âlim hem de gönül sultanı bir zât olduğunu anlayan Sultan II. Murad onunla sohbet edip istişarelerde bulunmuş, Edirne’den ayrılana kadar en güzel şekilde ağırlamıştır. Bir sohbet sırasında söz İstanbul’dan açılmış, Sultan Murad fetih için dua istemiştir. Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû ise Allah Tealâ’nın izniyle fethin ona değil, şehzadesine ve beraberindeki köseye müyesser olacağını müjdelemiştir. Burada Fatih Sultan Mehmed ve Akşemseddin hazretleri kastedilmiştir ki, bilindiği üzere fetih de onların elinde gerçekleşmiştir.
Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû geri dönmek için müsaade istediğinde Sultan Murad çeşitli hediyeler takdim etmek istemiş, fakat Hazret dünya malına rağbet etmeyen birisi olduğundan kabul etmemiştir. Sultanın ısrarı üzerine ise müşfik bir baba şefkatiyle, dervişliğe daha çok vakit bulsunlar diye müridlerine vergi ve askerlik muafiyeti istemiştir. Sultan da bunu memnuniyetle kabul etmiştir.
Çetin bir sadakat imtihanı
Sarı Abdullah Efendi rahmetullahi aleyhin Semerâtü’l-Fuâd adlı eserinde şöyle ibretli bir hadise nakleder:
Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû Ankara’ya dönüp tekrar irşada başlayınca dergâhı dolup taşmaya başlar. Sultanın askerlikten ve vergiden muafiyet fermanı nedeniyle vergi memurları neredeyse Ankara ahalisinden vergi toplayamaz hale gelir. Herkes Hazret’in müridi olduğunu söylemektedir. Asker toplamada da aynı hadise yaşanır. Bunun üzerine Padişah, Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhûdan talebelerinin isimlerini ister. Hazret ilim ve irşad ocağı olan dergâhın böyle dünya menfaati için kullanılmasına, irfan ehline bunca iyilikte bulunan sultana zorluk çıkarılmasına çok üzülür. Dergâhı herkese açık olduğu için kendi eliyle liste yapmak, kimseyi gücendirmek istemez. Ankara bozkırında bir çadır kurdurur, kendisine intisap edenlerin oraya gelmesini ister.
Bu çağrı üzerine büyük bir kalabalık toplanır. Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû, “Dervişlik teslimiyet işidir.” diyerek hakikaten sâdık, bu yolda canını feda edebileceklerin belli olması gerektiğini, şimdi bunun vakti olduğunu söyler. Bunu anlamak için de kendisinin hakiki müridlerini kurban etmekle görevli olduğunu duyurur. Herkes şaşırmış, adeta dehşete düşmüştür. Söylenmeler, itirazlar, uğultular yükselir. Yalnızca birkaç kişi öne çıkar. Kalabalık, endişeyle işin nereye varacağını beklemeye başlar. Hazret, öne çıkan bu sâdık müridleriyle çadıra girip içerideki bir koyunu boğazlar. Kanı da dışarı doğru akıtır. Kanın akmaya başladığını gören kalabalık içeri giren dervişlerin kurban edildiğini düşünerek dehşet içinde kaçışıp dağılır. Bunun üzerine Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû öne çıkan sâdık müridlerine ve vergi memurlarına tebessüm ederek çadıra girenler dışında herkesin vergi ve askerlik vazifesi ile sorumlu olduğunu bildirir. Böylece Hazret, zekâsı ve ilm-i siyasetiyle hem dergâhı hem devlet için sorun haline gelen durumu kimsenin itiraz edemeyeceği bir şekilde çözmüş olur.
1430 senesinde Ankara’da vefat eden Hacı Bayram-ı Velî kuddise sırruhû, ardında irşadını devam ettiren ve adını yaşatan büyük gönül sultanları bırakmıştır. Osmanlı’nın kuruluş döneminde yaşayan bu büyük zât irşadı ve geride bıraktığı talebeleriyle hem Devlet-i Aliyye’nin hem de ahalinin mayasında tesiri olan müstesna şahsiyetlerdendir.
Ankara’nın manevi sahibi sayılan Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin kendi adıyla anılan semtindeki türbesi halen önemli bir ziyaretgâhtır. Buradaki dergâhı zaman içinde diğer donatılarla büyük bir külliyeye dönüşmüş, Osmanlı hanedanı ve devlet erkânı tarafından zengin vakıflarla desteklenmiştir. Allah Tealâ ona, yolunu takip edenlere ve cümle irfan ehline rahmet eylesin. Makamı âli olsun.