Aramak

Hal Dili

HAL DİLİ

Her An Murakabe

Büyük sûfî âlimlerden Abdullah b. Alevî el-Haddâd kuddise sırruhû, her an murakabe yani öz denetim halinde olmanın gerekliliği hususunda şöyle der:

“Kardeş! Bütün hal ve hareketlerinde, bütün anlarında, her gözünü açıp kapamanda, aklından bir şey geçtiğinde, irade ettiğin her şeyde ve diğer bütün hallerinde Allah’ın gözetimi altında olduğunu bil ve dikkat et. O’nun sana yakın olduğunu hisset. Bil ki Allah Teâlâ sana nazar etmekte ve haline muttali olmaktadır. Sende olan hiçbir şey O’ndan gizli kalmaz.

Ne zaman nefsinde ibadetlere karşı bir tembellik veya günahlara karşı bir meyil görürsen, ona Allah’ın seni işittiğini, gördüğünü, gizli hallerini ve iç konuşmalarını bildiğini hatırlat.”

Abdullah b. Alevî el-Haddâd, Esaretten Kurtuluşa

Elbisedeki Kirler

Büyük velîlerden Yusuf el-Lücâî rahmetullahi aleyh tevbe ile ilgili şunları söylemiştir:

“Tevbe herkese farzdır. Kulun günahları yerden ve göklerden daha ağır bassa bile tevbe ile silinir gider. Günahlar elbiseye bulaşmış kirler gibi, tevbe ise kirleri temizleyen su gibidir.

Nasıl ki su ile yıkanan bir şeyde necaset kalmıyorsa tevbe edildiği zaman da günahlardan bir eser kalmaz.

Eğer durmadan günah işliyorsan o zaman her günahın için yeni yeni pişmanlıklar duyup tevbe etmelisin. Ki böylece günahların silinsin. Çünkü Allah’ın kulları üzerindeki lütfu, kulların günahlarından daha geniştir.

Sonuç olarak, nasıl ki sevdiğin kişinin yanlışları onu senin gözünden düşürmüyorsa, Allah’ın sevdiği kişilere de hiç bir zaman (tevbekâr olmaları şartıyla) günah zarar vermez.

Abdurrahman b. Yusuf el-Lücâî, Kalplerin Güneşi

Beş Kötü Arkadaş

Ehl-i Beyt’in büyüklerinden Cafer-i Sâdık rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:

“Beş çeşit kimsenin arkadaşlığından sakının!

  1. Birincisi, yalancı... Onunla beraber olduğun sürece aldanırsın.
  2. İkincisi, ahmak... Sana faydalı olmak istese de zarar verir, bunun da farkında olmaz.
  3. Üçüncüsü, cimri... En kıymetli sermayen olan vaktini alır götürür.
  4. Dördüncüsü, kötü kalpli kimse... İhtiyaç zamanında sana sahip çıkmaz.
  5. Beşincisi, fâsık... Kıymetsiz bir menfaate tamah edip seni bir lokmaya satar.”

Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ

Âfiyet Günü

Büyük velilerden Hâtim-i Esam kuddise sırruhûya;

– Canın ne istiyor, diye sorulduğunda; – Sabahtan akşama kadar âfiyette olmak istiyorum, cevabını verir.

– Sen bütün gün âfiyette değil misin, denildiğinde ise âfiyetin gerçek anlamına işaretle şöyle der:

– Âfiyette olduğum gün, Yüce Allah’a hiçbir isyanımın olmadığı gündür.

Kuşeyrî, Risâle

“Allah Teâlâ’nın seni yasak ettiği yerde görmesinden ve emrettiği yerde görmemesinden sakın!”

Ebû Hâzim el-Mekkî rahmetullahi aleyh

“Kendinle nefsinin istek ve yönlendirmeleri arasına demir bir duvar örmedikçe ibadetten haz alamazsın!”

Bişr-i Hafî rahmetullahi aleyh

Temiz Kalp

Tâbiîn döneminin büyük âlimlerinden Mutarrıf b. Abdullah rahmetullahi aleyh şöyle der:

“Amelin sâlih olması kalbin sâlih olmasına, kalbin sâlih olması da niyetin sâlih olmasına bağlıdır. Kim niyetini temiz yaparsa onun kalbi de temiz olur. Kim de niyetini bozuk düşüncelerle karıştırırsa, kalbi de karışır.”

Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü’l-Kulûb

İhlâsı Muhafaza

Ebû Tâlib el-Mekkî kuddise sırruhû şöyle der:

“İhlâs sahibi ihlâsında iki şeye muhtaçtır; bunlardan biri diğerine tercih edilemez.

Birincisi, maksadın doğru olmasıdır. Yani Allah Teâlâ’nın rızasını ve ahirette vaat ettiği şeyleri istemektir.

İkincisi ise, ameli bozacak şeylerden temiz tutmaktır. Yani amelin başından bitişine kadar onu tehlikelerden ve âfetlerden korumaktır.

Böyle yapılınca amelde ihlâs elde edilir. Kul, nefsin onu bozup kirletmesinden kurtulmuş olur.

İhlâs sayesinde kul nefsin gizli isteklerinden sıyrılır, gösterişten kurtulur, nefsin kötü arzularından arınır ve amellerine âfetlerin girme tehlikesinden kurtulur.”

Ebû Tâlib el-Mekkî, Kalplerin Azığı

Dört Grup İnsan

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

İnsanlar dört kısımdır:

  1. Birincisi, Allah Teâlâ’nın ilim ve mal verdiği kimsedir. O malını ilmin gösterdiği şekilde harcar.
  2. İkincisi, kendisine ilim verilip mal verilmeyen kimsedir. O şöyle der: “Allah Teâlâ şu kişiye vermiş olduğu malı bana vermiş olsaydı ben de onun yaptığı gibi yapardım.” Bu ikisi sevapta eşittir.
  3. Üçüncüsü, Allah Teâlâ’nın kendisine mal verip ilim vermediği kimsedir. O malını cahilce saçıp savurarak boş yere harcar.
  4. Dördüncüsü, kendisine ne mal ne de ilim verilmiş kişidir. O da üçüncü kimseye bakarak şöyle der: “Allah Teâlâ şu kişiye verdiği malı bana da vermiş olsaydı, ben de onun yaptığı gibi yapardım.”

Bu ikisi de günahta eşittirler.

İbn Mâce, Zühd 26

Verânın Üç Makamı

Tâbiûn devrinin büyüklerinden Hasan-ı Basrî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:

Verânın üç makamı vardır:

  1. Birincisi, verâ sahibi ister öfkeli olsun ister sakin, ancak hak olanı söyler.
  2. İkincisi, izzet ve celâl sahibi Allah’ın gazabına yol açan şeylerden bütün organlarını muhafaza eder.
  3. Üçüncüsü, Yüce Allah’ın razı olduğu şeyleri gaye edinir.

Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ

Tanımak İstersen

İlk dönemin zâhid sûfîlerinden Şakîk-i Belhî kuddise sırruhû şöyle der:

“Bir adamı tanımak istediğin zaman bak: Adamın kalbi Allah Teâlâ’nın vaat ettiklerine mi daha fazla güveniyor yoksa insanların vaat ettiği şeylere mi? Ona göre değerlendir.”

Kuşeyrî, Risâle

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy