Allah Teâlâ Kur’an’da,
“Muhakkak ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” (Tîn 95/4) buyuruyor. En güzel şekil... Âlimlerimiz, âyet-i kerimede ifade buyurulan bu en güzel şeklin, vücut özelliklerinin yanı sıra, başka hiçbir varlığa verilmeyen mükemmellikler ve kemâlât olduğunu söylüyor.
Âlemlerin rabbinin yeryüzündeki halifesi olarak yaratılan insan, elbette diğer varlıklara benzemeyecek, en güzel ve en üstün olacaktır.
İnsana doğuştan böyle bir üstünlüğü bahşeden rabbimiz, insanoğlunun hayat programının da bu eşsizliğe uygun olmasını istiyor. İnsanın, insan adına yaraşır şekilde dünya hayatını tamamlamasını istiyor. Yani sorumluluk döneminden itibaren ölünceye kadar kendisine fıtraten verilen kemâlât üzere yaşamasını murad ediyor. Zira kâinatta irade ve hürriyet hakkına sahip tek varlık olan insanın, kemâlâtını koruma ve geliştirme yolunda engeller de var. Kötülüğü emreden nefis ve şeytan en önemli iki engeldir. İlâhî programın bir hikmeti olarak, bu engeller insan hürriyetinin bir unsurudur. Öyle ya, tercih hakkı olmazsa yücelme ve neticesinde ilâhî mükâfat nasıl olacak?
İnsan, rabbine ezelde verdiği söze sadık kalmayıp, nefsinin kötü arzularına esir olmuş, şeytanın tuzaklarına aldanmış ise, insanlık sıfatından sıyrılmış oluyor. Cismen insan olarak kalsa bile, her türlü kötülük ve bozgunculuğun beklenebileceği bir varlığa dönüşmüş oluyor. Allah Teâlâ, öyleleri için “aşağıların en aşağısı” (Tîn 95/5) sıfatını kullanıyor. Aşağılamak için kullanılan hayvan isimlerini bile değil! Zira hayvanlar da, ilahî iradenin verdiği vazifeleri yerine getiren, yaratılış özelliklerine göre yaşayan varlıklardır.
İnsanı insan olma hedef ve gayesine göre yaşatabilme çabalarının tamamına terbiye, yani eğitim diyoruz. Eğitim, toplumdaki genel anlayışın aksine, bilgi verme faaliyeti olan öğretimden çok farklı bir kavramdır. Eğitim belki bilgilendirmeyi de içine alır, fakat asla bilgiden, ilimden ibaret değildir. Bu mânada eğitimin okulla sınırlı olamayacağı; başta aile olmak üzere bütün bir toplumun eğitim aracı olduğu kesindir. Yine iletişim araçlarının, özellikle de televizyonun rolünü de unutmamak gerekir.
İnsanın doğuştan getirdiği ve geliştirdiği takdirde onu meleklerden üstün yapacak kemâlâtının geliştirilmesi işini yalnızca okula yüklemek, sadece bugünümüzü değil, yarınlarımızı da karartacak bir hata değil midir? Bugün medenî sayılan ülkelerin o kaliteli okullarında yaşanan trajedileri nasıl izah edebiliriz? Ülkemizde, iyi okullarda öğrenim görmüş, saygın meslekler edinmiş bazı insanların yüz kızartıcı işlerini neyle açıklayabiliriz?
Ailesinden, içinde yaşadığı toplumdan, okuduğu kitaplardan, ders dinlediği hocalardan, izlediği televizyondan, yeryüzünde insan olarak bulunmanın ne anlama geldiğinin terbiyesini ve edebini derleyememiş insandan diplomayla ne bekleyebiliriz? Hatta denilebilir ki, öyleleri keşke okuyup meslek sahibi olmasalar da, başka insanları, başka hayatları böylesine etkilemeselerdi.
Görülüyor ki, vazifemiz büyük ve çok önemli. Hepimiz, topyekün terbiye görevimizi devralmak mecburiyetindeyiz. Özellikle de okul öncesi dönemde çocuklarımıza, yaşantımızla örnekleyerek ve kavrayışlarına uygun yollarla anlatıp öğreterek temel dinî eğitimi mutlaka vermeliyiz. Nereden geldiğini, niçin yaşadığını, nereye gideceğini, nasıl iyi bir insan olabileceğini öğretmeliyiz. Kişiliğin şekillendiği bu dönemde alınan eğitimin bütün bir hayatı etkilediğini, bu dönemde alınan bilgilerin taşa nakşedilmişçesine kalıcı olduğunu unutmamalıyız.
Bizler, eğitim vazifemizi hakkıyla yerine getirebilmek için, öncelikle kendi hayat programımızın rabbimizin murad ettiği çizgiye ne kadar uygun olduğunu irdelemek mecburiyetindeyiz. İşlerimizin nefsanî mi, şeytanî mi, yoksa O’nun rızasına göre mi olduğunu tefekkür etmek zorundayız. Kalbimizin neyin muhabbeti ve sevgisiyle dolu olduğuna bakmak mecburiyetindeyiz. Ancak o zaman kendi yakınlarımızdan başlayarak, çevremize iyi birer rehber olabilir, doğruları ve güzellikleri sunabiliriz. Yani eğitimli olursak eğitebiliriz.
Allah Teâlâ’nın insanlığı eğitmek için gönderdiği peygamberlerin vârisi olan rabbânî âlimler, bizleri eğitilmeye çağırıyor. Onlar her devirde olduğu gibi bugün de yaşantılarıyla, sözleriyle insanı insan olarak yaşatabilmek için çalışıyorlar. İnsanlığı hakka, adalete, barışa ve güzelliklere davet ediyorlar. Kalpleri geçici sevgilerden, baki olana bağlıyorlar. Onların ders verdiği o mübarek terbiye okullarında kıyamete kadar bu vazife devam edecektir.
Kendi kurtuluşumuz adına, diğer insanlar adına, insanlık adına, artık bir an önce bu insanlık okulunda yerimizi almamız gerekiyor.