Her şeyi çift olarak yaratan (Zâriyât 51/49), bir ve benzersiz Allah Teâlâ, Hz. Âdem’i (a.s) ve Hz. Havvâ validemizi yaratarak, insan çiftini kadın ve erkekten meydana getirdi. (Nisâ 4/1) İnsan nesli, ilk aileyi oluşturan bu mübarek çiftten çoğalarak günümüze kadar geldi.
Bugün de toplumların varlığı, neslin çoğalarak devam etmesi aileye bağlıdır. Kadın, erkek ve bunların çocuklarından oluşan aile, milletlerin üzerine kurulu olduğu temel yapıyı meydana getirmektedir.
Aile kurumu, kadın ve erkeğin meşru kurallar çerçevesinde, yani nikâh akdiyle bir araya gelmeleriyle oluşur. Resûlullah Efendimiz de (s.a.v),
“Evlenin, çoğalın. Kıyamet günü ümmetimin çokluğuyla iftihar ederim” buyurarak ümmetini evlenmeye, aile kurmaya teşvik etmektedir. (Abdürrezzâk, el-Musannef, nr. 10391; Süyûtî, el-Câmiu’s-Sagîr, nr. 3366; ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh, 4; Nesâî, Nikâh, 11)
İslâm, evlilik ve aile kurumuna, öncelikle kadın ve erkeğin haram yollara sapmasını önlemek, toplumu şekillendiren temel sosyal üniteyi oluşturmak ve birçok peygamberin, “Soyumdan inanan ve hayırlı işler yapan bir nesil ver” duasında olduğu gibi hayırlı nesiller yetiştirme hedeflerini yükler.
Allah Teâlâ, müminlerin müminlerle evlenmesini buyurarak (Bakara 2/221), bizlere ailenin oluşumunda temel kuralı bildirmektedir. Yani müslüman aile, müslüman erkek ve kadından meydana gelir. Özellikle müslüman bir hanımın gayri müslim bir erkekle evliliğini dinimiz kesinlikle yasaklamıştır. Çünkü çocukların soyu babaya nisbet edilir. Müslüman bir kadın, gayri müslim bir erkekle İslâm’ı kabul edip müslüman olması şartıyla evlenebilir.
Mukaddes bir yuva kurulurken İslâmî kaidelere riayet edilmesi en önemli şarttır. Aile saadeti, her iki tarafın İslâm’ın belirttiği hak ve vecibelere itaat etmesine bağlıdır. Eşlerin, İslâm’ın emir ve yasaklarını hayatlarında tatbik etmeleri ile ancak mutlu ve geleceğin sağlam temellerinin atıldığı bir yuva kurulabilir.
Bir yuva kurduktan sonra onu korumak, öncelikle Allah Teâlâ’nın,
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar...
Ve mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar...” (Nûr 24/30-31) emirlerine uymakla mümkündür. Bu, hem aile hem de toplum hayatının huzuru, güveni ve geleceği için temel şarttır. Sonra eşler, birbirlerine karşı görevlerini yerine getirmeye çalışmalı, sorumlulukları Allah ve Resûlü’nün bildirdiği gibi paylaşmalıdır.
Aile ortamındaki davranışlarımızın şekli, dinimizin toplum içerisinde bizden beklediklerinden farklı değildir. Prensipleri Kur’an ve sünnette belirlenen İslâm ahlâkı yaşandıktan sonra, aile hayatında mutluluğu elde etmemek için hiçbir sebep yoktur.
Gerçi günümüzde İslâm’ı yaşamak, elde ateş koru tutmak kadar zorlaştı. Gayri İslâmî kültürlerin, özellikle Batı dünyasının hayat tarzıyla aşılanan kültürümüz maalesef ciddi tehdit altındadır.
Artık aile kavramına verilen değerin ve duyulan saygının yerini, Batılılar’da olduğu gibi ailesiz, anne babasız bir hayat anlayışı almaktadır. Kadın erkek birlikteliğinin yalnızca tatmin aracı olduğu düşüncesi yaygınlık kazandırılmaya çalışılmaktadır. Oysa yakın zamanlara kadar biz bu birlikteliğe ne çok boyut, ne derin anlamlar kazandırmıştık... Bugünün maddeci dünyasının resmî siparişle yaptırdığı aile filmlerindeki anlamlardan çok daha fazlasını kazandırmıştık.
Yaygınlaştırılmaya çalışılan yeni anlayışta evlenip aile kurmak, sorumluluk almak, gelecek temiz nesillerin devamına katkıda bulunmak gereksiz bir yük olarak kabul edilmektedir. Nikâhsız beraberliklerden çocuk sahibi olmak adeta özendirilmektedir. Aile külfetine girmeksizin çocuk edinmenin sonuçları ile, o çok özendiğimiz Batı’nın başı ciddi şekilde dertteyken, bizim magazin dünyamız bunu çözüm olarak sunmaktadır.
Neticede kültürel bozulma ve çözülme o düzeye vardı ki, tamamen Batı hayat tarzının bir ürünü olan flört, İslâm’ı hayatının merkezine koyduğunu sözleriyle, kılık-kıyafetiyle ilân eden müslüman gençler arasında da görülmektedir. Pak Ehl-i sünnet yolunun kesinlikle reddettiği geçici nikâhla da bu durum meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Oysa bizim inancımız, hayat tarzımız, kültürümüz, geleneğimiz, ne nikâhsız beraberliği kabul etmekte, ne de geçici nikâha izin vermektedir. Gerekçesi her ne olursa olsun, hiçbir nikâhsız beraberliğin ya da geçici nikâh adıyla zinanın onaylanması asla mümkün değildir.
Uzunca bir zamandır müslümanların çok dikkatli olmaları gereken bir dönemi yaşamaktayız. Savaş meydanlarında mağlûp olanlar, huzur ve mutluluk vaadleriyle bugün aramızda kuzu postunda dolaşmaktadır. Teknolojinin bütün imkânlarını kullanarak kültürümüzün can damarlarını, bizi biz yapan her şeyi tahrip etmeye çalışmaktadırlar.
Bilmeliyiz ki, müslüman aile müslüman toplumun temel direğidir. Bu direk yıkılırsa -ki İslâm düşmanlarının ilk hedefi budur- toplumumuzun ayakta kalması mümkün değildir. Televizyonuyla, sinemasıyla, müziğiyle, edebiyatıyla, içimize sızıp bizi yok etmeye çalışanlara karşı bütün gayretimizle bu nezih kurumu korumak ve yaşatmak zorundayız. Bu yolda peygamber vârisi rabbânî âlimler rehberliğinde birbirimize destek vermek mecburiyetindeyiz. Asla yıkılmadan, dimdik ayakta kalarak, insanlığın huzur ve mutluluk ümitlerini kendi huzur ve mutluluğumuzla yeşertmek zorundayız.
Çare, her durumda olduğu gibi Kur’an ve sünnete sımsıkı sarılmaktır. Bugün ateşten bir kor olsa da çare budur. Başka yol yok!...