Aramak

Hayâ imandandır

Cenâb-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyuruyor: “Nerede olursanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.” (Hadîd 4) Yani ilmiyle sizi tamamen kuşatmıştır, içinizi dışınızı bilir, nereye gitseniz O’nun gözetiminden çıkamazsınız. Uyanık olun, gayret sarf edin ve Âlemlerin Rabbi olan Allah Tealâ’dan utanın, hayâ edin. Amellerinizin iyi veya kötü oluşuna göre karşılık göreceksiniz buyuruyor. (Rûhu’l-Beyan Tefsiri)

İhsan şuuruyla Allah Tealâ’nın her daim bizi gördüğünü hatırda tutmak, sırf bu sebeple açıkta gizlide edebe aykırı, çirkin bir iş yapmaktan çekinmek, utanmak, yüzü kızarmak, yani hayâ etmek… “Allah Tealâ beni gördüğü halde ben bu işleri nasıl yaparım!” demek… Şayet bir anlık bir gafletle yaptıysa bile ciddi bir şekilde üzülmek, tevbe etmek ve derhal o hatayı terk etmek… İşte bu imandır. Üstelik marifetullahın kapısını aralayan yüksek dereceli bir iman…

Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, ashabının anlattığına göre; “Örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayâlıydı. Bir şeyden hoşlanmadığı zaman mübarek yüzünden hemen anlaşılırdı.” (Buhârî, Edeb 77) Sahabiler içinde en fazla hayâ duygusuna sahip olan Hz. Osman’dı. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem, huzur-ı saadetine gelen Hz. Ebubekir ve Ömer’i rahat bir şekilde karşıladığı halde Hz. Osman gelince hemen derlenip toparlanmıştı. Sebebi sorulduğunda, “Meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden ben nasıl hayâ etmem.” buyurmuştu. (Müslim, Fezâilü’s-Sahabe 26)

Bu zamanda hayânın, edebin ne anlama geldiğini, nasıl güçlü bağlantısının birçok hikmeti vardır. Bunların başında insanın her daim Allah Tealâ ile beraber olması yani O’ndan gafil olmaması gelmektedir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “İmanın en üstünü, nerede olursan ol Allah’ın seninle birlikte olduğunu bilmendir.” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 1243)

Allah Tealâ’dan gafil ve kopuk yaşayanları ise Cenâb-ı Mevlâ şöyle uyarıyor: “(İnsan) Allah’ın kendisini görmekte olduğunu bilmiyor mu?” (Alâk 14)

Utanma duygusu Allah Tealâ’nın sevdiği güzel bir huydur. Kimde bulunursa onu güzelleştirir ve imanını kuvvetlendirir. Hayâsız kimsenin ise kalbi kararır, katılaşır ve nihayetinde ölür. Öyle bir kalp ile Rabbine vâsıl olamaz. Hadis-i Şerifte buyrulduğu üzere, “Allah Tealâ bir kimseyi helâk etmeyi dilediğinde önce onun hayâsını çekip alır.” (İbn-i Mâce, Fiten 27)

Cenâb-ı Mevlâ hayâ duygusunu her insanın fıtratına yerleştirmiştir. Hz. Âdem babamız ve Havva annemiz şeytanın vesvesesiyle yasak meyveden yiyip avret yerleri açılınca hemen ilk işleri cennet yapraklarıyla örtünmek olmuştur. (A’raf 22) İstemeden başlarına gelen bu vaziyet karşısında hayâ edip derin bir mahcubiyet duydular. İşte bundan dolayıdır ki örtünmek insan kadar eskidir ve insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. En iptidaî kavimler bile edep yerlerini hep örtmüşlerdir.

İnsanın fıtraten örtünmeye olan eğiliminden dolayı Allah Tealâ, diğer canlılarda olduğu gibi insan vücudunda doğal bir örtü yaratmamıştır. İslâm’a göre elbise insanın süsüdür, fakat bedeni sergilemek için değil örtünmek için giyinilir. Dolayısıyla örtünme, edep, iffet, hayâ gibi ahlâkî kavramlar insana ait değerler manzumesidir; diğer canlılarda bulunmaz. Her şahıs bulunduğu ortama göre şekil alır. Aile, arkadaş, okul, medya gibi tesirler sayesinde hayâ, iffet ve edebi ya artar ya da eksilir. Yüksek iman cevherine sahip bir velî seviyesine de yükselebilir, insanlıktan soyutlanmış sıradan bir yaratık haline de dönüşebilir. Bir kimsenin insanlıktan nasibi hayâsı ölçüsündedir. Sahabeden Ebu Musa Eş’arî radıyallahu anh hazretleri bir gün bir grup insanın bir arada çıplak yıkandığını görünce dedi ki:

“Defalarca ölüp dirilmenin acısını duymanız böyle yapmanızdan daha hayırlıdır!” (Hayatü’s-Sahabe)

Şu hadis-i şerifler yalnızken de Allah Tealâ’dan hayâ etmeyi, açılıp saçılmamayı ihtar etmektedir:

“Allah hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde kapalı yerde gusletsin.” (Ebu Davud, Hamam 2)

“Kendisine karşı hayâ edilmeye Allah daha lâyıktır.” (Tirmizî, Edeb 22)

Şu halde ihtiyaç giderme ve kişinin eşiyle birlikte olması haricinde insandan hiç ayrılmayan meleklerden de hayâ etmek ve onlara iyi davranmak gerekmektedir. (Tirmizî, Edeb 42)

Bir gün Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem cehennemde gördüğü bazı kadınları anlattı. Onların daha dünyaya gelmediğini, utanma duygusundan yoksun oldukları için cenneti göremeyeceklerini, hatta kokusunu bile duyamayacaklarını beyan buyurdu. (Müslim, Cennet 52-53) Şu halde;

  • Allah’a ve Rasulü’ne iman eden hayâ sahibi bir erkek ya da kadın İslâm’ın emrettiği tesettürü öğrenmeli ve uygulamalıdır. Bu husustaki yaygın yanlışlardan uzak durmalıdır.
  • Allah’a ve Rasulü’ne iman eden bir erkek ya da kadın tesettüre riayet edilmeyen, açık veya karışık yerlere gitmemeli, harama nazar etmemelidir.

Cenâb-ı Mevlâ cümlemizi yüksek hayâ, edep ve iffetle taçlandırsın. Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ve Onu takip eden büyüklerimizin ahlâkıyla ahlâklandırsın.

Tevfik ve İnayetiyle…

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy